Katar'da düzenlenen ve dün ev sahibi ile Fransa'da arasındaki final maçıyla sona eren Erkekler Hentbol Dünya Şampiyonası'nda akıl almaz olaylar yaşandı. Öyle ki hentbol dünyası, spora dair hiçbir şeyi konuşamıyor. Herkesin gündemi yaşanan akıl almaz olaylar zinciri...
Eski milli hentbolcumuz Zeynur Pehlivan, Katar'da yaşanan rezalet boyutundaki çirkinlikleri, NTVSpor.Net için kaleme aldı. İşte Pehlivan'ın kaleminden "Katar'daki skandallar"
Zeynur Pehlivan
Eski Milli Hentbolcu
HİÇBİR BAŞARI BU KADAR PAHALI OLMAMIŞTI
Vücut teması olmayan, daha durağan, daha hassas, daha teknik oynanan diğer birçok spor dalının aksine Hentbol; yüksek hız ve kuvvetin çok önemli olduğu, yakın ve sert vücut teması olan, hem savunma, hem de hücum oyuncularının aynı anda olayın içine dahil olduğu, altmış dakika boyunca dinamikliğini kaybetmeyen, bu dinamiklik içerisinde oyuncuların ortaya koydukları bireysel yaratıcılık, savunma ve kalecilerin yüksek hızda gelen oyuncu ve atışlara verdikleri reaksiyon, oyuncuların atış anında uyguladıkları mükemmel atış teknikleri ile; güç, hız, mücadele ve estetiğin golle buluştuğu en güzel takım sporlarından birisidir.
Ancak üzülerek belirtmek isterim ki, 24. Erkekler Hentbol Dünya Şampiyonası'nda bu güzel spor hiç konuşulmadı. Takım taktiği anlayışından çok, bireysel güç, beceri, koordinasyon ve tekniğin daha çok önem kazanmaya başladığı hentbol hiç tartışılmadı.
Şimdiye kadar yapılan tüm Dünya Şampiyonalarında Avrupa ülkeleri dışından herhangi bir ülkenin, neden birincilik kürsüsüne çıkamadığı, Olimpiyat, Dünya ve Avrupa Şampiyonluğu ünvanını elinde bulunduran son Fransız Erkek Hentbol Milli takımının, hentbol tarihinin en başarılı antrenörü ve ekibine sahip olduğuda konuşulmadı.
Bu turnuvada yer alan 11 ülke takımında kardeş sporcuların yer aldığı; bunlardan Karacic kardeşlerden birisinin Bosna-Hersek, diğerinin Hırvatistan milli takımı adına yarıştığı; Arjantin'de üç kardeşin birlikte oynadığı; Katar milli takımının başında olan Valero Rivera ile İspanya sol kanat oyuncusu Valero Rivera'nın baba-oğul karşı karşıya geldikleri de çok fazla konuşulmadı.
Bosnalı FC Barcelona eski kalecisi Danijel Saric'in, Dünya Şampiyonası'na ilk kez katılma hakkı elde eden ülkesi Bosna-Hersek milli takımı yerine, Katar milli takımında oynaması da çok konuşulmadı.
Hatta, 2010 yılında Hırvatistan ile oynadıkları özel bir maçta sol gözüne rakip oyuncunun parmağının girmesiyle görme yetisini kaybeden, buna rağmen hentboldan kopmayan, özel bir gözlükle sahada yer alan ve hala Dünya Şampiyonası kadrosuna girmeyi başaran Polonyalı Karol Bielecki de konuşulmadı.
Bu güzel hentbol, bu dramatik ve merak uyandıran hikayeler yerine; İHF'nin (International Handball Federation) aldığı kararlar, Katar Emiri'nin verdiği paralar, bir gecede Katar vatandaşı olan sekiz oyuncu ve bu oyuncuların her ay, her maç, her derece için alacakları miktarlar konuşuldu. Bir teknik adamın, farklı kültürlerden gelen oyuncuların oluşturduğu bir takımı, bir seneden daha az bir sürede Dünya Şampiyonası finaline nasıl getirdiği; hentbol geçmişinde Avrupa takımlarına karşı oynadığı hiçbir maçta galibiyet alamayan Katar'ın, 12 gün içerisinde 5 Avrupa takımını (Slovenya-Belarus-Avusturya-Almanya-Polonya) nasıl yenebildiği konuşuldu.
Satın alınmış seyirci, satın alınmış hakemler, satın alınmış kupa ve madalyalar konuşuldu. “Utançla anacağımız, satın alınmış olan bu Dünya Şampiyonası, sporun ruhuna vurulmuş büyük bir darbedir. Buna tepki olarak "Katar'ın organize edeceği 2022 FIFA Dünya Kupası hemen iptal edilmelidir” diyenler bile oldu.
Çok şey yazıldı, çok şey konuşuldu. Ama tüm bunların yaşandığı Dünya Şampiyonası'nda, hentbol sporunun olduğu, hentbolun oynandığı unutuldu ve sahadaki mücadele hiç konuşulmadı.
