"Kupa her şey değildir, altyapılara özerklik verilsin"

İstanbul Büyükşehir Belediye'nin başarılı teknik adamı Abdullah Avcı NTVSPOR.NET'e ilginç açıklamalarda bulundu.

NTV Spor 10 Ocak 2011 - 23:06

CEM DURAK - SİDE

Ağzında çıkan her cümle anlamlı, içi dolu... Hiç komplekssiz ve bol akıl barındıran bir futbol adamı. Belki de yavaş yavaş bizim de bir futbol filozofumuz oluyordur, ne dersiniz?

Türkiye'nin istikrar abidesi teknik adamıyla, Abdullah Avcı'yla konuştuk. Onun deyimiyle 'tabela'ya bakıldığında Genç Milli Takımlar düzeyinde Avrupa şampiyonluğu ve dünya dördüncülüğü, küçük bütçeli bir İstanbul içi Taşra kulübüyle istikrarlı bir çıkışı var. Ama 'daha büyük takımları çalıştırmayı düşünmüyor musunuz artık' diye sorduğumuzda; 'Abdullah Avcı kolay olmadı, kolay da harcatmam. En iyi hedef gerçekçi hedeftir' cevabını veriyor.

Futbol oyununa bakışından, eski futbolcu-yeni yorumculara bakışına, kulüp yönetim modelinden, altyapılara özerklik düşüncesine kadar çok keyifli ve yararlı bir sohbet oldu. Okumakta fayda var...

Kamp dönemi nasıl gidiyor? İstediğiniz ortamı bulabildiniz mi?

Avcı: Bizim için yabancı bir yer değil. 5. senedir geliyoruz. Belek ve Lara'daki takım sayısının fazla olması, buradaki çalışma ortamının ise sakin ve merkeze uzak olması, tesislerin iyi olması tercih nedeni oldu. Oyuncuların da antrenman iştahı son derece iyi. Bizim için iyi bir kamp dönemi oldu.

Sakat oyuncular sizi ilk yarıda bir hayli zorladı. Devre arası bu anlamda toparlayıcı oldu mu sizin için?

Avcı: Devre arası aslında insanlara uzun gibi geliyor. Çok uzun bir süreç yok, kupa ve hemen arkasından lig maçları başlıyor. Hatta bunu oyunculara da söyledim. İlk yarıda hiç kullanamadığımız temel oyuncularımız vardı. Onların da takıma dönmesi bizim adımıza yeni transfer gibi oldu.

İlk yarı nasıl geçti peki? 8. sırada kapattınız. Bu açıdan bakıldığında sezon öncesi planlarınızla örtüşüyor mu?

Avcı: Doğrusunu söylemek gerekiyorsa evet örtüşüyor. Bu hedefi daha erken de yakalamıştık. istrikrar açısından bakıldığında 4 senesi Süper Lig olmak üzere her sene üzerine koyan bir takım. Bu seneki hedefler de mevcudu koruyup, bu oyun kalitemizi artırmak. Oyun istatistiklerine baktığımızda da geçen senenin üstüne koymuş bir takımız. Son 4 haftaya girdiğimizde de geçen seneki ilk yarının puanını yakalamıştık, ama rehavet nedeniyle sanırım daha fazla puan alma şansını kaçırdık. Yalnız şöyle bir şey de var. Son 4 maçın 2'sini Fenerbahçe ve Trabzonspor'la oynadık. O maçları da kırılma anlarında kaybettik aslında.

Hemen Trabzonspor maçında çalınan penaltıyı ve maç sonrası itirazlarını hatırlatıyorum, gülümsüyor.

Avcı: Maçtan sonra da söyledim. Maçın kalitesine yakışmayan bir penaltıydı. Maçın gidişatında hakemin böyle bir penaltı vermesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Diğer açıdan bakıldığında biz 2008-2009 sezonunda attık son penaltıyı. Onu da atamamıştık zaten . Bu bir rekor olmalı, bir araştırma yapmak lazım (gülüyor). Trabzon maçındaki penaltı da; aynısı bize olsa verilmez diye düşündüğüm için tepki gösterdim.

Teknik direktör gözüyle ilk yarıdaki en iyi ve en kötü maçınız hangisi?

Avcı: Biz bir dönem oyun ve skor anlamında çok iyiydik. Gaziantep, Buca, Sivas ve Karabük maçları oyun anlamında beni çok tatmin etmişti. Antalyaspor maçı ise bize hiç yakışmayan bir maçtı. Takımın üzerinde bir miskinlik vardı. Antalya'nın havasından mıdır nedir?

Devreye giriyorum - Belki o yüzden devre arasında burada hazırlık maçı almadınız? (Gülüşmeler)

Sezon sonunda sıralamadaki hedef nedir peki?

Avcı: Biz bu zamana kadar; yani Süper Lig'e çıktığımızdan beri sıralama olarak hiç konuşmadım. Hep oyun anlamında konuştum.

"2 YILDIR PENALTI ATMIYORUZ"
Evet bu farkediliyor. 2006'da bu takımın başına geçtiniz ve Süper Lig'e çıkardınız. İlk sezon 12., sonra 9., geçen sezon 6. oldunuz. Bu tabloya bakıldığında Türkiye'nin son yıllardaki en istikrarlı takımısınız.

