Kurşun Fenerler

Artık görülüyor ki, bir tarafta Fenerbahçe futbolcuları, bir tarafta Fenerbahçe teknik direktörü, öğrenci ve hoca olarak uzlaşması mümkün olmayan bir noktaya gelmişlerdir. Teknik direktörün futbolcularla ilgili gazetelerin spor sayfalarına koyduğu fokurdayan kazan, futbolcuların teknik direktörlük kurumuna fırlattığı kelimelerden olma zifoşlar, Fenerbahçe, Kocaman anonim şirketini biribirlerine hiç sevgi ve saygısı olmayan, birinin diğerine hiç yaklaşımı ve güveni kalmayan bir işyerine çevirm

NTV Spor 30 Eki 2012
Kurşun Fenerler

Artık görülüyor ki, bir tarafta Fenerbahçe futbolcuları, bir tarafta Fenerbahçe teknik direktörü, öğrenci ve hoca olarak uzlaşması mümkün olmayan bir noktaya gelmişlerdir.

Teknik direktörün futbolcularla ilgili gazetelerin spor sayfalarına koyduğu fokurdayan kazan, futbolcuların teknik direktörlük kurumuna fırlattığı kelimelerden olma zifoşlar, Fenerbahçe, Kocaman anonim şirketini biribirlerine hiç sevgi ve saygısı olmayan, birinin diğerine hiç yaklaşımı ve güveni kalmayan bir işyerine çevirmiştir.

Bundan sonrası, bizim kutsal kitabımızın deyimi ile “tufan”dır, artık…

Barışın adı ne ki… Ya futbolcular tümden değişecektir, ya da teknik direktör, tek'ten…

Futbolcuların hepsinin birden meslekten men edilmesi, dünya kulüp tarihlerinde hiç yapılmamış bir temizlik olduğuna göre, deterjan paketleri Kocaman!ın üstüne dökülecektir.

Temizlikçi için, temizlenecek başka kirli yer yoktur, çünkü…

Fenerbahçe takımı, dün AEL Limasol karşısında oynadığı başı da ayağı da olmayan futbolu, sanki bir kopya kağıdının altına konulmuş bir eski metin gibi tekrarlayan Antalyaspor önünde saha yaşamını bitirmiş bir mezalığa benziyordu…

Profesyonel futbolu oynamak için önce profesyonelce hazırlanmış bir vücut isteyen bu oyun Fenerbahçeli adamların vücuduna girdiğinde türlü çeşitli hastalıkların sizoik belirtilerine uğruyor ve takım sıhhat testinden sınıfta kalan bir eksik insanın çaresizliğine bürünüyordu.

Bir adele kabartısında lifi kopan futbolcu Fenerbahçe'de oynuyordu.

Üst üste iki harekete fizik güç yetiştiremediği için yerlerde düşürdüğü mazisini arayan garibana, seyredenler “Fenerbahçe futbolcusu” diyeceklerdi.

Ikili mücadelelere adelesiz ve yüreksiz bakan, teke tek kapışmalarda hiçbir özelliğini kımıldatamayan, gittiği ve dönmek gerektiği saha parçalarında bir hareket tembelliğinin yüce duruculuğunu simgeliyen, pas olarak biribirini bulamayan, biribirlerini hiç anlamayan oyuncu kalabalığını, profesyonel futbolculuk teknik direktörü ve antrenörü ile bir otobüse doldurur, idmana çıktıkları sahaya götürür ve hepsine birden sorar…

“Siz haftalardan beri burada ne yapıyorsunuz, sahi…”

Futbolcusu ile, teknik direktörü, antrenörü ve mesorü ile bir profesyonel takım böyle bir soruya muhatap kalıyorsa, futbol konumları karşısında, kimse haklı değil demektir.

