Samimiyet, özgürlük ve emek

Bu üç kelime, samimiyet, özgürlük ve emek onların başarısının sırrı. NTVSpor'da hafta içi her gün saat 12'den sonra günün gelişmelerini kendine has üsluplarıyla sizlere aktaran Emek Ege ve Özgür Buzbaş ile röportaj değil aslında bu. Sadece bir sohbet, toplantı odası notları...

NTV Spor 07 Mayıs 2011 - 03:01

NTVSPOR.NET'te Pazar sabahları bir başka keyifli artık. Spor dünyasının ünlü isimleri, arka plandaki emekçiler, manşetin gölgesindekiler… Keyifli sohbetler ve farklı araştırmalar her Pazar sabahı, Ahmet Sivaslı ile NTVSPOR.NET'te…

RÖPORTAJ:  AHMET SİVASLI – Ahmet.sivasli@ntv.com.tr
twitter.com/Ahmet_sivasli

Sohbet etmek güzeldir, hele böyle iki kaliteli, donanımlı insanla, bir başkadır. Emek Ege ve Özgür Buzbaş, spor medyasının son zamanlarda en çok konuşulan isimlerinden...Samimiyet, güleryüzlülük, bilgi, birikim ve mütevazılık onlara bu başarıyı getirirken onlar ilk günkü heyecanla hafta içi her gün NTV Spor'da gece 12'den sonra sizlere en canlı haberleri vermek için gece-gündüz çalışıyorlar.

Aynı serviste çalışmamıza karşın, yoğunluktan dolayı uzun uğraşlar sonucu yaptığımız sohbette her iki spor adamını çok yakından tanıyacaksınız. Emek Ege'nin halı saha sevdasından Güney Afrika aşkına, Özgür Buzbaş'ın müzik sevdasından Samsun aşkına kadar... İleride spor medyasında çalışmak isteyen gençler için de son derece önemli bilgiler yer alan bu röportaj sadece bir sohbettir, toplantısı odasından notlardır...

NTV SPOR MUHABİRLERİNDEN IRMAK KAZUK'UN RÖPORTAJINI HATIRLAMAK İÇİN TIKLAYIN...

PAZAR KEYFİ'NDE YER ALAN TÜM RÖPORTAJLAR İÇİN TIKLAYIN...

* Artık geceleri yaşıyorsunuz...
Buzbaş:
ben her gece 5-6 gibi yatıyorum. Gündüzleri de geç, 2-3 gibi kalkıyorum. her şey tersine döndü artık.
Ege: Ben 4 barajını geçirmemeye çalışıyorum. Sen de çoğu zaman gece çalışıyorsun, sana da olur, hani işten eve gelince şöyle bir ayak uzatılır. Normalde 2-2:30 arası evde oluyoruz ama 1.5 saat de televizyonla ve internetle geçiyor. Ben de maksimum 4 gibi yatıyorum.

* Uzun zamandan beri Cumartesi-Pazar izin yapmamıştınız ama sizin Cuma günü de Cumartesi'ne bağlıyor...
Buzbaş:
Ben 4-5 seneden beri üstüste Cumartesi-Pazar izin yapmamıştım. Cuma gecesi eve geç geldiğimiz için o da Cumartesi gününe yansıyor.
Ege: Spor Servisi'nde çalışıp Cumartesi-Pazar izin yapmak çok nadirdir aslında. Bizim durumumuz farklı. Hafta içi gece çalışınca böyle olmak zorunda ama sanıyorum Özgür de iyi bilir muhabirlik döneminden, hafta içi bir hafta sonu da bir gün izin en güzeli sanki...Zamanında da bir gün izin yapıyorduk haftada bu arada...

"SPİKERLİK SOĞUK BİR YEMEĞİ SERVİS YAPMAK GİBİ AMA MUHABİRLİKTE SICAĞIN ORTASINDASIN"
* Özel sorulara ilk Özgür'le başlayayım o zaman. Muhabirlikten sunuculuğa nasıl bir geçiş oldu. Muhabirlik ve sunuculuğun avantaj ve dezavantajları nelerdir sana göre?
Buzbaş:
Biri soğuk bir yemeği servis yapmak gibi, spikerlik... Muhabirlik de daha sıcaktır hani olayın olduğu an orada olursun ya...Spikerlikte bu sıcaklığı yakından hissedemiyorsun ama onun da ayrı keyifli ve zorlu tarafları var, tek başına çalışabiliryorsun,düşünebiliyorsun. Ama izleyici de ekranda tutmak zorundasın. O kadar çok kanal ve o kadar çok konuşan insan var ki... Muhabirken daha kısa yayınlar yapardık ama şimdi daha zorlu ve uzun bir yayın yapıyoruz. Ersin Düzen'in NTV Spor'dan ayrılması ve Fuat Akdağ'ın bize böyle bir teklif sunmasıyla gelişti olaylar. (Emek Ege burada araya girer ve Özgür için "O söyleyemiyor. Kendi başarısıdır" der) Biz de memnuniyetle kabul ettik.

