Hayatımdaki pişmanlıkları bir fizikî harita şeklinde resmetseydim, o haritanın Everest'i bir futbol karşılaşması olmazdı muhtemelen. Ama bir şekilde bu hatayı yapsaydım, yani böyle bir harita çizseydim ve o haritanın Everest'i bir futbol karşılaşması olsaydı, yanında da şöyle bir şey yazardı: Brezilya–Uruguay, 60 yıl önce… Bu zirvenin rakımını o maçın önemi, heyecanı ve kalitesi belirlerdi. Net bir rakam vermek elbette imkansız. O yüzden net ölçümü yapabilmek için bu karşılaşma hakkında biraz bilgi sahibi olmakta fayda var. Bundan tam 60 yıl önce, dünyada stadyum dendiğinde akla ilk gelen yer olan Maracana Stadyumu'nda oynanan, 197 bin kişinin stadyumdan, milyonlarca kişinin radyodan takip ettiği, onlarca insanın kalp krizi geçirip hayatını kaybetmesine yol açacak kadar heyecan verici bir mücadele: 1950 Dünya Kupası'nın ev sahibi Brezilya ile, o dönemlerde futbolun genel ev sahibi Uruguay arasında oynanan efsanevî final karşılaşması. Kazanan yalnızca bir futbol takımıydı belki, ama kaybedeni bütün bir Brezilya ulusuydu. Schiaffino ve arkadaşları, ülkelerinin kazandığı ikinci Dünya Kupası'nı da müzelerine taşıyorlardı. Uruguay'a olan sempatim buradan kaynaklanıyor olabilir mi? Belki… Futbol tarihini incelerken başlayan bu sempati, o karşılaşma ve neticesiyle doruğa çıkmıştır, hepsi bu... Uruguay'ın o kadar köklü bir futbol geçmişi var ki, 1950 finali o geçmiş için harika bir zirve olmuş sadece.
Neden Uruguay?
İsmi, Guarani dilinde "Boyalı kuşların yaşadığı nehir" anlamına gelen Uruguay, %90'a yakını Avrupa'dan göçmüş 3.5 milyon insanın yaşadığı bir Güney Amerika ülkesi... Ki bu nüfus onları Dünya Kupası'nı kazanabilmiş en az nüfuslu ülke yapıyor. Boyalı kuşların yaşadığı nehrin insanlarına saygı duymak için bir sebep daha. Fakat bu ülkeyi benim için özel yapan şey ne 1950 Dünya Kupası, ne nüfusları, ne bugüne kadar 14 kez Copa America'yı, 2 kez de Dünya Kupası'nı kazanmış olmaları. Tamam, bu başarılar çok büyük bir saygıyı hak ediyor ki 1924 ve 1928'de kazanılan ve o dönemin Dünya Kupası sayılabilecek iki olimpiyat şampiyonlukları da cabası. Fakat bunların hepsinin ötesinde Uruguay, dünya futbol tarihinde uluslar arası bir turnuvada siyahî oyunculara milli takımında yer veren ilk ülke. (Copa America 1916: Isabelino Gradin ve Juan Delgado, 1924 Olimpiyatları: Jose Andrade) Başta nüfusunun büyük bir bölümü siyahî olan Brezilya olmak üzere Güney Amerika ülkelerinde siyahların spor müsabakalarına katılmalarının yasak olduğunu, ve hatta Arjantin'le karşılaştıkları bir maçta Andrade'yi sahada gören Arjantinlilerin onu taş yağmuruna tuttuğunu düşündüğümüzde durumu daha iyi anlayabiliriz sanıyorum. (Uruguaylı futbolcular takım arkadaşlarına yapılan bu saygısızlığa ayniyle cevap vermişler!) Siyah insanların öcü olarak görüldüğü o karanlık günlerde böyle bir eylemi gerçekleştirebilen bir ülke ve takımı her şeyiyle saygıyı hak ediyor.
