Barış Gerçeker: Peki ya ne istiyor bu taraftarlar?

Taraftarların yeri tribünler, zaman zaman, istenmese de sokaklar ve bu aralar bolca sanal alem. O tribünlerde geçen yazıda tanımladığım türlerin dışında bir de "takım elbiseliler" var.

NTV Spor 19 Kasım 2008 - 12:46

left /NTVMSNBC/Components/SporÖzel/_Yazarlar/barisgerceker.jpg 1 100 136 5 7 left false https://media.ntvmsnbc.com false 1 P false false

mailto:baris.gerceker@gmail.com

Geçen haftaki yazıma bir dosttan gelen samimi eleştiri şu şekildeydi; "Ekşi sözlük tadında ne olduğunu anlatmışın taraftarlığın". Haklıydı. Tek başına yavan oldu. Bir başka dost ise "Bir iki tane 'kökü içeride' adam, senede bir iki kez yazıyor o kadar" diyerek konu seçimimi takdir etti. Arada kaldım. İkisine de, yazıyı oylayan, yorumlaran okurlara konuyla ilgili dahasını borçlu olduğumu hissettim.

Taraftarlar... Ne bekliyorlar peki bu insanlar?

"İlk taraftarlar neden sahada oynayan iki taraftan birini seçme gereği duymuştur" sorusunun ardında bir süreç de gizli aslında. Çünkü o zamanlar olay sadece kazanmak ve kaybetmekle ilgiliydi muhtemelen. Belki onurla, gururla. Belki kazananı ödüllendiren devir zenginleri vardı ama en azından bugünki kadar maddiyatla alakalı olmadığı söylenebilir. Kazanan her zaman alacağını alır ama tam da bugün ajanslara düşen Deco serzenişleri gibi değildir. Portekizli, Roman Abramovich'in takımla oyuncak gibi oynadığından yakınmış giderayak. Adamda para var, Deco neden gitti ki Chelsea'ye en başta?

Bugün Fenerbahçe hala Volkan ve Lugano'yla anlaşma yolları arıyor. Beşiktaş Bobo'yu tutup tutmama konusunda kararsız. Zan'ı Galatasaray'a kaptırdı. Galatasaray yine bonservisi elindeki oyunculara yönelmiş durumda. Muhabbetlerin %90'ının orta yerinde para duruyor. Yemyeşil olan sadece parke değil yani, elbette çimler de dolarlar kadar yeşil. Euro'lar ise rengarenk.

Taraftarların yeri tribünler, zaman zaman, istenmese de sokaklar ve bu aralar bolca sanal alem. O tribünlerde geçen yazıda tanımladığım türlerin dışında bir de "takım elbiseliler" var. Genelde üstü kapalı olan tribünün ortasında, stadın geri kalanına göre daha rahat koltuklarda kendilerine ayrılmış yerlerde maçı seyreden amcalar. Yöneticiler. Onların tribünlerdekilerin geri kalanına bakış açıları çeşit çeşit.

Örneğin (isim vermesem de örneklerimden anlayacağınızı biliyorum) bir tanesinde taraftar kulübün tam içinde. İstedikleri tavizi alabiliyorlar, yol tıkandı mı başkan iniveriyor. Bu sene başındaki serzeniş ve şikayetleri indirmeye yetmedi ama sonuca rağmen hala sorguluyorlar. Bir diğerinde düşman muamelesi görüyorlar. Hayır diyen herkes hain damgası yiyor. Haklı oldukları noktalar da var, haksız oldukları da ama her ikisini de dinletemiyorlar. Başka bir tanesinde ise tribünleri doldurmaları hamasetle gazlanırken yönetimle ilgili hiçbir inisiyatifleri yok çünkü gelenek izin vermiyor.

Takım elbiseli adamların taraftarla ilgili sözleri genelde hamasetle dolu. Biraz sivrildi mi istenmeyen adam oluvermek an meselesi, bunu göze alamıyorlar. O yüzden "herşey taraftar için, gelsinler bu çocukları desteklesinler" sözü dillerinden düşmeyen ezberleri. Destek her zaman herkesin istediği şey, dillerden de düşmüyor. Ancak paranın desteğin yerini aldığı da aşikar. Tribün olayları yüzünden alınan cezalardan başlayıp stadlardaki yer dağılımlarına kadar herşey bunu gösteriyor.

