Güney Afrika

Güney Afrika'nın Dünya Kupası kadrosunu analiz ediyoruz

NTV Spor 18 Haziran 2010 - 23:53

Ali Murat Hamarat · goal.com

Dünya Kupası'nın ev sahibi Güney Afrika, turnuvayı düzenleyeceği belli olduğu günden beri tartışılıyor. Güvenlikten statlara sayılan onlarca gerekçe bir tarafa, belki de tarihin en renkli kupası kapıdan bakıyor. İlk vuvuzelaların çalınmasına sayılı saat kala, yazgısı Kara Kıta'nınkinden farklı olan topraklara bir bakmaya çalışmalı...

Güney Afrika'nın futbolla tanışması 19. yüzyılın sonlarında olmuştu. İngiliz askerlerin kendi aralarında oynadığı oyun önce beyazların, ardından Hintlilerin, sonra siyahların olmuştu. Irkçılığın yıllarca tahakküm kurduğu topraklarda aslına buna şaşırmamalıydı. İlk 1892'de kurulan beyazların federasyonunu, 1903'te Hintlilerinki izlemişti. Bakmayın Hintliler dendiğine, zamanla bu kavramın içine Asya'dan olan herkes sokulmaya başlamıştı. 1933'te dünyaya gözlerini açan Bantu Futbol Federasyonu'nu, üç yıl sonra melezlerinki izlemişti.

Tenin renginin pek önemli olduğu ülke, Etiyopya, Sudan ve Mısır'la birlikte FIFA'nın 1953 yılında düzenlediği kongreye katılan Afrika'nın dört temsilcisinden biri olmuştu. Sonradan Afrika Futbol Konfederasyonu'nu kuran ülkeler arasındaki pembe bulutlar kısa sürede dağılacaktı. Güney Afrika'nın farklı ırkların biraradalığını reddeden anayasası, bir anda spor dünyasına bomba gibi düşecekti.

Turnuvalara ya beyaz ya siyahları yollayabilecek olan ülkenin bu anayasası karşısında haklı olarak dikilen Konfederasyon üyeleri, Güney Afrika'nın 1957 Afrika Uluslar Kupası'na katılmasına izin vermemişti. Verilemezdi. Ertesi yıl toplanan ikinci Afrika Futbol Konfederasyonu konferansında iklim bir anda sertleşmişti. Üyeler Güney Afrika'ya kapıyı göstermişti. Aynı yıl beyazlar FIFA tarafından kabul görürken, 1960'ta gelişen dünya bir ültimatom göndermişti, ayrımcılık kabul edilmiyordu.

İngiliz Futbol Federasyonu Başkanı Sir Stanley Rous'un dünya futbolunun patronu olmasından sonra dengeler yine değişiyordu. Çiçeği burnunda FIFA Başkanı, Güney Afrika'nın dışarıda bırakılmasını istemiyordu. Ülkeye düzenlediği bir geziyi müteakip 1963 yılının başında uzaklaştırma kararı kaldırılıyordu.

Güney Afrika'da futbolun devamı için bu kadar çaba sarf eden adam, Uluslararası Fair-Play Komitesi'nin de mimarları arasında yer almıştı. 1964 yılının sonlarında Tokyo'da düzenlenen FIFA'nın yıllık olağan toplantısını müteakip ırkçı ülke yine ayaktopu aleminden uzaklaştırılmıştı. Binlerce insanın katıldığı, birkaç yüzünün hayatını yitirdiği Soweto Ayaklanması'dan sonra Güney Afrika, 1976'da FIFA tarafından futbol sahnesinden silinmişti. Oysa ki ülkede bir kara parçasında yaşananlar hafızalara kazınmıştı...

Robben Adası

Güney Afrika tarihinde bir ada var ki üzerine bazı insanların umutsuzluğunun üzerine inşa edilen umut öyküsü yazılmıştı. Tarih boyunca özellikle mahkumlara, cüzzamlılara yataklık eden Robben Adası'nda futbol yaşama tutunmayı sağlarken, belki de bir ülkenin yazgısının değişmesinde rol oynamıştı.

Futbolun asla sadece futbol olmadığını gösteren sayısız örnekten biri olduğunu adeta ispatlayan kara parçası, Cape Town'un yedi kilometre uzağında bir ada. 17. yüzyılda Hollanda kolonilerine sorun çıkaran Endonezyalı liderlerin bir manada kaderine terk edildiği 5 kilometrelik bir alana ayak basanlar, sanki Dante'nin İlahi Komedyası'nın cehenneminine girmiş gibi umudu dışarıda bırakmışlardı. Daha sonradan ülkeyi yönetecek Xhosaların beyaz adama karşı verdiği asırlık mücadelede, Makanda Nxele'den Nelson Mandela'ya özgürlük savaşçılarının yuvası olan Robben Adası'ndaki hapishanenin koşulları zaman içinde iyileşeceğine kötüleşmiş, hattâ dünyadaki benzerlerine benzemezliğiyle dillere desatan olmuştu.