Takma adları La Celeste, yani Gök Mavililer olan Uruguay Dünya Kupasında, ev sahibi Güney Afrika, Fransa ve Meksika'nın da yer aldığı A grubunda mücadele edecek. Takım kadrosunu ve grubu incelemeden evvel kupaya gelene dek geçtikleri aşamalara bir göz atalım. Güney Amerika elemelerini Maradona'lı Arjantin'in ardından beşinci olarak tamamlamalarının ardından CONCACAF* grubu dördüncüsü Kosta Rika ile play-off oynadılar. İlk maçta Lugano'nun golüyle 1-0 galip geldiler. Rövanşta kendi evlerinde aldıkları 1-1'lik beraberlik 8 yıllık bir aradan sonra tekrar finallerde boy gösterecekleri anlamına geliyordu. Kabul, son 20 yılda katılacakları üçüncü Dünya Kupası bu. (1990,2002,2010) 2 kez kupayı kazanma başarısı göstermiş, iki kez de finalin kapısından dönmüş bir takım için pek de iç açıcı bir tablo değil. Fakat öyle ya da böyle Dünya Kupası'nda olmak, hiç olmamaktan iyidir.
Uruguay kadrosuna şöyle bir baktığımızda kalede Lazio'nun kümede kalmasında büyük pay sahibi olduğunu düşündüğüm Muslera'yı görüyoruz. Muslera, takımın –uluslararası arenada- en tecrübesiz isimlerinden biri. Toplamda 10 kez bile giymedi milli formayı. Onun performansı merak konusu. Yedekleri Juan-Guillermo Castillo (Cali) ve Martin Silva (Defensor Sporting). Muslera'nın önünde oynayacak oyunculardan Lugano'yu gözlük hareketinin de mucizevî etkisiyle çok yakından tanıyoruz. Gerek defanstaki cansiperane mücadelesi, savaşçılığı, gerek kazanma hırsıyla takımını ateşleyen bir oyuncu. Kendi mevkiindeki katkısına ek olarak hücumda da çok kritik işlere imza atıyor. Güney Amerika elemelerinde attığı 4 golle takımının en skorer oyuncularından biriydi. Lugano'nun yanında çok büyük bir ihtimalle Villarreal'li Godin forma giyecek ki Godin de oldukça kaliteli bir oyuncu. Tıpkı Lugano gibi defansta olduğu gibi ofansta da etkili bir isim. Duran top organizasyonlarında sık sık hücumlara katılan bir defans oyuncusu. Eğer Tabarez Dünya Kupasında da alışık olduğumuz 3-4-1-2 (ya da 3-5-2) sistemini kullanmaya devam ederse göbekteki 3. Oyuncu büyük ihtimalle Colo-Colo forması giyen Andres Scotti olacak. 35 yaşındaki oyuncunun ilk Dünya Kupası tecrübesi bu. Yani yaşı itibariyle tecrübeli sayılsa da yaşadıkları itibariyle çömez sayılacak bir futbolcu. Defanstaki diğer isimlerden bu üçlüyü zorlayabilecek ilk oyuncu Barcelona'nın Juventus'a kiraladığı Martin Caceres. Sakatlıklar nedeniyle Juventus'da fazla forma şansı bulamamıştı. Sağlıklı bir Caceres bu takımda rahatlıkla forma giyebilir. Porto'lu Jorge Fucile ve tıpkı Scotti gibi Şili liginde forma giyen Mauricio Victorino diğer alternatifler.
Orta beşlinin kanatlarında Alvaro ve Maxi Pereira'yı izleyeceğiz. Bu ikili gerektiğinde bek, gerektiğinde önde oynayabilecek kaliteli isimler. Alvaro Pereira için bu sezon oldukça iyi geçti ve 25 yaşındaki futbolcu sezon boyunca Porto'nun en istikrarlı oyuncusu oldu. Sol kanadı ona teslim edecek Tabarez. Soyadaşı Pereira, Portekiz şampiyonu Benfica'nın banko oyuncularından. Sağ açıktan evrilme bir bek. Fakat geldiği yerleri asla unutmamış örnek bir futbolcu o. Gerektiği zaman gerektiği pozisyonda rahatlıkla oynayabilir. Tıpkı soyadaşı gibi. Orta sahanın göbeğine baktığımızda bu mevkinin Uruguay'ın zayıf halkası olduğunu görüyoruz. Güney Amerika elemelerinde (Lugano, tek başına bütün Uruguay orta sahasından daha fazla gol atmıştı takımı adına) Napoli'de forma giyen Walter Gargano ve Monaco'lu Diego Perez bu bölgenin en önemli isimleri.
