Annyonghaseyo! (Korece: Merhaba) 19. yüzyıl ortalarından itibaren saldırgan tutumları artan Çin, Çarlık Rusyası ve Japon İmparatorluğu arasına sıkışıp kalan, geçtiğimiz yüzyıl ortasında her savaştan daha anlamsız bir iç savaş yaşayan; geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kalmış, saygılı ve her daim güleryüzlü insanların yaşadığı topraklara selam olsun! Annelerimize söyleyelim, yanlış bilmesinler. TRT'nin yıllardır her akşamüzeri yayınladığı dizilerin menşei Japonya değil, Güney Kore'dir. Bu dizilerde sürekli bi' Japon korsanlar, Ming'den gelen elçiler muhabbetleri döner ki, bir süre sonra izleyeni bezdirir. Lakin yapacak bir şey yoktur, II. Dünya Savaşı sonrası yalnızca ‘'Ağa'lar'' değişmiş, Kore'nin çilesi bitmemiştir. Tam da ‘'Birleşik Kore'' idealinin bir daha masaya gelmemek üzere tarihe gömülmeye yakın olduğu şu günlerde Kore halkı, ilk kez bir Dünya Kupası'na iki takımla gidiyor. Hepsinden önce Kore Savaşı gazisi dedem, sonra Dae Jang-geum hatrına ‘'Tae Han Min Guk'' (Korece'de Güney Kore'nin formal formu) diyoruz.
Bu gönül Kuzey'i dışlamıyor tabii, suni ayrım Kore yarımadasını ve Kore halkını ikiye bölse de dil de kültür de aynı. Güney'in bugün Dünya Kupası'na Kuzey'e göre çok daha iyi oyuncu topluluğuyla gidiyor olması, zamanında iki büyük ağabeyin yaptığı sebepsiz tercihlerin sonucudur. Aynı Amerika zaman içinde Güney'e kendi film endüstrisini de getirdi, ama şükür ki Kore halkının kendilerinden çok farklı çalışan aklını henüz değiştiremediler. (Hala yalnızca Oldboy'u izlemiş olmakla yetineni dövüyorlar, haberiniz olsun!) Yaptıkları güzel, şaheser filmler hatrına Güney Kore… diyoruz. Koreli Japon'la, soju, sake ile karıştırılmamalıdır. Bir de bulgogi var, çok severim. Kimchi çok acı, soju ağırdır. Fena çarpar. Bir Kore lokantasına girdiğinizde açsanız bibimbap ya da kimbap isteyin. (Benden söylemesi, garsona güvenen aç kalır.) Tabii hepsinden önce çubuk tutmayı öğrenin! Yeni nesil pek umursamasa da genel olarak bizi severler, daha doğrusu herkesi severler. Biz de onları severiz. Yüce insan Kim Yu-na'yı çok severiz. 2002'de tanık olduğumuz bir milletin gol sonrası toplu çıldırma seanslarından, sonucunu el ele kutladığımız üçüncülük maçından beri Güney Kore'nin futbolunu severiz. Siz de sevin, genç yetenekler destekli bu kadro sevenlerini pişman etmeyecektir.
2002 Dünya Kupası öncesinde Güney Kore'de yeni stadyumlar yapılıyor, K-League (Uzak Asya'nın en eski yerel futbol ligi) yapılanması revize ediliyordu. Şimdilerde ulusal takımın başında olan Huh Jung-moo görevi Guus Hiddink'e devrediyor, Asya futbolunda yepyeni bir sayfa açılıyordu. Güney Kore, tarihinde ilk kez ikinci tura çıktığı turnuvada yarı finale kadar ilerledi. Hiddink'in başarısı önce ülkedeki futbol algısını değiştirdi, sonra da Güney Koreli futbolculara Avrupa'nın kapılarını açtı. Cha Bum-kun'un başını çektiği bir küçük grup 80'lerde Avrupa'ya gitmiş, ama devamı gelmemişti. Başını Park Ji-sung'un çektiği yeni grup, Hiddink referansıyla ülke dışında futbol oynamaya başladı. Gidenlerin pek çoğu şimdilerde ülkesine döndü, fakat son 2 yılda bir yeni dalga daha oluştu. Yeni Güney Kore takımında en büyük emeği olan isim bizden biri, Şenol Güneş. FC Seoul'de geçirdiği uzun sayılamayacak sürede üç oyuncuyu önce ulusal takımın iskeletine yerleştirdi, sonra da Avrupa'ya gönderdi. Önce Park Chu-young Monaco'ya satıldı, bu kayıp belki de FC Seoul'e bir şampiyonluğa mal oldu. Aynı senaryo ertesi sezon Lee Chung-yong'ın Bolton'a transferinde de yaşandı. Asya Şampiyonlar Ligi'nde iyi giden takım, Lee'nin yerini dolduramadı. Asya'da sezon sonu, Avrupa'da devre arası transfer döneminde ise FC Seoul'ün bir başka genç yıldızı Ki Sung-yong ise Celtic'e transfer oldu. Arada bir de iki sezon evvelin K-League gol kralı Shin Young-rok'un Şenol Güneş referansıyla Bursaspor'a transferi vardı, ama sonu pek müspet olmadı. Hiddink yüzyıl başında bir öğretmen edasıyla Koreli futbolcuların futbol ufkunu açmıştı, bu bayrağı Şenol Güneş devraldı. Görevi süresince futbolcularının kariyer gelişimlerini kupalara tercih ederek doğrudan ülke futbolu yararına çalıştı. Eğer Güney Kore bu yaz başarılı olursa Seul'e Şenol Güneş heykeli diker, Seul Dünya Kupası Stadyumu'nun adını değiştirirler.