Tabii ki konuşulanlar sadece Katar'ın yaptıkları ile sınırlı kalmadı. IHF de aldığı kararlarla bu turnuvanın kalıcı olmasına yardımcı oldu. IHF önce, Okyanusya şampiyonu Avustralya'yı bir kenara itti ve onun yerine “Hentbol bir Alman oyunudur” diyerek Almanya'yı bu oyuna dahil etti. Daha sonra, Dünya Şampiyonası'na çok az bir zaman kala, Katar ile aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle turnuvadan çekildiğini açıklayan Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri yerine, Asya kıtasından iki ülkeyi değil, tercihini bir Avrupa (İzlanda), bir Asya (Suudi Arabistan) ülkesinden yana kullandı. Dünya hentbolunu güçlendirmek yerine, en iyi hentbolcuların, en iyi ligin ve en iyi antrenörlerin olduğu Avrupa Hentbolunu destekleyen IHF bu kararıyla, daha turnuva başlamadan büyük tepkilere neden oldu.
15 Ocak 2015 günü bu söylentileri bir kenara bırakıp, İzlanda gibi güçlü bir takımı saf dışı bırakarak tarihinde ilk kez Dünya Şampiyonası'na katılmanın sevincini yaşayan, ancak IHF'nin İzlanda'yı turnuvaya tekrar dahil etmesiyle bu sevinci kursağında kalan Bosna-Hersek takımı gibi tatsız başladık Dünya Şampiyonası'nı izlemeye.
Macaristan, Sırbistan, Norveç gibi güçlü hentbol ülkelerinin olmadığı turnuvada, Hırvatistan, Danimarka, Fransa ve İspanya, ilk üç dereceye girmesi beklenen ve şampiyonluğun en büyük adayları olarak gösterilen ülkelerdi. 2016 Erkekler Avrupa Şampiyonasına ev sahipliği yapacak olan Polonya, Dünya sıralamasında birinci sırada yer alan Almanya ise diğer favorilerdi. Bunların dışında Mısır ve ev sahibi olmasından dolayı Katar'ın, ilk sekiz takım arasında yer alması sürpriz olabilecek sonuç olarak düşünülüyordu.
Turnuva bu ihtimallerle başladı. Vikingler, Boğalar, Panzerler ya da Maviler... Engelleri birer birer aşıyor, final yolunda emin adımlarla ilerliyorlardı. Arjantin, Mısır, Tunus, Rusya ve Bosna-Hersek takımlarının oynadıkları hentbola, verdikleri mücadeleye hayran kalıyor, elendiklerinde üzülüyorduk. İran, Avusturya ve Brezilya takımlarının hentbollarını ne kadar ileri taşıdıklarını görüyor, alkışlıyorduk. Turnuvanın en zayıf takımları arasında yer alan Şili galip geldiğinde veya Suudi Arabistan gol attığında mutlu oluyorduk. Küçücük ülkelerin, büyük hentbollarını izliyor, biraz da kıskanıyorduk.
Ancak diğer taraftan; yaptıkları ve kurdukları takımla bir ulusu tam olarak temsil etmediği düşüncesiyle sırtımızı hafifçe dönerek izlediğimiz çok uluslu Katar, her gün yeni bir başarıya imza atıyor, hiç çıkamadığı basamakları ikişer ikişer çıkıyor, her başarıya bir turnuvada ulaşıyordu. İlk on altı, çeyrek final, yarı final derken, bir anda finalde, Fransa gibi dev bir hentbol ülkesinin karşısına çıktı.
Dün Dünya Şampiyonası'nın son günüydü ve kupa sahibini buldu. Fransa, Dünya Şampiyonu oldu. Ama bu Dünya Şampiyonası diğer şampiyonalarda olduğu gibi sadece şampiyon olan takım veya oyuncusu ile anılmayacak. Şampiyon; Fransa olsa da Katar konuşulacak.
Ne altyapı, ne uzun soluklu çalışmalar, ne takım bütünlüğü, ne de milli duygular... Herşeyin alt-üst olduğu bir turnuvaydı 2015 Erkekler Hentbol Dünya Şampiyonası. Ne IHF'nin aldığı kararlar, ne Katar, ne Valero, ne bu oyuncular, ne bu inanılmaz başarı kolay kolay unutulacak gibi değil.
Ancak şunu da söylemeden geçmek istemiyorum. Yıldız oyuncuların olmadığı, değişik ulustan birçok oyuncunun bulunduğu Katar milli takımının, çok uzun yıllar emek vermeden Dünya Şampiyonası'nda final oynama başarısını, sadece hentbolcular değil, tüm federasyonlar, tüm antrenörler ve diğer tüm branşlar dikkatlice okumalı ve analiz etmelidir.
Katar Emiri'nin verdiğine değil, özellikle; İspanya'yı şampiyon yaptıktan sonra Katar Hentbol Federasyonu'ndan gelen teklife, “Hayatının hatasını yaparsın. Gitme!” demelerine rağmen kabul eden Valero Rivera'nın böyle bir takımı Dünya Şampiyonası finaline hazırlarken, neyi, nasıl bu kadar doğru yaptığına çok iyi bakılmalıdır.
Eğer Katar Emiri'nin verdiği destek tek başına yeterli olmuş olsaydı, hemen yanındaki yıldızlarla dolu Katar futbolu, çok daha üst seviyelerde olurdu değil mi?
Çok uzun yıllar önce hentbolun, “El Topu” olarak oynandığı dönemlerde aynı toprak sahayı, aynı kaleyi, aynı soyunma odalarını paylaştığımız futbolla, yıllar sonra Katar'da tekrar buluştuk. Birçok yıldız futbolcunun, futboluna nokta koymadan önceki son durağı olan Katar, artık hentbolun da yeni adresi...
Yaşasın!.. “Endüstriyel Futbol”dan sonra, “Endüstriyel Hentbol”umuz da var artık...