Tabarez'in olası bir 3-4-1-2 tercihinde savaşçı karakterleri ağır basan bu oyuncularla birlikte Valencia'dan Yunanistan'ın Levadiakos takımına kiralanan Ignacio Gonzalez ve yine kiralık olarak İsveç'in AIK takımında forma giyen Sebastian Eguren gibi isimler bulunuyor kadroda. Avrupa tecrübesine sahip olsalar da bu oyuncuların bir Perez ya da Gargano katkısı vermeleri oldukça güç. Düşüşteki kariyerleri için bir son ya da yeni bir başlangıç olabilir bu turnuva. Kendilerini La Liga'ya göstermeleri için bu son şansları. Bu bölge için Tabarez'in tercihleri ve Gargano'nun performansı belirleyici olacak. Hazırlık maçlarında pek de etkili gözükmeyen Napoli'li futbolcunun kendisini toparlaması için fazla bir zamanı yok. Orta sahanın bütün yükü onun omuzlarında ve Gargano'nun kötü oynamak gibi bir lüksü olmamalı. Orta sahada hücuma yönelik olarak düşünülebilecek isimlerden ilki “Uruguay'ın Messi'si” olarak lanse edilen Nicolas Lodeiro. Nacional ile büyük bir patlama gerçekleştiren ve çıkışını 20 Yaş Altı Dünya Kupası'nda da sürdüren Lodeiro bu performansı sonrası Ajax'a transfer olmuştu. Şimdiye dek kulübeyi ısıtmaktan kurtulamasa da sahip olduğu potansiyelle dikkat edilmesi gereken bir oyuncu. Henüz 20 yaşında ve kadrodaki en genç isim. Umulmadık işlere imza atabilir. Uruguay liginde forma giyen oyun kurucu Egidio Arevalo-Rios da çok iyi bir sezon geçirdi. Olası bir sakatlık durumunda forma giymesi muhtemel.
İkinci Adam Portresi
Yeterince bahsettim, yeterince tanıyorsunuz. Yukarıda da yazdığım gibi Lugano'yu Fenerbahçe'den tanıyoruz zaten. Peki Diego Millî Takım için ne anlama geliyor? Fenerbahçe'den tanıdığınız Lugano'dan bir tane daha hayal edin. Ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Lugano bu takımın geçmişiyle geleceği arasında bir Mimar Sinan köprüsü gibi. Sapasağlam ve işlevsel. Gruptaki rakiplere bakıldığında ağırlıklı olarak hücum yönleri güçlü takımlar görüyoruz. Meksika, Fransa ve hatta ev sahibi Güney Afrika. Bu, grupta bol gollü maçlar seyredeceğimiz anlamına gelebileceği gibi, gruptaki teknik direktörlerin savunma önlemi üzerine fazlaca kafa yormasına da sebebiyet verebilir. Her iki durumda da Lugano'ya çok büyük iş düşecek. Artacak savunma önlemleri Uruguay'ın muhteşem hücum hattının her maçta aynı performansı gösterememesine sebebiyet verebilir, Lugano da ileri uçtaki etkinliğiyle sivrilebilir böyle durumlarda. Play Off maçında Kosta Rika karşısında hücum oyuncularının durduğu bir anda ortaya çıkıp attığı kritik golü hatırlatmak yeterli sanıyorum. Yine olası bir savunma ağırlıklı diziliş ve anlayışta da takımının en kritik oyuncusu ve onun göstereceği performans takımı adına çok belirleyici olacaktır. Herkesin gözü Forlan, Suarez, Cavani ve Abreu'lu Uruguay hücum hattında olacak. Fakat herkesin bakışlarına hedef olan bu adamların gözü de Lugano'da olacak.
Bunları Biliyor musunuz?
- Sebatian Abreu, kariyeri boyunca 7 farklı ülkede 18 farklı takımda forma giydi.
- Uruguay bugüne dek Dünya Kupasını kazanabilen en az nüfuslu ülke.3.5 milyonluk nüfusa sahipler. Kendilerine en yakın ülke Arjantin…(40 milyon)
- 1966 Dünya Kupası'nda Fransa, Meksika ve Uruguay tıpkı bu turnuvada olduğu gibi aynı gruptaydı. Ev sahibi Güney Afrika'nın gruptaki yeriniyse 66'nın ev sahibi İngiltere alıyordu. (Uruguay o gruptan çıkmış, çeyrek finalde hakem tarafından doğrandığı maçta sonradan final oynayacak Almanlara 4-0 yenilmişti.)