2002 Dünya Kupası'nda yarı finale üçlü savunma temelli şablonuyla ulaşan Güney Kore, geçen zamanda yurtdışına giden oyuncular sayesinde dörtlü savunma düzenine geçiş yaptı. Zaman zaman maç içinde üçlü savunma yerleşimine geçiş yapsalar da skor ihtiyacı varken veya maç başı esas düzenden şaşmıyorlar. Savunma hattında üç ismin yeri garanti. Cha Du-ri sağ bekte ilk tercih. Sol bekte takımın en tecrübeli oyuncularından Lee Young-pyo oynayanacak. Japonya'da top koşturan Lee Jung-Soo ve Kwak Tae-hwi savunma tandeminde dengeli bir birliktelik kurmuşlardı, ama Belarus'la oynanan hazırlık maçında Kwak dizinden sakatlanınca savunma dörtlüsünün balansı bozuldu. Yine de mevcut savunma hattı, orta sahada yeterli direnç oluşturulduğu takdirde takımı taşıyacak yeterlilikte. Takımdaki en önemli problem ise arkasındaki yetenekli oyuncuların efektif kullanmasını sağlayacak bir santraforun henüz hazır olmayışı. Huh Jung-moo'nun 4.2.3.1'inde şablonu çalıştıracak, uzak forvetleri gol bölgelerine sokacak santrafor oyununu bilen birine mutlak ihtiyaç var. Yetenekli oyunculardan Lee Keun-ho santrafor oyununu takıma gereken tarzda oynayamadığından kafile dışı kaldı, onun yerine ulusal kahraman Ahn Jung-hwan kadroya dahil edildi. K-League gol kralı Lee Dong-guk'un sakatlığı hazırlık maçlarında oynamasını engellediği gibi gruptaki ilk maçı kaçırmasına da neden olabilir.
Huh Jung-moo'nun aklındaki diğer fikir klasik 4.4.2 şablonunu kullanmak. Elindeki oyuncular bu düzene de uygun, ama eldeki genç oyunculardan daha tempolu olmalarını isteyen bu şablon doğrudan sonuç odaklı Dünya Kupası'nda sorun yaratabilir. Hazırlık maçlarında Park Chu-young'u tek santrafor olarak kullandı, ama iyi sonuç verdiğini söylemek zor. İspanya'ya karşı oynadıkları hazırlık maçında Ki'yi daha ofansif kullandıkları, maç boyu oyunu kendi yarı sahalarında kabul ederek oynadıkları 4.3.2.1 bir başka seçenek. Maç içerisinde gelişen olaylara göre Park Chu-young – Yeom Ki-hun ikilisini çift forvet olarak da görebiliriz. Kadroda yine Şenol Güneş referanslı, bir sonraki Dünya Kupası'nda takımın yıldızı olacağına inandığım bir forvet oyuncusu daha var. Lee Seung-ryul golü kokluyor, son vuruş becerisini geliştirdiği takdirde önü açık.
Orta sahanın lideri genç yaşına rağmen muhteşem pasları ve topu öldüren şutları öne çıkan üstün yetenek Ki Sung-yong. Partneri olmaya aday iki isim, Kim Jung-woo ve Kim Nam-il birbirine yakın meziyetlere sahip oyuncular. Savunma önünde kesici orta saha oyuncusu rolünde hangisi oynarsa oynasın yeterli olacaktır. Önlerindeki Park-Park-Lee üçlüsünün tamamı disiplinli futbol oynayan, yüksek pozisyon bilgisi ve Avrupa tecrübesi sahibi oyuncular. Bu sayede takım hücum-savunma dengesini kurabiliyor. Topa sahip olduklarında Ki'nin de bu üçlüyü desteklemesiyle takımın gol yolları çeşitleniyor.
