Nasıl Nagelsmann olunur?

Corono virüs salgını nedeniyle ara verilen Bundesliga 16 Mayıs'ta başlıyor. Matchstudy Analiz Sistemleri'nin kurucusu Hasan Gören, RB Leipzig'in başarılı teknik direktörü Julian Nagelsmann'ı mercek altına aldı.

NTV Spor 11 Mayıs 2020 - 21:09
Haber Oluşturma: 11.05.2020 - 21:09 1.Güncelleme: 14.05.2020 - 19:52

Hasan GÖREN - Futbolda antrenman tekniklerinden maç analizlerine kadar geniş bir alanda paylaşılan bilginin çoğalması teknik direktörlüğün görünürlüğünü arttırdı. Bunun sonucunda yeni yaklaşımlar deneyen teknik direktörlerin popülerliği de başarıları ölçüsünde büyümeye başladı. Günümüz futbolunun idolleri arasında geçmişte olmadığı kadar çok teknik adam var artık. Futbol endüstrisi bu teknik adamlara her biri servet değerinde takımları emanet ettikçe, onların da sahaya yansıyan her hamlesi mercek altına alınıyor; izleyicileri, hayranları, hatta müritleri artıyor. Kimi sansasyonel başarılarla, kimi futbol anlayışıyla kimi de medyatik kişiliğiyle göndemde kalan teknik adamların arasına son katılan isim, öncelikle genç yaşıyla dikkat çeken Jürgen Nagelsmann oldu.

Bu sezon geçtiği Red Bull Leipzig'in hocası olarak hem Bundesliga hem de Şampiyonlar Ligi'nde zirve kovalayan 1987 doğumlu Alman teknik adam, benzer başarılara ulaşma iddiası taşıyan sayısız genç için de bir model oluşturuyor. Nagelsmann'ın futbola ilişkin görüşlerinden başlamak üzere, tercih ettiği dizilişler, mevki kullanımları, rakibe göre belirlediği stratejiler ve dar alan oyun planları, Internet'te dolaşan videolardan taktik çizim programlarına kadar pek çok yerde deşifre edilerek, aynı yollardan geçmek isteyen genç teknik direktör adaylarına motivasyon sağlıyor. Peki, bu yollardan geçmenin önkoşulları neler? Ya da, daha doğrudan soracak olursak, nasıl Nagelsmann olunuyor?

Bilindiği üzere futbol yüksek egoların çarpıştığı bir sahne. Bu nedenle de erken yaşta kendisine büyük hedefler belirlemiş aktörlerin başarı öyküleri, gençlerin iştahını diğer mesleklere oranla çok daha fazla kabartıyor. Ancak teknik direktörlükte zirveye ulaşmak için beceri, azim, sabır, çevre, şans gibi pek çok unsurun gerekliliği kadar takım çalışması ve kurumsal desteklerin de vazgeçilmez olduğu ortada. Genç yaşta babasını kaybedip üstüne ağır bir sakatlıkla futbolculuk kariyeri sonlanan, bir de kulübü Augsburg tarafından düşük profilli bir göreve zorlanan Nagelsmann'ın tırmandığı basamaklara bakıldığında, bu genç adamın bütün deneyimsizliğine rağmen olumsuz görünen koşulları lehine çeviren bir akla sahip olduğu görülüyor. Mesleki gelişimini resmederken atılan ilk çizgiler de o "çile" günlerinin eseri. Önüne çıkan fırsatları iyi değerlendiren Nagelsmann'ı bugünlere getiren ise kendi çalışma azmi kadar, bir yandan potansiyelini fark edip önünü açan bir çalışma ortamında bulunması, öte yandan da Hoffenheim ve Leipzig'de SAP ve Redbull gibi iş dünyasının iki büyük markasının yönetim aklından destek alıp geniş olanaklarını kullanması.

Tabi Nagelsmann'ın koşullarına sahip olmadığınız bir ortamda, örneğin hak ettiğiniz bir görevi kulüp yöneticisinin beceriksiz kuzenine kaptırmanız ya da en temel taleplerinize kulüp bütçelerinde yer açılmaması, hedeflerinizden vaz geçmenize neden olmamalı. Onun da önüne bu fırsatların altın tepside sunulmadığı düşünülüp doğru noktalara odaklanıldığında Nagelsmann'ın bugüne kadarki kısa kariyeri oldukça önemli dersler içeriyor. Augsburg günlerinde rakip takımları incelemek için sürekli maç izlemeye gönderilmesinin analiz becerisine sağladığı katkı paha biçilmez. Kendisini şu anki düzeyine getiren de hiç şüphesiz bu maç analizi birikimini futbolun dinamiklerini özümseyip üzerlerinde oynayacak noktaya taşıması. Daha o günlerde futbola geniş bir perspektiften bakıp, bu oyunun içi içe geçmiş hücum ve savunma dengeleri üzerinde oynandığını ve ancak tüm takıma ortak bir oyun aklı kazandırılırsa başarılı olunacağını görmüş olmalı. Bugün çalıştırdığı takımlarla sahaya koyduğu oyun her şeyden önce geniş bir analiz bilgisine dayanıyor.