- Uruguay Copa America'yı en çok kazanan iki ülkeden biri. (Diğeri Arjantin. 14'er kez.)
- Yine 1966 Dünya Kupası'nda, Diego Forlan'ın kendisi gibi futbolcu olan babası Pablo Forlan da forma giymişti. Dedesi Juan Carlos Corazzo da eski ünlü bir futbolcuydu. Corazzo, 1962 Dünya Kupası'nda Uruguay'ın Teknik Direktörlüğünü de yapmıştı.
Teknik Direktöre Mesaj
Uruguay'ın başında bir dönem Serie A'da isim yapan ve hatta bir dönem Milan'ı da çalıştıran Oscar Tabarez bulunuyor. Arjantin ve İtalya'da geçirdiği 12 yılın ardından 2006'da tekrar milli takımın başına getirildi. Genellikle 3-4-1-2 dizilişini tercih eden bir teknik adam. Ülkesinde ve Güney Amerika'da El Maestro olarak tanınan 63 yaşındaki teknik adam, İtalya 90'da Uruguay'ı 2. tura çıkarmayı başarmıştı. Takımın başına ikinci gelişiyle birlikte Uruguay futbolu tekrar bir yükselişe geçti. Milli takıma getirdiği havanın yanında özellikle altyapıda yaptığı hamleler dikkate değer. Bu hamleler bir değişimi de beraberinde getiriyor elbette. Kulüp takımları yavaş yavaş tekrar adlarından söz ettirmeye başlıyorlar.
Tabarez önderliğinde Uruguay'ı aydınlık bir gelecek beklemekte. Fakat ben bir Türk olarak hemen bir şeyler görmek istiyorum. Mesela bu şampiyonada görmek istiyorum. Zira defansında Lugano'nun yer aldığı bir takım, forvetinde Güiza yer almıyorsa yüksek ihtimalle başarılı olabilir. Hele ki bu yokluğu Forlan, Cavani, Suarez ve Abreu dolduruyorsa beklentiler ister istemez yükseliyor.
Takımın Abisi & Çaylağı: Diego Forlan - Nicolas Lodeiro
Yaş itibariyle takımın en yaşlı ismi Andres Scotti. Fakat bu onu ağabey yapmaya yetmiyor. Zira uluslar arası tecrübesi takımın çaylağı Lodeiro kadar bile değil. 2006 yılında Tabarez'in 2. kez Uruguay'ın başına gelmesiyle birlikte forma giymeye başlayan Scotti, şu anda 35 yaşında fakat bu takımın ağabeyi 2002 Dünya Kupasında forma giymiş iki isimden biri olan Forlan. O zamanlar 23 yaşında, yolun henüz başında bir genç futbolcu olan Diego, bugün Avrupa'nın en iyi 5 golcüsünden biri. Gerek Şampiyonlar Ligi, Gerek -başarısız da olsa tecrübe tecrübedir- Premier Lig, gerekse La Liga'da sayısız maça çıkan Forlan'dan büyük işler bekliyor Tabarez ve takım arkadaşları.
Nicolas Lodeiro 1989 doğumlu, messi akımının Uruguay şubesi olarak betimleniyor. Etkili bir sol ayağa sahip, ve Nacional formasıyla müthiş bir performans gösterdi. 2009 Libertadores'te Nacional 20 sene aradan sonra yarı finali görürken Lodeiro attığı ve attırdığı gollerle takımın en çok göze batan oyuncusuydu Santiago Garcia ile birlikte. Bu performans onu Avrupa kulüplerinin gözdesi haline getirmişti. Lodeiro tercihini vatandaşı Suarez'in de formasını giydiği Ajax'tan yana kullandı. Fakat Hollanda'da benchi ısıtmaktan öteye gidemedi henüz. 20 yaşındaki bu genci seneye daha yakından takip etmenizde fayda var. Her iki ayağını da kullanabilmesi, her iki kanatta ve forvet arkasında oynayabilmesi, top kontrolü, etkili frikikleri, tekniği ve oyun zekasıyla pırıl pırıl bir gelecek vaad ediyor bu çocuk. İnsanlar onun ortaya koyabileceği şeyleri sürpriz olarak niteleyebilirler. Bu satırları okuyorsanız, sizin için sürpriz olmaktan çıkmıştır artık Lodeiro.
Rakiplere Mesaj
Tarihimiz yeter...