Sabırlı futbol oynayan Güney Kore için duran toplar en değerli gol silahı. Cepheden kazanılan serbest vuruşlarda takımı gole götürebilecek iki duran top ustasına sahipler. Park Chu-young ve Ki Sung-yong aynı zamanda kornerleri de paylaşıyorlar, çalışılmış set oyunlarını uygulayabiliyorlar. Duran top savunmasında ise fiziksel zafiyet ortaya çıkıyor. Avrupalı'lara karşı kısa, Afrikalı'lara karşı güçsüz kalırlar. Bu rağmen oyun içi devamlılıklarına güveniyor, asla oyundan kopmuyorlar. Görevine sadık oyuncular topluluğu her topu kazanmak için elinde ne varsa sahaya koyuyor. Eğer ideal santraforlarını bulur, gereken uzak forvet oyununu sahaya koyabilirlerse, her takıma sorun çıkarabilirler.
Bolton Wanderers'taki ilk sezonunda 5 gol atıp 8 asist yapan Lee, takımın yıldızı, kaptan Park Ji-sung'un turnuvadaki en büyük yardımcısı olacak. 22 yaşındaki sağ kenar oyuncusu Premier League'deki ilk sezonunda 34 maç oynayarak Ada'ya ve lige çok çabuk ısındı, pek çok maçta maçın adamı, sezon sonunda da taraftarlar ve takım arkadaşlarınca "sezonun oyuncusu" seçildi. Sağ kenarda içe-dışa çalım atabilen, kaleyi gördüğünde şut atabilen, gol bölgelerine girmekten çekinmeyen bir özel oyuncu olarak takımının en önemli silahlarından. Top ayağında olduğunda aynı anda iki kişiyi geçebilir, çizgiye ulaşıp adrese teslim bir orta yapabilir. Aniden hızlanır, çabuk yön değiştirir. Top rakipteyken ise asla kaytardığını göremezsiniz. Park Chu-young'un sakatlıklarla boğuştuğu, FC Seoul'de "ikiz ejder'i" oluşturdukları Ki Sung-yong'un pek iyi geçirmediği sezonun sonunda Lee'nin yükü ağır. Cha Du-ri'nin arkasını sağlama aldığı sağ kenarda karşısında oynayan her sol beki zorlayacaktır.
Huh Jung-moo'nun Dikkatine!
Güney Kore futbolu 8 yıl önce sudan çıkmış balıktı, Guus Hiddink'in kovasında bir süre mutlu mesut yaşadı. Ama artık işler değişti. Başta Avrupa'ya gidenler olmak üzere Güney Koreli oyuncular geçen zamanda futbollarını daha çağdaş düzeye taşıdılar. Japonya'da top koşturan oyuncular J-League'in K-League'e göre çok daha fazla uluslararası deneyim sahibi olan antrenör grubundan faydalanıyorlar. Ülke dışında çok özel futbol adamlarıyla çalışma imkanı bulan bu oyuncu topluluğuna eski usul yöntemlerle futbol oynatılamaz. Hiddink sonrası Hollandalı hocalarla devam edilmesi yükseliş trendine beklenen katkıyı sağlamayınca yerli antrenöre dönüldü ve bu süreçte benzer tartışmalar yaşandı. Ama Güney Kore takımı III. Huh döneminde 27 maç boyunca kaybetmedi. Efsane futbolcu takımı tanıyor, Park Ji-sung'u ilk kez ulusal takıma seçip yıldızlaştıran da oydu. Yine genç oyunculara güvendi, Şenol Güneş'in de katkılarıyla bir yeni güçlü iskelet oluştu. Santrafor krizine bir çözüm üretip, dörtlü savunmada ısrara devam edip macera aramamalı.
K-League'de insanları peşinden koşturan performans sonrası Perugia'ya giden Ahn Jung-hwan, 2002'de İtalya'yı turnuva dışına gönderen golü attıktan kısa süre sonra Perugia'dan kovulmuştu. Aslında İtalya günleri pek parlak geçmiyordu ve mağruz kaldığı muamele onun ‘'ulusal kahraman'' sıfatını pekiştirdi. 34 yaşındaki santrafor geçen sekiz yılda çok ülke dolaştı, şimdilerde attığı her golde sonra yüzüğünü öperek eşine selam yollamaya Çin'de devam ediyor. Bahsettiğimiz santrafor krizi olmasaydı turnuvayı evden izlerdi, ama şimdi devamlılığı soru işareti olsa da Lee Dong-guk'un yedeği konumunda. Eğer Lee ilk maça yetişemezse Ahn'ın göstereceği performans Güney Kore'nin gruptaki kaderini çizecek. Oynayacağı futboldan önce takıma saha dışında yapacağı katkı önemli.