BUZBAŞ: İŞE GİRİNCE TARAFTARLIK DUYGUMU KAYBETTİM
EGE: GAZETECİLİK, KULÜPÇÜLÜK YAPACAK KADAR UCUZ BİR MESLEK DEĞİL
* Çeşitli sözlükleri sen de takip ediyorsundur. Fenerbahçeli bir Galatasaray muhabiri olarak konuşuldun. Sence de böyle bir muhabirlik olamaz mı? Önümüzde güzel örnekler var çünkü...
Buzbaş:
Bence bu yanlış anlaşılıyor. Çocuklukta Fenerbahçe'yi tutuyordum, evet bu doğru ama mesleğe başladığınız andan itibaren taraftarlık anlayışınız değişiyor. Zaten ben öyle koyu bir taraftar değildim. Mesleğe başlayınca ve bana Galatasaray muhabirliği teklif edildiğinde bana kimse "hangi takımı tutuyorsun?" diye sormadı. Ben de işin içine girince taraftarlık duygumu kaybettim. Kendi kendimi de motive ettim kaybetmek için... Ben buna tamamen iş gözüyle bakıyorum. İnsanlar bunu önce takım taraftarı olup ondan sonra muhabir olmak gibi algılıyor ama muhabirlik haberde ciddi bir iştir.
Ege: Bu ekmek parasıdır aslında. Benim de tuttuğum bir takım var, babam yıllarca futbol kulübünde yöneticilik yaptı ama futbol hayatın gerçeği değildir. Fenerbahçe'nin son maçta şampiyonluğu kaybetmesi, Galatasaray'ın bugünkü hali hayatın sadece bir rengidir, tonu değildir. Bu bizim ekmek parası. Gazetecilik mesleği çok önemli bir meslek, kulüpçülük yapılacak kadar ucuz bir meslek değil. Ben Özgür'e göre daha koyu bir taraftardım. Benim hayatım yıllara göre değil sezonlara göre bölünmüş bir haldeydi. Ama hiçbir zaman hak yediğimi düşünmüyorum. Hatta tuttuğumuz takımı daha fazla eleştirdiğimizi bile düşünüyorum. Takım tutmak çok önemli değil her şey insanın vicdanı ile alakalı. Özgür güzel ve ideal bir örnek.
Buzbaş: Ben üniversitedeyken bu işe başlamadan önce de hep televizyonda izlediklerimden dolayı rahatsızlık duyardım. Herkes taraf gibi gelirdi ki Türkiye'de taraf tutmak hep artı gibi görülüyor. Daha sonra bu işe girince bunlar gibi yapmamamı düşündüm. Gri renkte olursan ve gördüğünü çalarsan bu mesleğiicra etmiş olursun.
Ege: Okay Karacan söylemişti. Bir yayın yapmıştım bir gün. İyi olmadı, tepki geldi, internete düştü. Okay ağabey "Emek yayın kötü değildi zaten bu meslekte herkesi memnun etme gibi bir ihtimal yok" dedi. Onun için eleştirelere açık bir ikili olmaya çalışıyoruz. Eleştirileri almaya çalışıyoruz.