Nagelsmann adını yeni duymuş bile olsanız Internet'te yapacağınız kısa bir araştırma ile hemen üzerlerinde bazı taktik çizimlerin yapıldığı fotoğraflar ya da videolara ulaşabilir, genç teknik adamın oyun anlayışının saha üzerinde takım yerleşimleri ve albenili grafiklere indirgendiğini görebilirsiniz. Dört bir yandaki pozisyon analizcilerinin çizip paylaştığı bu şemalar olasılıkla Nagelsmann'ın oyun anlayışını kendi takımına benimsetmeye çalışan hocalar tarafından dikkatle incelenip antrenmanlara aktarılıyor. Tıpkı yakın geçmişte Mourinho'ya, sonra Guardiola'ya, Simeone'ye, Sarri'ye, Klopp'a yapıldığı gibi. Tabi teknik direktörlerin oyun tarzlarını incelerken, taktik varyasyonların biçimsel uygulanışlarını ezberlemenin ötesine geçip, arkalarında yatan futbol anlayışları ve değişik koşullarda alabilecekleri biçimler üzerine üzerine de düşünmek gerekiyor.

Nagelsmann'ın takımlarının son yıllarda farklı taktik biçimlerde de olsa değişmeyen iki özelliği var: Rakibe göre kurgulanan oyun ve çok seçenekli ofansif anlayış.

Rakibe göre kurgulanan oyun öncelikle Nagelsmann'ın takımlarının nasıl oynayacağını öngörebilmeyi zorlaştırıyor. Takımın oyununu rakibe göre planlamanın sahaya favori olarak çıkan büyük takımlar tarafından tercih edilmediği bilinen bir gerçek. "Biz onlara değil onlar bize göre oynasın" sözünü ligimizin iddialı hocalarından da duymuşuzdur. Ancak bu tarzın güç dengeleri giderek olgunlaşan günümüz futbolunda geçerliliğini yitirmeye başladığı da ortada. Bu durumda belli bir plana her maç sadık kalmak yerine hem maç öncesindeki analizlere hem de maç sırasında değişen koşullara göre farklılaşabilme becerisi takımlar için önemli bir güç haline geliyor.

Nagelsmann'ın takımlarının rakibe göre değişen biçimleri öncelikle sahaya yayılışlarda ortaya çıkmakta. Örneğin bu sezon Leipzig Bundesliga'da oynadığı ve sekiz farklı diziliş tercih ettiği ilk 25 karşılaşmanın %56'sında dörtlü, %32'sinde üçlü, %12'sinde ise beşli savunmayı tercih etti. Maçların %44'ünde orta alanda dört, %20'sinde üç, %36'sında beş oyuncuyla mücadele etti. İleri uçta %60 oranında iki oyuncu ile, %28 oranında tek oyuncu ile, %12 oranında ise üç oyuncu ile dizildi. Buna karşın, örneğin Bundesliga'nın lideri Bayern maçlarının %92'sinde dörtlü savunma ve beşli orta sahayla, tamamında da tek forvetle maçlara başladı. Premier Lig lideri Liverpool ise maçların %90'ında 4-3-3 dizilişini kullandı.

Sahaya yayılışlar bir kenara bırakılırsa, Nagelsmann'ın takımlarının rakibe göre taktik tercihlerindeki değişimler ise her maç için ayrı ayrı incelenmesi gereken ve kolayca şematize edilemeyecek çeşitlilikte. Örneğin Şampiyonlar Ligi'nde Tottenham'la karşılaştıkları iki maç yoğun bir taktik savaşımına sahne oldu. İngiltere'deki ilk maçta eksik Tottenham'ın 4-4-2'sine karşı Leipzig sahaya 3-4-2-1'le yayıldı. Almanya'daki rövanşta ise ev sahibi dizilişini değiştirmezken Tottenham 3-4-3'e döndü. Leipzig'in ilk karşılaşmada savunma üçlüsü üzerinden kurduğu oyunun ağırlığını ikinci maçta orta alana kaydırmasına rağmen hem topa sahip olmada hem de ofansif oyunda rakibine üstünlük kurması, dahası etkili pas yollarını kapatarak Tottenham'a istediği oyunu oynama şansı vermemesi, genç teknik adamın ekibine turu getiren unsurlardandı. Özellikle ilk karşılaşmada maç içinde zaman zaman formasyon değişikliğie giden Leipzig, hocasının oyun anlayışının dayalı olduğu dinamizmin başarılı örneklerini sergiledi.