Avcı: Çok haklısın. Bunu oyun içindeki istatistikler de destekliyor. Pas yüzdesi, yapılan atak sayısı, bölge bölge top kazançlarımız, bunu genel anlamda destekliyor. Bana hep bunu soruyorlar. 12.'likten başladın, 9., 6., şimdi de 3. mü olacaksınız diye. İşte şampiyonluğa ne zaman oynaycaksınız gibisinden. Bizim insanımızın böyle aceleci bir yönü vardır. Ama bu gerçekçi bir hedef olamaz. 5.'lik veya 6.'lık bir eşik, duvar. Orayı atlayabilmeniz için bir sürü etkenler var. Seyirci desteği, basın desteği vb... Az önce belirttiğim gibi 3 sezondur penaltı atmamış bir takım da zaten yukarıya oynayamaz. Bunu dışında oyun anlamında o eşiği atlamak için kaliteye de ihtiyaç oluyor. Maçın kaderini değiştirecek oyuncu profillerine ihtiyaç oluyor.

Oyun felsefesi vurgunuz çok önemli. Bence de şöyle bir gerçek var artık; İstanbul Büyükşehir Belediye, bu ligin marka takımı olmuştur. 3 Büyükler dahil her takım için rahat kazanılacak maçlar değil sizinle oynadıkları maçlar. Bu algıyı oturtmak da bir başarı değil midir?

Avcı: Valla bunu iddiacılar bile söylüyor, Belediye'nin maçlarından uzak durun diye (iyi espri). Bizim kulübün başladığı noktadan geldiği nokta önemli gerçekten. Bir oyun felsefesini yerleştirdik, hala eksiklerimiz var, yerleştirmeye çalışıyoruz. Oyundan keyif alan bir anlayışımız var. Kazanma duygusuyla oynuyoruz her maçı. Üstüne devamlı koyan bu istikrarlı takım da kamuoyundan destek alıyor. Bu da bizi memnun ediyor. Ama insanımızn genelde bir memnuniyetsizlik, acelecilik yanı olduğundan hemen daha fazlasını istiyor. Bunu hep söylüyorum; kupa her şey değildir. Bugün futbolun geldiği noktada, ekonominin büyüdüğü bir yerde bizim de gelirlerimiz arttı, ancak transfer maliyetlerimiz düştü. Bu parayla biz sadece 1 transfer yaptık. Bu istikrarın bir karşılığıdır. Öncelikle standardı olan, gelir gider düzeyini doğru ayarlayan, kulüp CEO'su olan, pazarlama birimi olan, plates hocasından tut, tesisiyle hocasıyla Türk futboluna oyuncu kazandıran bir kulüp olursak, esas başarı bu olur. Bizim de hedefimiz böyle bir kulüp olmak.

"YENİ STAT VE TESİS YOLDA"
Aslında bunları hedefleyen bir organizasyon için en büyük eksik sanırım taraftar. Bu kadar istikrarlı bir organizasyona iyi bir taraftar grubu yakışırdı sanırım? Avantaj da var dezavantaj da galiba?

Avcı: Genel anlamda bizi takip eden sessiz çoğunluk var aslında. Büyükşehir'in bünyesinde çalışan 56 bin personel var. Bu insanlar bizim maçlarımızı takip ediyor biliyorum. Olimpiyat Stadı'nın uzak olması, insanların kafasında 'oraya da gidilir mi çok rüzgar var, çok soğuk' demeleri onları geri adım attırdı. Son dönemde bu sayı artmaya başladı. Hatta üniversiteli gençler takıma duydukları sempatiden dolayı 'Bozbaykuşlar' diye bir taraftar grubu oluşturdular. Kendi kombinelerini para verip aldılar. Kulübün de bu anlamda Başakşehir'de stat ve tesis projesi var. Sosyal aktivetisi olan, fiziki şartları uygun bir butik stat düşünülüyor. Hemen yanında da tesisimiz olacak. Eğer bunlar gerçekleşirse Başakşehir halkının ilgisini çekeceğiz ve ilk aşamada maçlarımıza 5 bin civarında kişi gelir diye düşünüyorum.

Peki bu taraftar baskısının olmaması da bir avantaj mı sizce?

Avcı: Evet zaman zaman avantaj, zaman zaman dezavantaj. Ama sportif ahlakı olan bir taraftar topluluğunu kim istemez ki? İngiltere'de Almanya'daki benzer görüntüler kulübümüz adına da Türk futbolu adına da yararlı olur. Büyükşehir Kulübü de bu profili yakalayabilir.

Aslında şunu söylemeli herkes galiba; ben de dahil İBB lige ilk çıktığında 'ya Belediye diye takım mı' olur diye dert yandık birbirimize. Ama bugün herkes Belediye'nin maçı olsa da izlesek diyor. Kafalardaki bu imajı da yıktınız. Bu da bir başarı değil mi?