"BİR SONRAKİ TURNUVALAR İÇİN DEĞERLİ ARKADAŞLARIM VAR. BEN 3 BÜYÜK TURNUVA GÖRDÜM"
* Emek Ege, senden konuşalım. 2 Dünya Kupası'nı bir de Avrupa Şampiyonası'nı yerinden takip ettin. Güney Afrika'da ntvspor.net'te yazdığın "Dünya Kupası günlükleri çok ilgi çekti. Çok güzel anılar paylaştın. Sen kariyerinde en çok hangi anın belleğinde daha fazla yer kaplıyor?
Ege:
  Biraz alakasız bir giriş olacak ama Fuat Akdağ benim bu günlere gelmemi sağlayan insandır. 2006 Dünya Kupası'nda döndük. Okay Karacan ve Güntekin Onay ile gitmiştik. Ben bu kadar yorulduğum bir an hatırlamıyorum. Deneyimsizlik vardı bende, kendi canlı yayın aracımızı oraya götürdüğümüzden dolayı bizden beklenti çok yüksekti. Sabah 9'da bağlantı gece 12'de bağlantı. Çok yüksek bir tempoda çalıştık. Gerçekten aşırı yorulduk, 35 güne yayılan bir seyahat. Döndüğümde saydım tam 23 farklı otelde kalmışım. Bir otelde en fazla 2 gün kaldım. Geldim ama gerginlik var. Prodüktör Engin Güleç vardı. Bu yaptığınız insan haklarına aykırı demiştim ona, o sinirle. Fuat ağabey de bana takılmak için hep bana karşı "Bu insan haklarına aykırı" diye konuşuyordu espritüel bir şekilde. Turnuvadan 6-7 ay sonra Fuat ağabey bana yine takıldı bu şekilde işle alakalı. Ben de içimde biriktiği için bir anda parladım. Eğer orada Fuat Akdağ yerine başka bir yönetici olsa sonuçları daha farklı olabilirdi ama Fuat ağabey beni gençliğimden beri tanıdığı için biraz idare etti. Çok ciddi bir kavga etmiştik ama biz ağabey-kardeştik. Ben ondan sonra "Beni 2008'e de göndermeyin, 2010'u da istemiyorum" gibi bir sürü laf etmiştim. Sonra aramız düzeldi 2008'e de gittim, 2010'a da gittim ama artık benden biraz geçti. Ben 2 Dünya Kupası, 1 Avrupa Şampiyonası gördüm. 35 yaşına geldim, gelecek turnuvada 36 olacağım. Emekli olacak yaşta değilim ama burada çok değerli muhabir arkadaşlarım var. Özgür hakediyor her şeyi. Yaşanması gereken tecrübeler. Kendini çok farklı hissediyorsun. Fakat her zaman yurt dışındayken midende bir ekşime hissediyorsun.
Buzbaş: İnsanlar hep soruyor. Her gün ayrı bir yerdesiniz.Ne güzel. Bu iş nasıl oluyor? diye soruyorlar. Evet. Biz maden işçiliği yapmıyoruz, hamallık yapmıyoruz. NTV Spor'a geçtikten sonra her dakika her an buraya iş getirmek zorundasın.

"3G ÇIKTI, TELEFONLA TATİL DÖNEMİ BİTTİ"
Ege:
Spor kanalı açılmadan önce Eurom 2008 elemelerinde milli takım 10 gün kamp yapıyor. Canlı yayın arabası yok, internet üzerinden görüntü geçme olayı yok, spor kanalı açılmamış, sadece telefon bağlantısı yapıyorum, dünyanın en güzel işi, 10 gün Estonya'da tatil yaptım... Talinn harika bir şehir, yemekler çok güzel, Kuzey Avrupa, hava çoğuk ama şehir çok güzel. Ama artık o devir kapandı. Ben bir Dünya Kupası bağlantısında da söyledim. Acun Ilıcalı da stüdyodaydı. "Acun Bey tam zamanında muhabirliği bırakmışsınız çünkü 3G diye bir alet çıktı, her dakika bununla görüntülü bir şekilde bağlanabiliyorsunuz" dedim. 7/24 bağlantıya hazır olmak zorundasın.

"ULUSLARARASI BASIN MENSUPLARINI ATLATMAYA ÇALIŞIYORUZ"
Buzbaş:
Uluslararası alanda ben bazı şeyleri kanıtlamak istiyorum mesela. Uluslararası basın toplantısına gidiyorsun mesela 150'ye yakın basın mensubu var.  Hani şöyle bir durum vardır ya "Türk Futbolu, Türk medyası bir kenarda oturur". Böyle olmasın diye hep mücadele içindeyiz. Mesela Mourinho, Anelka, Löw röportajına gidiyorsun buradan ben bir şey kapabilir miyim diye çaba gösteriyorsun. Uluslararası dostlarımızla aynı mücadeleyi veriyoruz. Mücadele etmeyince kimse sana röportaj vermiyor. Bu konsantrasyon işi. Senin bilgilerini burada ajanslar kullanır ama sen mücadelenle dünya medyasını atlatabilirsin.