İyi Senaryo
Uruguay bu gruptan çıkar mı? Bana göre evet. Peki nasıl? Şöyle. Bir kere hazırlık karşılaşmalarında hazır bir görüntü veriyorlar rakiplerine oranla. Deplasmanda İsviçre karşısında 1-0 geriye düşmelerine rağmen maçı 3-1 kazandılar. İsrail karşısında da tutuk bir oyun sergilemelerine rağmen 4 golle kazanmayı bildiler. Beklenen seviyede oynamıyorlarken bile kazanmaları, kazanabilmeleri iyiye işaret. Oyun seviyelerini yukarıya taşımaları gerekiyor Tabarez'in de dediği gibi, ki bunu yaptıklarında ihtimaller üzerinde durmadan Uruguay'ı ikinci tura yükselecek takımlar arasına yazabiliriz. Güney Amerika elemelerindeki en büyük sorunları yedikleri kolay gollerdi. Kendini tamamen milli takıma vermiş bir Lugano önderliğinde bu sıkıntıyı aşacaklarını var sayıyor, ümit ediyorum. İlk maçı açılış gününde Fransa ile oynayacaklar. Henry eline koluna sahip olabilirse ya da hakem “bir kere indir o eli” derse Fransa'ya bir sürpriz yapabilirler. Alacakları bir puan başarı gibi görünüyorsa da galip gelmeleri futbolu yakından takip edenleri şaşırtmayacaktır. Ev sahibi Güney Afrika ile oynayacakları karşılaşma gruptaki kaderleri açısından belirleyici olacaktır. Neden bilmiyorum, içimde o maçta futbol dışı etkenlerin kendini göstereceğine dair bir şüphem var. –Hakem kararları futbolun ne kadar dışındaysa.- Anormal bir şey olmadığı müddetçe bu maçtan 3 puanla ayrılır Uruguay ve ev sahibini derin düşüncelere gark eder. Toplamda alacağı 5 ya da 7 puanla son 16 arasına kalıp Arjantinle eşleşmeleri hoş olurdu. Zira Güney Amerika elemelerinin son maçında kendi sahalarında Arjantin'e bir şans golü neticesinde 0-1 yenilmişler ve Play-Off oynamak zorunda kalmışlardı. Olası bir eşleşme kendi çapında bir rövanş anlamını da taşıyacak. Ve Maradona'nın şansı sürekli yaver gitmeyecek. Buenos Aires'in en büyük kilisesinin papazı arada pilavdan başka şeyler de yiyecek. Sonrası mı? Arjantin'in elenmesiyle başlayacak bir rüyanın sonunu kim bilebilir ki?
Kötü Senaryo
Uruguay için kötü senaryo yok. En kötüsü Dünya Kupası'na katılamamaktı. O kâbus bitti. Bu turnuva, Tabarez'le birlikte başlayan yeni dönemin birinci durağı sadece… Uruguay futbolu bu katılım sayesinde özgüvenini yeniden kazanmaya başlıyor. Yaptıkları hamlelerin karşılığının geldğini görmeleri, yeni hamlelere son sürat devam edilmesini sağlayacaktır ki bu da önce Güney Amerika, sonra da Dünya Futboluna gökmavi bir renk getirecektir.
Kuvvetli Mevkii: Hücum Hattı
Uruguay, hücum hattında son derece etkili isimlere sahip ve bu alanda bana göre turnuvadaki en şanslı takımlardan biri. Burada bir parantez açalım. Uruguaylıların tarih boyunca bu alanda bir sıkıntı çekmedikleri gün gibi ortada.. Petrone ile başlayan ve Scarone ile devam eden silsile Angel Romano, Schiaffino, Miguez, Ruben Sosa, Carlos Aguilera ve Zidane'nin da idolü olan Enzo Francescoli gibi isimlerle süregelmiş. Günümüzde bu geleneği devam ettiren isimse İki kez Altın Ayakkabıyı kazanmış, La Liga ve Avrupa'nın en önde gelen forvetlerinden Diego Forlan. Yine bu sezon büyük çıkış yakalayan iki genç isim, Palermo'lu Edison Cavani ve Ajax'ın gol makinesi Luis Suarez'den oluşan bir hücum hattı çok canlar yakmaya adaydır. Suarez'in ofansif orta saha olarak desteklediği bir Cavani-Forlan ikilisinin bu grubu “seyir zevki en düşük grup” olarak görenleri yanıltacağını düşünüyorum.