Avcı: Aynen öyle. İBB Kulübü 1990'dan bu yana sadece 10 antrenör değiştirmiş. Genel yapı olarak istikrarlı bir kulüp zaten. Biz bundan önceki belediyeler gibi çok para verip oradan buradan futbolcu alan değil, kendi içinde futbolcu yetiştirip 'sevimli' bir takım haline geldik. İnsanlar bakıyor, 'A Gökhan kimmiş, nereden gelmiş. Zeki, Mahmut nereden çıkmış' diye soruyor. İnsanların da bunu görmeleri bizi son derece mutlu ediyor.

Tekrar saha içine dönersek; ilk yarıda gol yollarında sıkıntınız olduğunu düşünüyorum. Başlıca sorun bu mu? Gökhan Ünal transferini de bu bağlamda değerlendirelim.

Avcı: Biz oyunun takım savunması yönünü ligin en iyi yapan takımlarından biriyiz. 4-3-3 sistemini en iyi şekilde uygulamaya çalışıyoruz. Ama bu sistemin uygun oyuncu profilleri açısından zaman zaman taşlar yerine oturmuyor. Özellikle geçen sene az pozisyona giren ama değerlendiren takımdık. İstatistikler şunu söylüyordu bize; ligin ceza sahasına en az giren takımı. Ama girdiği zaman gol yapma oranında en iyi 6. takımıydık. Zaten ligi de 6. bitirdik. Bu sezonun ilk yarısında da sistemde küçük oynamalar yapıp rakip ceza sahasına daha çok girmeye başladık. Şu an eksiğimiz oyunun set bölümü. Geriye düştüğümüzde sıkıntı yaşıyoruz. Öne geçen takımlar da bize karşı, hızlı akınlarımızı önlemek için fazla açılmıyorlar. Gökhan Ünal da oyunun iki yönünü oynadığı için, bize bitiricilik anlamında katkı yapacaktır. 28 yaşında ve gol kralı olmuş bir oyuncuya bu şans verilmeliydi. Gökhan'ın profilinde bir oyuncu için Avrupa'da 3-4 milyon euro istiyorlar.

ESKİ FUTBOLCULARA: PARA TATLI GELMESİN, ÇALIŞSINLAR
Son olarak İstanbulspor, Galatasaray ve milli takımlarda altyapı antrenörlüğü yaptınız. Geçtiğimiz günlerde Yıldırım Demirören ve
Aziz Yıldırım'ın 'yabancı sınırlaması kalksın, ama altyapıdan 2-3 oyuncu ilk 11'de oynatılma zorunluluğu olsun' açıklamalarını nasıl okumak lazım?

Avcı: Hem altyapılarda çalışmış hem de genç milli takımlarda görev almış biri olarak; ne kadar fazla genç Türk oyuncusu oynarsa o kadar mutlu oluruz. Ben yabancı oyuncu kontenjanının serbest kalmasından yanayım. Ama oyuncu gelirken yaş ve milli takımda oynama kriteri olması lazım. Artı başkanların söylediği gibi altyapıdan oyuncu oynatma şartı olursa, kontenjanını açılmasının hiçbir sakıncası yok.

Fakat yabancı oyuncuya milli takım kriteri konduğu zaman Anadolu kulüplerinin transfer yapması zorlaşmaz mı? Kendi milli takımında oynayan futbolcuları alabilirler mi?

Avcı: Yetiştirsinler. Artık oyuncular arasında çok büyük farklar yok. Önemli olan altyapıya verilecek bütçe, eğitim. Ben altyapıların özerk olmasından yanayım. Ben altyapılarda çalışmış, şartları bilen biri olarak biraz dertliyim. Bunu Avrupa'daki örneklerini de araştırdım. İspanya Milli Takımı'nın altyapısında 20 yıldır çalışan bir teknik adam var. Bugün futbolu bırakmış arkadaşlarımız televizyonlarda yorum yapıyorlar. Diyorlar ki, 'Altyapılara önem verilmiyor'. Bu öncelikle onları yetiştiren hocalara saygısızlık. Altyapılardan geldiniz siz de. İkincisi; Türk futbolu onlara güzel şeyler verdi, onlar da güzel şeyler verdiler. Gidecekler altyapılarda çalışacaklar. Para tatlı gelmeyecek, kendilerini Türk futbolu adına feda edecekler. Oradaki şartları görecekler, ona göre oyuncu yetiştircekler. Özerkliği de genel eğitimi ve futbol eğitimini bir arada üretecek bir proje olarak görüyorum. Ben malzemenin olmadığı, 4 tane yamalı topla oynamayı şartları gördüm, yaşadım. Kulüp yöneticileri altyapıdan 1 milyon dolarlık futbolcu istiyor, ama futbolcuyu yetiştirene 1000 TL maaş veriyor. Bu şekilde verim alınamaz. Bu tesadüflere bağlı olur ancak. Özerklik anlayışımda, kulüpler altyapıdan aldığı veya başka kulüplere sattığı oyuncu için, bonservis bedeli gibi fiyat biçip bunu altyapı bütçesine aktarmalı. Doğru insanları da o yapının başına geçirdiğiniz zaman futbolcu üretimimiz daha iyi olacaktır.