"NE ALMANYA'YI ÖZLERİM NE DE İSVİÇRE'Yİ. GÜNEY AFRİKA'YA BİR DAHA GİTMEK İSTERİM"
Ege:
Şu ana kadar izlediğim şampiyonalar bana ne öğretti? Mesela 2006'da çok heyecanlıydım, ilk defa büyük bir organizasyonu yerinden takip ediyordum. Daha gençtim, iyi yayın yaptığımı inanıyorum. Ama Allianz Arena'yı gördüğüm anı unutamıyorum. Orada başlayan heyecan turnuvanın sonuna kadar devam etti. Portekiz-Fransa maçını seyrediyrum Şenol Güneş'le. Zidane ile Ronaldo hemen önümde oynuyorlardı. O kadar heyecanlı bakıyordum ki o stat Yusuf Ziya Öniş mi yoksa Allianz Arena mı hiç fark etmiyordu. 2008'e çok olgun gitmiştim. Orada bir avantajım vardı çünkü o turnuvada Türkiye de vardı. Haluk Yürekli Türkiye'yi takip etti. Biz yarı finale kadar geldiğimiz için tüm işleri o yaptı ben ise pastanın kreması ve dikkat çeken işler yaptım. Mesela İspanyol futbolcular Türkiye maçını seyrederken kimse yokken onların odasında biz vardık, dünya medyasını atlattık. Arbeloa, Fabregas hepsi ayağa kalktı. O işi buraya geçtiğimde herkes tebrik etti. 2010'dan aklımda kalan Güney Afrika son derece güzel ve değişik bir ülkeydi. Hiç Almanya'yı, İsviçre'yi özlemiyorum ama Güney Afrika'ya bir daha gitmek isterim.

“İKİMİZ DE BİRBİRİMİZİ TAMAMLIYORUZ”
* Spor Gecesi'ne geçecek olursak. İki kişi sunmanın size göre avantajları veya dezavantaları neler?
Buzbaş:
Bence avantajdır. Stüdyoda hafta içi her gün program yapmak kolay değildir. İçeriği de doldurmak gerekiyor. Bizim birlikte olmamız içerik açısında büyük avantaj. Sohbet için alan oluşuyor. İkimiz de haberci kökenli olduğumuz için fikirlerimizi ortaya koyuyoruz.
Ege: Özgür'le şöyle bir durumumuz var. Ben biraz daha masabaşı iş yapabilen bir insanım. Ben yıllar önce Radikal'de çalışmaya başladığım zaman hiç bir ley bilmeden bir haberi yazabilmiştim. Kalemim biraz daha kuvvetlidir. Mesela bir futbolcu ile ilgili bir dosya yapılacaksa ben derliyorum. Özgür daha saha içi muhabiri, daha farklı bir bakış açısıyla, kameralarla çalışıyor. Mesela son olarak bir Abdullah Avcı dosyası vardı çok başarılıydı. Bunlar Özgür'ün hoşuna gidiyor. İkimizin farklı fikirleri çok iyi oluyor.

EGE: RATİNGİMİZ ESKİYE ORANLA DAHA İYİ…
* Gelen tepkiler ve ratingden bahsedecek olursak...
Ege: İki
spor kanalı var. LİG TV'de Tunç Elibol var karşımızda. Tunç da arkadaşımdır ve işini çok iyi yapar. Onlar şifreli, biz ise şifresiz yayın yapıyoruz. Mesela bugün rating çok iyi gelir diyoruz bakıyoruz standartın altında veya aynı. Bir gün geliyor bugün bir şey yapamadım diyorsun ama rating çok iyi geliyor. Bizim kontrol edemediğimiz değişkenler var. Biz tematik kanal olduğumuz için ayrıyız ama bir de dizi gerçeği var. Ben Salı günleri Güntekin Onay'la Gol programı yapıyorum. 10'da girdiğim zaman bir buçuk iki arası rating alıyoruz ki bizim için iyidir. Ama 9'da girdiğimiz zaman yarı yarıya düşüyor ki karşısında Öyle Bir Geçer Zaman ki var. Her şeyden kaçamazsın.  Ama ne olursa olsun tematik kanallar arasında iyi bir ratingimiz var. Ersin Düzen döneminden gelen bir gelenek var. O da çok başarılı bir spor spikeri. Başarılı olmasa bu kadar rağbet görmezdi. ama bir gerçek var ki ratingimiz o dönemden daha iyi. İkimiz de TRT spikeri değiliz. İkimiz de muhabirlikten gelmeyiz. (Burada Emek, Özgür'e senin amaçlığın şey ne?" diye sorar ve Özgür "Ben bu tarzımdan memnunum açıkcası. Biraz daha samimi olmak istiyorum. Radyoda Açık Hat diye bir program yapıyoruz ve insanlarla iletişim kuruyoruz. Biz kamera önünde neysek dışarıda da aynısıyız. Biz rol kesmiyoruz. hata yapıyorsak hata yapıyoruz seviniyorsak seviniyoruz. biz çok daha iyi anlatalım, biraz daha ukala görünelim diye uğraşmıyoruz.

