Bugün İtalyan dostlarıma dünya kupasında İtalya'yı destekleyeceğimi söylediğimde önce gözlerinden, sonra da dillerinden dökülen soru bu işte: “İtalya mı, neden İtalya?” Tabii ki, bir yabancının sizin takımınızı desteklemesi kafanızda soru işareti yaratacaktır... Ancak, İtalyanların ayaklarındaki ayakkabıyla, ya da restoranlarındaki alelade zeytinyağıyla dahi nasıl gurur duyduğunu, “İtalyan” etiketi taşıyan herhangi bir unsuru nasıl yücelttiğini görürseniz, onlardan gelecek “Neden İtalya?” sorusunun olağandışılığını ve alt metinler içerdiğini anlayacaksınız.
Yarattıkları her şeyle haklı ya da haksız gurur duyan İtalyanların futbol takımlarına olan inancı tamamen sarsılmış vaziyette. Onların gözünde 2006'da gelen şampiyonluğun arkasındaki kazanma alışkanlığı olan iskeletten eser yok artık. O iskeletten geri kalanlar da tedirginlik yaratmaktan başka bir işe yaramıyorlar! Lippi'nin yaratacağı sihire güvenenler var olsa da genel kanı takımın Güney Afrika'dan eli boş döneceği yolunda.
İtalya neden desteklenir o zaman? Bu zor soruya ikna edici yanıtlar bulmak zor... Kişisel pencereden bakınca sırf olağanüstü güzellikteki mavi forması için bile desteklenebilir İtalya! İtalya'nın kuzeyinden İsviçre'ye uzanan dağları saran göklerde formadakinden daha güzel tonlarını da gözlemleyebileceğiniz mavilere sahip ülkenin bayrağında mevcut olmayan bu rengi kullanması boşuna değil elbet!
İtalya'yı İtalyanlar dahi desteklemediği için, kraldan çok kralcı olmak için bir aylığına gönül verilebilir gök mavilere! Öyle ki, gazetelerde ve televizyonlarda kendisinden ümit kesilen milli takım, Inter - Benitez flörtünden kalan satırlarda yer bulabilmekte kendine! Bir nefeslik espresso sohbetlerinde dünya kupasından önce kendi takımını konuşmakta İtalyanlar! Milan'ın hoca tercihi Totti'nin milli takıma seçilme hikayesinden çok daha büyük ilgi çekiyor bugunlerde... Juventus'un düştüğü çukuru parayla doldurmadan içinden çıkmasının mümkün olmadığı kaygısı yankılanıyor Torino'da... Kendi memleketinde bu kadar öksüz kalmış İtalyanları desteklemeyelim de kimi destekleyelim!
1982'nin efsanevi Brezilya'sını Rossi'yle eleyip, dünya kupasını sambacılara endekslemiş Türk milletini üzen, Materazzi unsuruyla 2006 şampiyonluğuna gölge düşüren, sistemli ve savunma güdülü futboluyla bizim coğrafyamızda hoşnutsuzluk uyandıran İtalya'nın kaybetmesi elbette memlekette hüzün rüzgarı estirmez. Öte yandan, yenilenen kadro yapısıyla, Lippi'nin çoğu zaman değişkenlik gösteren ve gol kısırlığına çözüm arayan taktik anlayışıyla bu dünya kupasında bir şekilde sempati toplamaları da mümkün...
İtalyan Milli takımın düzenli olarak izlemeyen bir futbolseverin 23 kişilik İtalya kadrosuna baktığında memnuniyetsiz bir havaya bürünmesi söz konusu olabilir. Bunun sebeplerini hemen sıralayalım:
Takımda 2006'nın “Şampiyon” iskeletinden geriye kalanların neredeyse tamamının bu senenin kaybedeni Juventus orijinli olması olumsuz bir izlenim bırakıyor. Juventus'un Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi, Serie A demeden her kulvarda başarısızlığa koşan kadrosu gözleri siyah beyaz bakmaya alışmış Lippi'nin 2010 için uygun gördüğü kadronun kaleden forvete önemli bir kısmını oluşturuyor.
Inter'in uluslararası alanda en yüksek aşamaya taşıdığı başarının izleri ve elbette ki morali milli takıma yansımıyor. Nitekim an itibariyle kadrodaki oyunculardan teyit edilen bir transfer de olmadığına göre, İtalya milli takımı Avrupa'da da şampiyonluğa imza atan ulusal şampiyonu Inter'den tek bir futbolcu bile barındırmıyor! Inter'in şampiyonluğuna sahada etki eden hiç bir unsurun İtalyan olmaması önemli bir veri.