İktidarda ırkçı yönetimin bulunduğu dönemde, dünyanın en kötü koşullarına sahip hapishanesi olarak nam salan yerde, Mandela 18 yılını geçirmişti. Beyaz yönetime karşı sesini çıkaranların tıkıldığı Robben Adası'nda, kendilerinden çok başkalarının özgürlüğü için savaşan mahkumların bütün farklılıklarına rağmen buluştukları zemin futbol sahası olacaktı.

İnsanlığın unutulduğu adadakileri hayata bağlamak için bir futbol ligi kurulması fikri ortaya atıldı. Kimilerine göre bir delinin kuyuya attığı taştan ibaret olan bu düşünce balonunun içi zamanla doldu. Hapishanede bulunan az sayıda kitaplarından biri FIFA'nın kurallar kitapçığı olunca, adada bir anda güneş doğmuştu.

Sekiz takımdan bir lig oluşturalacak, fikstürler FIFA'nın kurallarına göre yapılacak, hakemler yine kuralına uygun olarak karşılaşmaları yönetecekti. FIFA'nın kural kitapçığından yararlanılarak hakem sınavı yapıldı. Sınavı geçenler hakem oldu, o karşılaşmalarda düdük çalanlardan Jakob Zuma ise yıllar sonra ülkenin devlet başkanı!

1965'te ise hapishane yönetimi ada sakinlerinin cumartesi günleri bahçede futbol oynamalarına izin verdi. Onur mücadelesinde artık tabelada mahkumların hanesinde koca bir yazıyordu, rejimin sıfır. FIFA tarafından 1969 yılında tanınan Makana Futbol Federasyonu, bütün organizasyonu başarıyla yönetiyordu.

Mandela, hapisten çıktıktan apartheid'in resmen son bulduğu 9 Mayıs 1994'ten beri ülkeyi yöneten parti olan Afrika Ulusal Kongresi'nin iki numaralı adamı olacak Walter Sisulu ve sonradan devlet başkanlığı koltuğuna oturacaklardan Thabo Mbeki'nin babası Govan Mbeki'nin bu maçları izleyip izlemediği bugün bile tarışılıyor. Kimileri bu tehlikeli mahkumların mücadeleleri izlemelerinin bile yasak olduğunu söylerken, bazıları bu kişilerin gizlice maçları takip ettiklerini iddia ediyor.

Futbolla umuda yolculukta rol alanlara gelince... Sonranın Afrika Ulusal Kongresi bakanları, bugünün 2010 Dünya Kupası organizasyon komitesi üyelerinden Tokyo Sexwale, parmaklıklardan kurtulduktan sonra arkadaşının oğlu Thabo Meki tarafından ülkenin anayasa mahkemesine atanan Dikgang Moseneke, halk kahramanı 1994 sonrası dönemin spor bakanıSteve Tshwete.

Yeni dönem

1990'ların başında ülkede esen sert beyaz rüzgâr hafiflemeye başlamıştı. Bütün ırklara kapılarını açan yeni Güney Afrika Futbol Federasyonu, FIFA tarafından kabul edilmişti. 7 Temmuz 1992'de Kamerun ile karşılaşan Bafana Bafanalar yıllar sonra yeşil sahalara dönmüştü. Avustralya ve Yeni Zelanda ile birlikte rugbynin üç büyüğünden biri olan Güney Afrika'nın ayak sesleri futbolda da duyulmaya başlamıştı. 1996 Afrika Uluslar Kupası'nın ev sahibi Mark Williams'ın golleriyle Tunus'u aşarak zafere ulaşırken takımın beyni Mosheou idi. Türkiye'ye Gençlerbirliği'nden giriş yapan maestro turnuva sonrası Kocaelispor'a geri dönmüştü.

1998 ve 2002'de Dünya Kupası heyecanı yaşayan çocuklar, şampiyonaları renk kattıklarıyla kalmış, gruptan çıkamamıştı. Vuvuzelaların diyarında Bafana Bafanaların ilk hedefi öncelikle gruptan çıkmak. 2002'nin ev sahipleri Güney Kore ile Japonya'nın bile son 16'ya kaldıkları hatırlanınca, bu büyük turnuvayı düzenleyen ilk Afrika ülkesinin sadece üç maç oynamayacağı düşünülüyor, hem de birçokları tarafından.