EGE: STÜDYO ORTAMI TURNUSOL KAĞIDI GİBİ…
Emek Ege
:Biz burada samimiyet, özgürlük, güleryüzlü ve içeriği zengin olmanın önemli olmasını, kendine has bir tarzın olmasını istiyorum. muhabirken de dilimiz sürçüyordu şimdi de sürçeçek. Stüdyo ortamı turnusol kağıdı gibi. Ne varsa hemen göz önüne geliyor. Dışarıdayken bazen arkanda 500 kişiyle yayın yapıyorsun belki ama stüdyoda daha çok göz önüne geliyor.

BUZBAŞ: LİSEYİ SAMSUN'DA OKUDUM. AİLEM DE HALA SAMSUN'DA YAŞIYOR
* Biriniz Mersinli diğeriniz ise Samsunlu. İki takımın Süper Lig yolu için ne dersiniz?
Buzbaş:
Samsunspor'un Anadolu'da farklı bir yeri var birçok takım gibi. Futbol ekolü olan takımlardan biri. 5-6 seneden beri yoktu. Ben de üzülüyordum açıkcası. Şimdi geri gelmesi beni mutlu etti. Ailem hala Samsun'da yaşıyor. Liseyi orada okudum. Ama ilk başta söylediğim objektifliğim Samsun için de geçerli. Bir tek Mersin İdman Yurdu maçlarında Emek ile bir rekabetimiz olur. (Gülüyoruz)

EGE: ”MERSİN İDMAN YURDU'NUN YERİ BENİM İÇİN ÇOK AYRI”
Ege:
Mersin İdman Yurdu ile bağlantım benim biraz daha kuvvetli aslında. Benim babam Mersin İdman Yurdu'nda yıllarca yöneticilik yaptı 10-12 sene ve 1 sene önce de vefat etti. Mersin'in birinci lige çıkması benim için de büyük anlamlar ifade edecek ki babam Mersin İdman Yurdu'nun bu hale gelmesi için çok çaba sarfetti. Mersin İdman Yurdu adı ne zaman zikredilirdi "Fenerbahçe bir Türkiye Kupası macerasına başladığı zaman en son Mersin İdman Yurdu'nu yenerek bu kuapyı almıştır" diye konu olurdu ve "Bu takımı Mersin İdman Yurdu bile yener" derler. İsmiyle dalga geçerler ama bu kulüp 1925 yılında kurulmuş, köklü bir kulüptür. Avrupa Kupaları'nda Türkiye'yi temsil etmiş, fakir, ne tesisi ne düzgün bir stadı yakın bir zamana kadar otobüsü bile olmayan bir takımdır. Umarım yeniden birinci ligde yer alırlar.

EGE: “MAALESEF ARTIK HALI SAHA MAÇLARINDA YOKUM”
* Emek Ege'nin iyi bir futbolcu olduğunu duydum. Özellikle halı saha maçlarında çok popüler bir isimmişsin...
Ege:
Artık programdan dolayı halı saha maçlarından uzak kaldım ama alıştım artık. Ben Mersin İdman Yurdu alt yapısında,okul takımında da oynadım. Futbolcu olmak istedim ama olamadım. Haftada minimum iki kez Pazartesi ve Perşembeleri halı saha maçı yapıyordum. Ama maalesef artık oynayamıyorum. Hayatımda kendimi en mutlu hissettiğim anlar aile yaşantısı dışında topla geçirdiğim zamanlar. Artık oynayamıyorum.

”İNSANLAR MÜZİKTE EMEĞİN HAKKINI VERMİYORLAR"
* Özgür, sen de iyi bir müzisyensin. NTV'nin partilerinde seni bas gitarınla dinliyoruz.

Buzbaş: Hobi amaçlı bir şeydi. Bu iş temposunda profesyonel müzik çok zor. Müziği seviyorum. Plak dinlemeyi seviyorum. Şu an insanlar başka müzik aletleriyle şarkıları hızla değiştirip emeğin hakkını vermiyorlar. Keşke profesyonel olsaydı ama öyle bir yeteneğim yok maalesef.