Bu üç isme Avrupa'da pek tanınmasa da Güney Amerika'da kendine has bir hayran kitlesi olan Sebastian “El Loco” Abreu'yu da katabiliriz. Banfield forması giyen Sebastien Fernandez de forvetteki diğer isim. Burada ayrı bir parantez daha açalım Abreu için. Kendisi son dönemde “yedek güç” olarak kullanılıyor fakat bir Uruguay Efsanesi ve Milli forma altında en çok gol atan oyuncu Hector Scarone'nin (31 gol, 52 maç) gol sayısını egale etmek üzere kendisi. Aynı zamanda mevcut kadroda Dünya Kupası Tecrübesi olan iki isimden biri. (Diğeri Forlan) Bu bakımdan takımın en yaşlısı olmasa da takımın ağabeyi olarak sayabiliriz kendisini. Kulüp takımlarında pek istikrarlı olmasa da 1996'dan bu yana Milli Takım forması giyiyor ve şimdiye dek oynadığı 56 maçta 30 gol atmayı başarmış. El Loco, Scarone'yi umarım Dünya Kupası'nda atacağı bir golle geçer. Böyle bir efsanenin rekoru tarihe gömülecekse Dünya Kupası'nda gömülsün.
Kişisel 11
- Fernando Muslera: Yalnızca 5 kez milli oldu şimdiye kadar. Fakat bu yükü taşıyacak tek kaleci de o. Carini ve Vieira'nın olmadığı bir kadronun banko kalecisi.
- Diego Lugano: Takımın en etkili 2 isminden biri. Herkesin Forlan'ın takımı olarak gördüğü Uruguay'ın belirleyici oyuncusu. Defansın bel kemiği. Elemelerdeki performansından bahsetmiştik.
- Diego Godin: Lugano ayarında, sert, istikrarlı bir defans oyuncusu. La Liga'nın kalburüstü oyuncularından.
- Andres Scotti: 2006 yılında, 31 yaşındayken ilk kez milli oldu. O günden bugüne de takımın değişmez isimlerinden. Türkçesiyle söylersek Tabarez'in Prensi. (Prenslik yaşı geçmiş ya, neyse)
- Maxi Pereira: Sağ kenarı komple kullanabilen etkili bir kanat oyuncusu. Bu sezon Benfica'nın en istikrarlı oyuncusuydu.
- Alvaro Pereira: O da Porto'nun etkili isimlerinden biriydi. Şampiyonlar Ligi tecrübesi de bulunan etkili bir sol kanat savunucusu olmasının yanında ofansif olarak da katkı verebilecek bir oyuncu.
- Walter Gargano: Sezon başından beri Napoli'nin en çok forma giyen oyuncusuydu. Gerçek bir maestro. Son maçlarda biraz tutuk olsa da vazgeçilmez bir isim.
- Diego Perez: Oyuncu sirkülasyonunun üst düzeyde olduğu takımlardan biri olan Monaco'da 6 senedir forma giyiyor. İnatçı, mücadeleci bir oyuncu. Lugano ayarında, hafif çılgın. Gereksiz kırmızı kartlara meyilli olsa da mevcut alternatifler içinde en iyilerden.
- Diego Forlan: Üzerine konuşmaya gerek var mı? 2 Altın Ayakkabı ödüllü, şu anda La Liga'nın en iyi 3 golcüsü arasında. Diğer yandan takımda Dünya Kupası Tecrübesi bulunan iki isimden biri.
- Luis Suarez: Ligi 106 golle tamamlayan Ajax'ın gol makinesi. Neredeyse bütün devlerin transfer listesinde. Forvette olduğu gibi kanatlarda ve ofansif orta saha pozisyonunda da oynayabiliyor. Ben de bu çok yönlülüğünden faydalanıp bu kadroda ondan ofansif orta saha olarak yer veriyorum. Geriden Cavani ve Forlan'ı besleyecek.
- Edison Cavani: Bu yıl Serie A'da Palermo ile harika bir sezon geçirdi. Güçlü, mücadeleci, yılmayan, hava toplarında etkili bir oyuncu. Sert şutlara sahip ve 22 yaşında. Kendisinde bir çeşit Van Basten ruhu görüyorum desem metafiziği zorladığımı düşünebilirsiniz, ama emin olun bu adamda Van Basten ruhunun bir tezahürü var.