Uluslararası anlamda sıkı şekilde takip edilen Inter'in yanısıra, ülkenin uluslararası pencerenin önünde yer alan diğer takımı Milan'ın da milli takıma sadece üç oyuncu vermesi, Juventus'un kötü sezonuyla birleştiğinde İtalyan futbolunu takip ettiğini düşünenleri bile takıma karşı yabancılaştırabiliyor. Tamamı İtalya'da oynayan futbolculardan kurulu İtalya'da bu üç takımdaki oyuncular ve en üst seviyede futbol oynamış ve başarısızlığı tasdiklenmiş Gilardino dışında uluslararası anlamda bir yıldızın varolmadığı görülüyor. Bu da tüm ülkeyi bu yapıyla gruplardan neredeyse firesiz çıkaran Lippi'ye bel bağlamaya zorunlu kılıyor.
Lippi bu takıma resmi turnuvalarda maç kaybetmeyi unutturdu. Hazırlık maçlarında ise zorlandıkları, Meksika karşısında ise özellikle savunmada büyük açıklar verdikleri görüldü. Savunmadaki liderleri sezona Avrupa dışında başlayacağı kesinleşen 37 yaşındaki Fabio Cannavaro. Motivasyonu her gün biraz daha düşen Zambrotta ve kötü sezonu unutmak için uğraşacak Chiellini ise diğer olumsuz sinyaller. Evet herkesten duyacağınız “İtalyanların savunması iyidir” sözünün karşısında milli takımın ilk 11'ine yazılacak bu üç isim duruyor şu anda. Diğer taraftan Lippi'den gelen güzel haberler de yok değil. Her gün üzerine koyarak ilerleyen Maggio ve 2009'un ikinci yarısından bu yana şans vererek milli takıma ısındırdığı genç savunmacılar Criscito, Bonucci ve Bocchetti. Üçünün de 24 yaşın altında olduğunu ve değişmez Milli takım savunma rotasyonunu düşünürsek; İtalya'da değişimin ayak sesleri geliyor diyebiliriz. 2006'da şampiyon olan savunma ekibini yaşlarıyla birlikte sıralayalım ve bu sezon neler olabileceğini o taş gibi savunmayı unutmadan gözümüzde canlandıralım. Sakatlıklar sonrası formunu bir türlü tutturamayan bugünkü Buffon'u ise savunmacı ekibin kalitesini artırıcı bir unsur olarak görmeyelim. 2006 Italya Savunması: Buffon (28), Cannavaro (33), Grosso (28), Nesta (30), Materazzi (32), Oddo (29), Zambrotta (29), Barzagli (25), Zaccardo (24). Orta sahada İtalya'nın kilit ismi tartışmasız Pirlo. Sezonun büyük kısmını oynamayan kadroya girmesi dahi mucize olabilecek Gattuso yerine bu seneye imzasını atan De Rossi'nin forma alacağını öngörmek zor değil. Benim fikrimce savunmada ve orta sahada sezonu %30'un altında motivasyonla geçirdiğini gözlemlediğim Pirlo, Cannavaro, Chiellini üçlüsü her anlamda kilit oyuncular olacaktır. Bu üçlünün istediği ve fiziksel pozisyonunu iyi tuttuğu herhangi bir maçta De Rossi desteğiyle takımın her halükarda ayakta kalacağını öngörmek mümkün.
Hücumculara gelince... O kadar çok tartışıldı ki bu takımın ofansif kadrosu kuracağınız her cümle aynı anda yanlış ve doğru olarak etiketlenebilir... Del Piero, Totti, Toni, Balotelli, Borriello, Giovinco... Bir çırpıda söyleniveriyor İtalya kadrosuna alınmayan bu isimler; ancak bu oyuncuların yer alacağı herhangi bir takımın dünya kupası için muhteşem bir hücum rotasyonuna sahip olacağını söylemek mümkün. Buradan sonrasını ise elemelerde ciddi bir gol sıkıntısı yaşamayan ve her maça bir golcü kahraman sıkıştıran Lippi'nin sihirinde gözlemleyeceğiz.
İtalya'nın birinci adamı Lippi olduğuna göre, futbol adına konuşacak ikinci adamı elbette Andrea Pirlo olmalı. Türkiye'de onun bir alt kalite kademesinde yer alan Guinti'yi defalarca canlı izleme şansımız oldu, ve hala hayranlıkla anlatıyoruz... Buradan yola çıkınca gözünüzde canlanması kolaylaşacak olan oyun okuma yeteneğinden ya da orta/uzun mesafeli paslarının nasıl da yerini bulduğundan konuşmak elbette çok kolay. Pirlo'yu henüz çıplak gözle İtalya milli takımıyla izleme şansım olmadıysa da Milan'da yaptığı şeyin sadece pas tercihi / oyun okuma yeteneği gibi temel futbol kavramlarıyla ilgili olmadığını söyleyebilirim. Bu onu sıradan bir önemli futbolcu yapardı.