Teknik direktörü, antrenörü sevip sevmemek başka şeydir, futbolu sevmek, Fenerbahçe formasını sevmek, yapılan işe kişisel bir mecburiyet ve saygı duymak başka şey…

50 binlik ful Fenerbahçe seyircisini 20 yıldan sonra 3 bine indiren, Türkiye'nin en seyredilen takımını bir köy düğünü tenhalığına uğratan ne Kocaman'dır, ne Hasan Çetinkaya, ne Ali Yıldırım ne de Aziz Yıldırım… sizlersiniz, siz futbolcularsınız…

Kötü bir roman nasıl kitap vitrinlerinde okur bulamayıp yazarının ismi ile birlikte “iade” denen mezarlığa gidiyorsa, kötü bir tiyatro eseri veya kurgusu iyi oturtulamamış bir film nasıl karanlık salonların onu yaratanlarla birlikte, bir nefret gösterisine dönüşüyorsa, Fenerbahçe forması ile ve futbolcu sıfatı ile sahaya sizler çıkıyorsunuz.

Seyirci için Aziz Yıldırım da hiçtir, Ali Yıldırım, Hasan Çetinkaya ve Kocaman da hiç…

Cadı kazanı hangi santigrat derecede kaynarsa kaynasın, kim kimden nefret ederse etsin, kulüp içinde kim cahil kim ulema kim ukala olursa olsun futbol başladıktan sonra sahada kalan sadece futbolcular ve toptur.

Futbolcularla topun yaratacağı armoninin tetikçisi veya münafığı ne genel sekreterdir, ne antrenör, teknik direktör, ne birleşik cephedir, ne Kalamış'taki Fenerbahçeli manav ve bakkal, ne de dün 90 dakika bir Sarı-Lacivert rengin romantiği olan Antalyaspor ve Deniz Barış…

Futbolcularla topun yaratacağı armoni, futbolcularla topun birbirlerini öperek fışkırtacağı Fenerbahçe klasiği futbolcularla topun bu oyunun güzelliği için yek diğerine vereceği sözler, edeceği yeminler, sadece sizlere aittir.

Bir sözdür. Fazla kontrolsuz gelmiyorsa, stop ediniz, lütfen…

“Bir insanın yüzlerce sorunu vardır, ama mesleği tektir…”

Sizler birkaç sorununuzu tek işiniz başladığı zaman, sorunlarınızı öldürüp işinizi alabildiğine canlı tutamıyorsanız, gazetelerin spor sayfalarında ne yıldız arayınız, ne kocaman fotoğraflar, ne de Fenerbahçelilik.

Basit vatandaşlık varken, akşamları eve tek ekmek götüren güleç ebeveyn pozları varken, hatta hanım mutfakta iken çocuğun altını değiştirmek gibi işbitirici müşfik bir baba rolü oynamak varken, neyinize ve hangi kerametinize Fenerbahçe futbolculuğu.

Bu yukarıdaki yazı benim değil. 30 Eylül 1990 senesinde, İslam Çupi Fenerbahçe'nin Sarıyer'e 2-1 yenildiği yazının arkasından yazmış, ben sadece ilgili isimleri güncelledim.

Hem genelde güzellemeleriyle anılan Çupi üstadın söz konusu Fenerbahçe'nin kötü günleri olduğunda nasıl yazdığını biraz olsun hatırlatmak için, hem de 20 seneyi aşkın süre geçmişken bazı şeylerin nasıl adapte edilebilir olduğunu göstermek için. Dönüp bakınca, hasbel kader farklı olan şey sadece Fenerbahçe'nin seyirci sayısının üçbinlere düşmemiş olması. O da bu saatten sonra zor gibi...

Fenerbahçe zor bir virajda. Olmadık bir süreçten yorgun çıktı ve daha normal olması beklenen sezonu kotarmakta zorlanıyor. İslam usta 1990'da hesabı hiç sevmediği Hiddink'ten alıp oyunculara kesmiş bile. Bir de bunu adapte edemedim.