Spor Toto Süper Lig'de son şampiyon dahil 9 takım ilk hafta maçlara forma reklamı olmadan çıktı. Türkiye'de futbol ekranlardaki görünürlülüğünü ve dolayısıyla popülaritesini yitiriyor.
Süper Lig yayın ihalesinin sonuçlandığı günlerde Amerikan futbol ligi NFL örneğinden hareketle spor yayıncılığında niteliğin mi yoksa niceliğin mi daha önemli olduğuna değinmiştim. O yazıda kısaca NFL'in finali olan Superbowl'un nasıl ABD televizyon tarihinin en çok seyredilen şovu olabildiğini açıklamaya çalışmıştım. 250 milyon nüfusa sahip ABD'de son Superbowl 120 milyon kişi tarafından seyredildi. NFL organizasyonunun kendi TV kanalı da dahil olmak üzere 5 televizyon kanalından yayınlanan maçlardan NFL'in toplam geliri yıllık 3 milyar doların üzerinde. Bu 3 milyar dolar bizde açık kanal olarak bilinen yani izleyicinin en basit televizyon anteniyle bile ulaşabileceği kanallarda yayınlanarak ödeniyor.
Şimdi küçük bir parantez açıp biraz iletişim kuramlarından bahsedelim. Neden televizyon izleriz? İlk akla gelen yanıt; eğlence. Bu yanıt çok yanlış olmasa da bu neden eğlenmek için televizyonu tercih ettiğimizin açıklaması değil. Evet televizyonu eğlenmek için izliyoruz, hoşça vakit geçirmek için izliyoruz ama esas soru bunun için neden televizyon tercih ediliyor. Bunun yanıtını çoğu araştırmacı sosyalleşmek olarak veriyor. Evet şaşırtıcı ama gerçek, televizyon bizim daha kolay sosyalleşmemizi sağlıyor. Yani akşam seyrettiğiniz dizi, film veya futbol maçı sayesinde ertesi gün katıldığınız arkadaş ortamında konuşulacak konu bulmakta zorlanmıyorsunuz. ABD için de aynı şey geçerli, Superbowl seyreden 120 milyon kişi NFL'in her maçını seyretmiyor ama hepsi ertesi gün her yerde bu maçtan bahsedileceğini biliyor ve bu maçı kaçırarak sosyal intihar gerçekleştirmek istemiyor.
Bunu Türkiye'ye uyarladığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Haftanın artık 4 günü oynanan Süper Lig maçlarının rakibi basketbol maçları veya diğer spor organizasyonları yok. Futbolun rakibi yerli diziler, sinema filmleri, gece çıkılan gezmeler. Futbolun popülaritesini devam ettirmek, yeni nesile kendini sevdirmek için görünür olmaya ihtiyacı var. Eğer Pazartesi sabahı okula giden çocukların, gençlerin büyük bir bölümü akşam oynanan maçı konuşmuyorsa, büyük bir bölümü maçın özet görüntülerini dahi seyretmemişse futbol ertesi sabah yapılan sohbetlerde konu dışı kalmaya mahkum hale gelir. Yani futbolu zor ulaşılır hale getirmek onu daha kaliteli yapmaz. Tam tersine futbol daha akıllıca pazarlanırsa, daha çok ülke gündeminde kendine yer bulursa, daha çok istenen-aranan hale gelir.
Futbolla ilgili hep yapılan tespit eksik bir tespit; futbol bu ülkede en çok seyredilen, takip edilen, üzerine konuşulan spor ama bu tespitin eksik yanı futbol ne kadar takip ediliyor sorusuna cevap vermemesi.