Pirlo futbolun gerçek orkestra şefi. Bizim futbolumuzda bireysel yıldızlara da yakıştırılan bu benzetme esasında koca bir takımı kendi pozisyonu doğrultusunda yöneten Pirlo'yu anlatmak için en uygun tanım. Orkestra şefinin yaptığı her biri hali hazırda kendi enstrümanlarının virtüözü olan isimleri en doğru şekilde organize ederek müziğin mükemmele ulaşmasını sağlamaksa, Pirlo'nun yaptığı da takımında oynayan her biri büyük yıldızlar olan arkadaşlarından en yüksek verimi almak. Kendisini ilk kez çıplak gözle izlediğimde top onun ayağına her geldiğinde Ronaldinho'ya varana kadar tüm takım arkadaşlarının pozisyon değişimlerini hayretle ve keyifle izledim. Aynı şekilde, gününde olmadığında, sakatlıklar yaşadığında takımın işler ayaklarının nasıl bozulduğunu, hiç bir hesabın tutmadığını ve koca Milan'ın vasat İtalyan takımları karşısında üretkenlikten uzak olduğunu da gördüm. O yüzden bugünlerde büyük dert yaratan sakatlığı neticesinde varlığının ya da yokluğunun takımın beklentilerine doğrudan etki edeceğini düşünmemek futbol cahilliği olacaktır.
Lippi bu takımın yıldızı. Daha önce Juventus'ta gördüğümüz gibi İtalyan milli takımına da İtalyan futbol karakteristiğini unutturma yolunda büyük aşama kaydetti. Inter'in sampiyonluğu sonrası bayraklarla birlikte asılan “Mourinho gitme” pankartlarını gördükten sonra, olası dünya kupası şampiyonluğunun en büyük kahramanı olacağından muhtemelen Milano'da Duomo'nun karşısına; Roma'da Colesseum'un ortasına heykeli dikilecektir. Böylece yıldız futbolcu kavramı da yerini on yıl için Yıldız Teknik Direktör'e bırakacaktır.
Sevgili Lippi, omuzlarındaki ağırlığı unutma. Bu takımı İtalya'ya yeniden sevdirecek olan sensin!
İtalya'da takımın abisinden bolu yok, bini bir para! Cannavaro'nun, ve kadroda olamayan Nesta'nın bir daha dünya kupası görmeyeceğini hesaba katarsak söz konusu abilerin yerlerini alacak takımın gençleri Bochetti ve Bonicci'ye öğretecekleri çok şey var. Memleketindeki doğrudan taraftar baskısının uzağında, son dünya kupasını kaldıran efsanevi takım kaptanının emeklilik turnuvasında sana abilik etmesi... Genç bir oyuncu başka ne ister?
İtalya yaşlı takım, statik ve keyifsiz futbol oynuyor diyenler bu takım elinde en azından gümüş madalyalarla dönüş uçağına bindiğinde hep şaşkına dönerler. Bunda şaşıracak bir şey yok, İtalya kazanmayı alışkanlığa çevirmiştir.
İtalya için bu grup göz önüne alınırsa kötü değilse de olağan senaryonun limiti çeyrek finalden ibaret. Bu takım olur da çeyrek finali göremezse, başarısızdır. Öte yandan son şampiyonun önünde bu çeyrek finalde muhtemel rakip İspanya olacak. İspanya'yı elemek de kendi başına büyük başarıdır. O zaman senaryoların tamamı İspanya'ya gelip tıkanıyor. İtalya bu durumda en azından İspanya karşısına çıkmalıdır, daha altındaki bir seviye affedilemez..
Futbol adına en sevmediğim yazılar “gününde bir...” kalıbıyla başlayan ve bir oyuncunun ya da takımın dönemsel formuna bağlanan cümlelerle biten paragraflarla bezelidir... Bugünün İtalya'sı için yazacaklarımla bu konuda empati kurmak durumundayım. Omurgası Chiellini, Cannovaro, De Rossi ve Pirlo'dan oluşacak İtalya bu dört oyuncudan yüksek verimi almayı başarabilirse ve onları formunda tutarsa, dünya kupasında kendisi için alışılagelmiş seviyeleri yakalamakta zorlanmayacaktır. Orta saha denilen mevki bugünün futbolunu yönlendiren, gelişimine liderlik eden bölgeyse, İtalya müthiş bir sezon geçiren De Rossi ve Pirlo'yla birlikte her maça futbol kalitesini yukarıya çekme adına bir jokerle başlıyor denilebilir.