Nagelsmann'da belirgin olan bu rakibin oyun özelliklerine göre sahaya çıkma ve maç içinde değişkenlik gösterebilme düşüncesi, özellikle benzer bir uygulamayı tercih eden takımlarla karşılaştığında akla matematikteki oyun teorisini getiriyor. İki kurt teknik direktörün birbirlerinin nasıl düşündüğünü tahmin etmeye çalışarak rakibini şaşırtacak hamleler geliştirmesi ortaya genellikle zevkli mücadeleler çıkarıyor. Ancak böyle taktik esnekliklerin ön koşulu, oyuncuların farklı formasyon ve taktiklere uyum sağlayabilecek beceriye kavuşturulması. Dolayısıyla takımın tanımı da her biri mevki görevlerini yapmaya odaklanmış on bir oyuncudan, birlikte düşünme ve topluca dönüşebilme yeteneği olan on bir kollu bir organizmaya evriliyor.

Oyuncuların uyum içinde sergilediği esnekliğin önemli bir getirisi, Nagelsmann'ın oyun anlayışının bir diğer belirgin özelliği olan çok seçenekli ofansif anlayış. Çalıştırdığı takımları yukarı çeken unsurlar arasında skor başarıları kadar göze hoş gelen tempolu futbol da öne çıkıyor. Oyununu rakibe göre kurgularken futbolu köreltmek yerine hem topa sahip olup hem de skora dönük oynamayı başarabilmesiyle pek çok teknik direktörden ayrılıyor bu genç adam. Atakların kuruluş aşamasından başlamak üzere rakibin savunma hatlarının dengesini bozmayı hedefleyen bir hareketlilik belki yalnızca formasyon değişikliği olarak tarif ediliyor. Ancak topun bulunduğu yere ve topla oynayan oyuncunun mevkine göre komşu mevkilerin sürekli hareket halinde oluşu, öncelikle pas oyununda tercihlerin artırılması ve topu ileri taşıyabilmek için boş alanlar yaratılmasını amaçlıyor. Örneğin, çoğu kez savunma dörtlüsünden bir oyuncu topla orta alana ilerleyip savunmayı üçlü bırakıyor, o sırada orta alanın merkezindeki oyuncular yakın kanada yaklaşıp orada bulunan arkadaşlarını ileri itiyor, hücum hattından bir oyuncu orta alanın merkezine çekiliyor, bu şekilde atağın gelişimi için birkaç seçenek oluşturuluyor. Bu ofansif zenginliğin sonucunda da oyuncular rakip savunmanın aldığı pozisyona göre en elverişli gelişim yolu tercih edebiliyor. Tabi Nagelsmann'ın taktiklerini çözümlerken, hangi mevkideki oyuncunun nereye kaydığını oklarla anlatmak yerine, takımın atak gelişimindeki amacının ne olduğunu anlamak daha önemli. Sahada karşımıza çıkan pek çok pozisyon biçimsel benzerlikler taşımasa bile aynı oyun anlayışından doğuyor.

Bu çok seçenekli hücumların olmazsa olmazları, birlikte işleyen bir oyun aklı ile topsuz oyundaki dinamizm. Oyuncuların yalnız fiziksel değil zihinsel gelişimini de temel alan bu yaklaşım, Nagelsmann'ın takımlarının maç öncesi belirlenen ya da oyun içinde gereken taktik planları başarıyla uygulayabilmesini kolaylaştırmakta. Şüphesiz ki uyum içinde hareket edebilmek için sürekli çalışan oyuncuların oluşturduğu teknik direktör takımlarından söz ediyoruz, kendisini olmuş sayan yıldızların çevrelerindeki asker oyunculara dayanarak şov yapmaya çalıştığı topluluklardan değil. Bu noktada Nagelsmann'ın başarısında belki de en temel olgu çıkıyor karşımıza. Takım içi sağlıklı bir iletişim ve amaç birliği. Kendisi de oyuncularla aynı futbol dilini konuşabilmenin başarıda ilk koşul olduğunu belirtiyor. Amaç birlikteliği sahada, topun kaybedildiği noktalarda yeniden kazanma azminden tutun da gol pozisyonlarında rakip ceza alanında çoğalmaya kadar oldukça yüksek bir oyun iştahı halini alıyor.

Sözü bağlarken baştaki soruya tekrar dönelim. Nagelsmann olabilmenin çevresel koşulları oldukça önemli. Ancak bu genç adamın öyküsü, dünyanın farklı yerlerinde türlü olanaksızlıklar içinde kendini geliştirmeye çalışan genç futbol insanları için önemli dersler barındırıyor. Öncelikle futbolu ezberlerden değil kendi gözünden tarif edebilecek bir oyun anlayışı, pozisyonları şemalarla değil oyunun dinamikleriyle anlayıp oyunculara aktaracak bir oyun görüşü, takım içi uyum ve birliktelik üzerinde yükselen bir liderlik. Şampiyonlar Ligi'ni kaldıracak ellerin sayısı tabi ki sınırlı. Ama doğruları uygulayarak kendi liginizin Nagelsmann'ı olmanız olanaksız değil.