İzlenme oranları aslında futbolun ne kadar sevildiği ve takip edildiğini gösteriyor. 18 Şubat'ta açık kanalda yayınlanan Lille-Fenerbahçe maçı en çok izlenen programlar sıralamasında bir dizinin ardından 2. sırada kaldı, bir hafta sonra yayınlanan Galatasaray-A. Madrid maçının da kaderi değişmedi. O maç da aynı dizinin arkasında 2. olurken 2 maç da aynı dizinin bir hafta önce gösterilen özet görüntülerini bile çok az farkla geçebildi. Herhangi bir yanlış anlamaya mahal vermemek için hemen belirtelim maçlar ve dizinin hem yeni hem özet görüntüleri aynı saat dilimine denk geliyordu. Turkcell Süper Lig'in statlardaki seyirci rakamları da çok iç açicı değil. Ortalama seyirci sayısı 14 bin civarında geziniyor. Yani ne kadar toplasak, çarpsak, bölsek Türkiye'de futbolu takip eden, izleyen sayısı 3-4 milyonun üzerinde değil. Yaklaşık 30 milyonluk genç nüfusa sahip bir ülke için bu rakam çok düşük.
Gözden ırak (uzak) olan gönülden de ırak olmaya mahkumdur. Süper Lig'in son şampiyonu Bursaspor ligdeki ilk maçına forma reklamı olmadan çıktı. Hadi Bursaspor forma reklamı için çok yüksek rakamlar istedi diyelim –ki bu konuda herhangi bir bilgim yok- ama toplam 9 Süper Lig takımı ilk haftaya forma reklamı olmadan çıktı. Düşünün ülkenin en önemli spor organizasyonunda yer alan takımların yarısı formalarına reklam alamıyor. Nedeni çok basit; markalar ve firmalar için forma reklamının en temel cazibesi görünürlüktür. Ama firmalar ve markalar bu 9 takımın televizyonlarda, gazetelerde yeterince görünür olmayacağını lig başlamadan biliyordu.
Süper Lig'in kalitesini arttırmadan önce temel hedef Süper Lig'i daha ulaşılır hale getirmek olmalı. Bir yandan Süper Lig'in cazibesi arttırılırken, diğer yandan bu kaliteye mümkün olan en çok insanın ulaşması hedeflenmeli. Ama şu anda Süper Lig'in kısıtlı cazibesi gazetelerin, televizyonların izleyici sayısını arttırmak için kullanılıyor. Süper Lig'in herhangi bir sahibi olmadığı sürece bu resim de değişmeyecektir. Yayıncı kuruluş verdiği paradan en rahat nasıl kar edeceğini düşünürken, 2. paketi alan kuruluş tekelinin devamıyla kendi yerini sağlamlaştırmanın yolunu arıyor (halkın vergileriyle yayın yapan TRT'nin spor yayıncılığı anlayışı başlı başına bir yayın konusudur). Ama Türkiye'de oynanan futbolun halktan kopup, sokaktaki hayattan kopup cam fanusa girmesini önleyecek tek bir kurum bile yok. Bunu önlemenin tek yolu Süper Lig'e sahip çıkacak bir organizasyon yaratmak. Bu Kulüpler Birliği olabilir ya da yeni ve profesyonel bir yapılanmaya gidilebilir ama bir an önce Süper Lig'i ve futbolu yeniden genç nesille barıştırmak gerekiyor.
Tabi bir söz de yayıncı kuruluşun pazarla politikasına gelsin. Yayıncı kuruluş her yanda reklamını yaptığı paketleri Turksat uydusu üzerinden pazarlıyor ama eski üyeleri için halen Eutelsat üzerinden açıkladığı fiyatların 2 katına yakın fiyat istiyor. Hatta aynı paketi farklı üyeler, farklı fiyatlara izliyor. Şu anda yayıncı kuruluşun resmi web sitesinde Eutelsat üzerinden izle-öde sistemiyle tek bir maçın fiyatı 28 lira olarak görünüyor ama bu fiyatın altındaki ibare herşeyi açıklamaya yetiyor: bu fiyat 31 temmuz 2010 tarihine kadar geçerlidir. Yani kendi elindeki yayını ciddiyetle pazarlayamayan bir şirketten bu ülkenin en önemli organizasyonu olan Süper Lig'i pazarlamasını bekliyoruz.