Ki Sung-yong'un hikayesinin K-League'de başarı, Avrupa'ya transfer ve akabinde Dünya Kupası'na gitme bölümü Ahn Jung-hwan'la benzeşiyor. 21 yaşındaki orta saha oyuncusu Celtic'teki kaos ortamında yeterince forma şansı bulamadı. FC Seoul'den kankası Lee Chung-yong Ada'ya çabuk uyum sağlasa da Ki'nin zamana ihtiyacı var. Park Ji-sung'dan sonra Güney Kore'nin ‘zirve kulüplerde top oynayabilecek meziyetlere sahip tek oyuncusu' olan Ki Sung-yong, eğer bu turnuvada kendini aşarsa işler hem takım, hem de kendi kariyer gelişimi için fazlasıyla kolaylaşabilir. Attığı her şuta, yaptığı her ortaya dikkatli baktığınızda Ki'deki üstün yeteneği görebilirsiniz.
Takımın ağabeyi bir kilometre öteden belli. Peki takımın çaylağı belli mi? Bu konuda net bir isim vermek pek kolay değil. Geçen sene Dünya 20 Yaş Altı Şampiyonu olan Gana Milli Takımı'nın kaptanı Marsilya'lı Andre Ayew ile aynı turnuvanın hem gol kralı, hem de en değerli oyuncusu Milan'lı Dominic Adiyiah, takımda çıkış yapması muhtemel iki oyuncu. Amoah ve Gyan arasında şans bulursa Adiyiah'ın turnuvanın sürpriz oyuncularından biri olmasını bekliyorum.
Biz Güney Kore'yiz. Boyumuz kısa, gözlerimiz küçüktür; ama futbolumuz büyüktür!
Güney Kore takımı Meksika 86'dan bu yana tüm turnuvalara katıldı. Evlerinde ulaştıkları yarı final haricinde, tarihlerindeki 6 turnuvada da ilk tur gruplarından ötesini göremediler. B grubundaki ilk maçlarını Yunanistan'a karşı oynayacaklar, ilk hedef bu maçtan 3 puan. Galibiyet gelirse sonrasındaki Arjantin maçına mağlubiyet kredisi kazanılır, alınacak her puan ekstra olur. Nijerya maçıyla da finali yaparak Arjantin'in grubu süpürmesi halinde 4 puanla dahi turlayabilirler. Federasyon 2. tura ulaşılması halinde her futbolcuya 150 bin dolar prim verileceğini açıkladı. Hesapları buna göre yapıyor, her yolu deniyorlar. Güney Kore ve Huh Jung-moo için son 16'ya kalmak başarı. Ama 2. turda A grubundan kim gelirse gelsin başa baş mücadele edebilirler. Çeyrek final hayal değil!
Asya dışında oynanan bir turnuvada yine grupları aşamazlarsa, tarihlerinin en güçlü kadrosuyla geldikleri Güney Afrika'da hüsran yaşarlar. İlk maçta Yunanistan'a kaybettikleri takdirde son 16 yolu Arjantin'in üzerinden geçecek. Bu da işleri epey zora sokar.
Güney Kore'nin yetenekli hücum oyuncularının yeterince üretken olabilmesi, büyük ölçüde doğru santraforun sahada yer almasına bağlı. Lee Dong-guk iyileşemezse görünen o ki esas düzende 34 yaşındaki Ahn Jung-hwan oynayacak. (Ah be Shin Young-rok, Bursa'dan kaçmasaydın şimdi Ahn'ın yerine seni yazıyordum) Santraforun arkasındaki üçlüde ise solda Man Utd'dan kaptan Park Ji-sung, sağda Bolton'dan Lee Chung-yong ve forvet arkasında, ikinci forvet görevinde Monacolu Park Chu-young maç içerisinde sürekli yer değişerek oynuyorlar. Ki Sung-yong'un da hücumlarda rol almasıyla topu kazandıklarında çabuk çoğalıp, aniden hızlanabiliyorlar. Hücum oyuncularının her biri başlı başına birer tehdit olsa da takımın skor alabilmesi için parçaların uyumu şart. Gereken bağlantıları önce santrafor, sonra da Ki Sung-yong'un oyun kurucu rolü sağlayacak. Bu sebepten Lee Dong-guk'un Güney Kore için önemi büyük. K-League'de geçtiğimiz sezonun yıldızlarından Yeom Ki-hun da aslında kalitesi ve performansıyla ulusal takım ilk 11'inde yer bulmayı hak ediyor ama mevkisinde daha iyisi var. Oynayanlar için forma tehditi, hoca için çok iyi 12. Adam. Park Chu-young'un henüz tam hazır olmaması ve takımın, hazırlık döneminde ideal kadroyla sahaya çıkamaması soru işaretlerini çoğaltsa da tamamının kariyeri çıkışta olan oyuncular topluluğu elbet sahaya elinden gelenin en iyisini koyacaktır.