Bunun bir adım ilerisi başarı hedefi için camiaların içine sinmeyen isimlerin yönetim ısrarıyla takımlara katılması. Yine bu yazının şansına, dün çıkan Emre'nin Alex'in yerine kaptanlığa getirileceği dedikodusu beklenen tepkiyi gördü Fenerbahçe taraftarından. "Olmaz" diyenler kadar Fenerbahçeli olan diğerleri "neden olmasın" dediler. Arda transferi dedikoduları da karışık tepkiler aldı, Topuz transferi gibi. Fenerbahçe taraftarı içinde Emre'nin kaptanlığına tepki verenlerin Fatih Akyel'in, Tümer Metin'in üzerlerindeki çubuklu formaya kaptanlık pazubandını geçirdiği günlerde neler yaptığını merak ediyor insan.

Beşiktaş da Fenerbahçe''den bedelsiz transfer ettiği Mert (o zamanlar "sahtekar"dı) Nobre'yi kaptan yaptığında karışık tepki görmüştü. Galatasaray'a bakacak olursak Gökhan Zan transferinin karışık tepki aldığını görebiliyoruz.

Bizde, kimi diğer ülkelerde olduğu gibi, takım seçimlerinde din, dil, ırk, mezhep, sosyal statü gibi sınıfsal farkların etkisi pek yok. Ağırlıklı olarak yakın çevre etkisi söylenebilir. Parti tutar gibi, aileden gelebiliyor, veya konuya diğerlerinden fazla eğilen bir akraba, aile dostu, mahalle abisi vesaire. Bütün bunlar ortak bir benlik oluşmasına engel. Taraftarın belli bir kısmı, ki bu tavizsiz, radikal kısma giriyor belli bir ortak benlik etrafında toplanmayı başarsa da bunu genele yaymakta başarılı olamıyor. Böyle olunca da toplu tepki şansı yok olup gidiveriyor. Ulaşılabilirlik ve özellikle sanal alemlerin söz söyleme konusunda pompaladığı ilave cesaret herkese herşeyi söyleme hakkı verirken bu başka yerde örneği pek görülmeyen "demokrasi" birlik olmanın önüne geçiveriyor. Bu yüzden herhangi bir maçta, tribünden herhangi bir grubun tepkisi mutlaka karşı tepkiyle karşılaşıyor.

Etkinin olduğu yerde tepkinin olmaması düşünülemez ama burada taraflar "Tribün VS Oyuncu/Yönetim" olması gerekirken "Tribün VS Tribün" şeklini alıyor ve esas muhataplar aradan sıyrılıveriyorlar. Tribünün verdiğinin, verebileceğinin yerini maddiyat almışken duymazdan gelmek hem daha kolay, hem daha pratik.

Kulüpleri kulüp yapan değerler yazılı olmayan kurallarla, renklere yüklenen anlamlara işleniyor, o renkler ruhlara. Ve kimi zaman yönetimde olanlar o kadar da boyalı olmayan ruhlarıyla diğer ruhları yaralıyor, farklı kaygılarla. O renkleri ruhlarına diğerleri kadar işletmemiş, takım tutmayı daha basit sebeplere, örneğin sosyal hayatta yaşanamayan şeylerin tatminini kompanse etmeye dayandırmış olanlar da yöneticilerle birlikte başarı, ünvan, ün ve para odaklı düşünmeye başladıklarında ruh kırıklıkları gittikçe derinleşiyor.

Liverpool'un satılmaya çalışılması "You'll never walk alone" diyen Liverpoollular'ı isyan ettiriyor. Londra'nın yüzüne bakılmayan Chelsea'si transferleriyle yeni nesilden taraftar yaratabilirken o kitle ciddiye alınmıyor. Göztepe taraftarları kulüplerini kendilerine satın almaya çalışıp alamıyor. Manchester City hamlesi merakla izleniyor. Schalke taraftarı, 3 sene önce Bayern karşısında, kendi görüşlerinin aksine Gazprom'la pazarlığa oturan yönetim yüzünden 19 dakika 04 saniye desteklemeyerek sessizliğini koruyor, o dakikalar içinde gelen Schalke gollerine bile kayıtsız kalmak pahasına.

Örnekler var, hep de olacak. Kulüp yönetimleri taraftarların tezahüratlarından sözleri ağızlarından düşürmez, lisanslı ürünlere kadar taşırken bir yere de gidecekleri yok. Ama istediklerinin olmaması ve bundan sonra da olamayacak gözükmesi gerçekten boğazlarda bir düğüm, dudaklarda bir acı, dillerde kekremsi bir tat. FIFA golleri arttırmak için oyun kurallarıyla oynayadursun, para oyunun geri kalanındaki kuralları meşin toptan polimer toplara geçişte tepeden tırnağa değiştireli çok oldu.