Lefter ağabey, Büyükada'nın iskele girişinde hemen solda kahvede oturur, yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesiyle etrafa bakardi. En son iki sene once adada elini öptüm, hal hatır sordum. Hep aynıydı, mütevazi ve utangaç... 1980'li yılların ortasında muhabirlik görevi de yaparken bir talimat almıştım Lefter ile röportaj yapacaksın diye...
Arıyorum, soruyorum yok, yok, yok... Adada bile yok! Kulakları çınlasın o yılların acar muhabiri Ender Asman bana "Etiler'de bir akrabası var, aradın mı?" dedi. "Hayır ağabey" dedim ona. Verdi numarayi bana sağolsun. Aradım, hanımefendi açtı telefonu... Evet "burada" dedi. "Ama televizyona çıkmayı sevmez biliyorsunuz, isterseniz bir de siz konuşun" dedi.
"Alo" dedim, çekingen bir ses tonu "buyurun" dedi. "Ağabey sizin gibi bir efsane ile TRT mutlaka konuş diye bana görev verdi, günde 7 defa aranıyorum, ne oldu konuştun mu diye, bana lütfen 10 dakika ayırın ağabey lütfen" dedim. "Tamam" dedi.
Hemen kamera odasına koştum, eyvah kameraman yok! Soğuk terler döküyorum. Kafamı kamera dolaplarına vurmamak için kendimi zor tuttum, Ama geldi bir arkadaş görevden... Yorgunluktan bitmişti. Ona yalvardım 11 saat görev yapmış arkadaş halime acıdı. Ben de ona hem saygı duydum, hem de acıdım... O yıllarda böyleydi TRT kameramanlari, emekçinin kralıydılar.
Adrese gittik, zili çaldım, açtı kapıyı, "İyi akşamlar" dedim. Çok nazikti, ama yine çekingendi. "Konu nedir" dedi bana, "Sizsiniz ağabey ve Fenerbahçe" dedim. "Ne olur ben konuşmayayım" dedi. "Ağabey sadece 10 dakika lütfen" dedi. "Ben televizyona çıkınca çok heyecanlanıyorum, bu yüzden yapmayalım" dedi. Fenerbahçe'nin en önemli efsanelerinden biri böyle beyefendi idi. Bir daha rica ettim umutsuzca, "Tamam Ercan kardeşim" dedi. 30 dakika konuştuk, geçmişten bugüne Fenerbahçe'yi... Elini öptüm vedalaştık... 2 sene önce Büyükada'da olduğu gibi, rahat uyu ağabey... Efsaneler ölmez...
Şimdiden Kuzey Kıbrıs Maliye Bakanı Ersin Tatar, 1990'lı yıllarda yayın hayatına yeni başlayan Show TV'nin finans sorumlusuydu... Bir gün bana "Yarın adada maç var. Ordu takımı ile yavru vatan karması oynayacak. Maçı anlatır mısın?" dedi. "Tabii ki" dedim.
Gittik adaya, alandan çıktı. "Bak şimdi sizi nereye götürüyorum" dedi. Otomobil kendi halinde 2 katlı bir evin önüne park etti. Bir detay hemen dikkatimi çekti. Ay-yıldızlı bayrağımız ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağı... "Eyvah" dedim. Anlamıştım Rauf Denktaş'ın makamına gittiğimizi... Üstümde kot pantolon ve t-shirt... Kapıda karşıladı bizi... Elimde fotoğraf makinesi, durmadan denklanşöre basıyor ve bizim resmimizi çekiyordu. "Özür dilerim efendim, kıyafetimden dolayı" dedim. Gülümsedi. "Kahveniz nasıl olsun, buyurun çikolata alın" dedi. Ben tarihe çok meraklıyım, sordum; anlattı büyük mücadelesini... Kim bilir kaç kişi sormuştur, ama yine anlattı. Hayatımda hiçbir siyasi lider ile bu kadar uzun konuşmadım. Bu kdar mütevazi, saygılı, mert bir yapı inanın görmedim. O bir politikacı değil, halk adamıydı, adalıydı o da... Çok değerli bir insanı kaybettik, ada insanları bir başka oluyor dostlar, ben tanıştım onlarla çok şanslıyım.