“Ben genç olmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum, ama siz yaşlı olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsunuz”. Orson Welles'in dünyaya tanıttığı bu cümleler, Yunanistan'ın başındaki Otto Rehhagel'in amentüsüne dönüşmüş durumda. 2010 Dünya Kupası'nda, yine, yaş ortalaması epey yüksek bir Yunanistan Millî Takımı izleyeceğiz.
Aslında her şey başından beri böyle. Yunanistan, tarihinde katıldığı ilk büyük uluslararası futbol organizasyonu olan 1980 Avrupa Şampiyonası'na yaşlı bir kadroyla gitmişti. Aynı şekilde 1994 Dünya Kupası'ndaki takımda daha sonra Ajax'a transfer olacak Giritli süper yetenek Nikos Mahlas dışında kemâle ermemiş oyuncu yok denecek kadar azdı. Antonis Minu 36, Stelyos Manolas ve Dimitris Saravakos 32, Savvas Kofidis ise 33 yaşında Yunanistan'ın ilk Dünya Kupası tecrübesinde görev aldılar. Yunan futbolunun iyi jenerasyonlarından biri Dünya Kupası'nı son demlerinde yakalamıştı ve otuzlarından sonra bile hâlâ tecrübesiz olunabileceğini gol atamadan döndükleri ABD 1994'te öğrendiler.
2000'lere gelindiğinde Otto Rehhagel dönemi başladı. Güney Afrika'daki 32 teknik adam arasında İkinci Dünya Savaşı'ndan öncesini hatırlayan tek isim olan Alman çalıştırıcının göreve geldiği 2001'den itibaren çıkardığı Yunanistan kadroları hep yaşlı oldu. Eğer Euro 2004 öncesi Demis Nikolaidis ve Vassilis Çartas gibi kritik isimler sakatlanmamış olsa, Angelos Haristeas, Kostas Kaçuranis ve Yurkas Seitaridis gibi gençlerin sahaya sürüleceği yoktu. Oysa Rehhagel'in kafasındaki o defansif taktik, belli bir dinamizmi hep içerdi. Bazı ahir zaman dehalarının savunduğunun aksine kalenin önüne otobüsü, uçağı ya da başka bir taşıma aracını çekmeye dayanmayan, defanstan teknik orta sahayla iyi ve hızlı top çıkarmaya dayanan bir taktikti. Kral Otto'nun Yunan futboluna yaptığı en büyük katkı, topla oynamayı en az sirtaki, frappe ve suvlakiyi sevdiği kadar seven orta saha oyuncularına topu ezmemeyi, kaleyi görünce şut çekmeyi ve orta yapmayı öğretmek oldu. Bu da Yunan takımı için, en az Ege'nin öbür yakasındaki herhangi bir futbol takımında olabileceği kadar büyük bir yenilikti. Ahkâm kesmeye bayılan pek çok futbol yoru(m)cusunun iddia ettiğinin aksine, Yunan takımı ne yaptığını bilerek oynadı ve kazandı. Zaten 2004 yılının Portekiz ve Çek Cumhuriyeti takımları karşısında doksan dakika defans yapmaya kalkarsanız, sizi evinize kavanoz içerisinde gönderirler. Oysa ev sahibi ekibi bir kez açılış, bir kez de kapanış maçında yenen “korsan gemisi” kupayla döndü evine.
Otto Rehhagel'in Euro 2004'teki zaferden sonraki en büyük hatası, mevcut kadronun miyadını doldurduğunu görememek oldu. Oysa Yunan alt yapısı, 2000'lerde önemli hamleler yaptı ve iyi oyuncular yetiştiriyor, üstelik Alman kulüplerinin alt yapılarında da yetenekli Yunan oyuncular var. Buna rağmen 2008'de takımı 2004 kadrosunun henüz emekli olmamış yarısının üzerine kurmak büyük hataydı. Hele ki Rusya ve İspanya gibi insanın üstüne dalga dalga gelen takımlar karşısında.
Yunanistan Millî Takımı'nın Dünya Kupası için açıkladığı geniş kadro, açıkçası Rehhagel'den beklediğimizden çok daha yenilikçi bir kadroydu. Alt yaş gruplarında büyük şampiyonalarda cirit atan Yunan takımlarından çıkan Kostas Mitroğlu, Sotiris Ninis ve efsane Manolas'ın yeğeni Kostas kadrodaydı ve ilk defa bir Yunan kadrosunun yaş ortalaması bu kadar düşüktü. Üstelik bu yıl Yunan Ligi'nde Olympiakos'un hanedanının ciddi bir darbe alması, Panathinaikos ve PAOK'un iyi performansları, AEK'in maddi sıkıntıları genç bir kadroyla aşmaya çalışması gibi faktörler genç oyuncuların istedikleri kadar süre alabilmelerini de sağlamıştı. İlk defa Yunanistan'da gençlik, tecrübeyi mağlup ediyordu ve devrim için bütün koşullar oluşmuştu. Bir şey dışında...
Otto Rehhagel'in açıkladığı 23 kişilik kadro, Yunanistan Millî Takımı'nın gençleşmesine bizim ömrümüzün vefa etmeyebileceğini gösteriyor. Yunanistan, yine turnuvanın “ağır abi”si. Teknik direktörleri gibi, takımları da herkesten yaşlı. Peki bu çok karamsar bir tablo çizmek için yeterli mi? Aslında tam değil. Her şeyden önce her mevkide işini çok iyi bilen ve ölümüne oynayan oyuncular var. Defansta Kiryakos'un, orta sahada Kaçuranis ve Karagunis'in, ileride Gekas'ın olduğu her takımdan korkulur. Hele o takım Ege-Balkan yöresindeki her şeye sirayet etmiş olan ve en ufak bir küçümseme anında devreye giren o damara sahipse. Yunanistan'ın bu kupada ne yapacağı tamamen takım içindeki psikolojik duruma, en az kendisi kadar dengesiz olan üç rakibin (Arjantin, Nijerya ve Güney Kore) ne hâlde olacağına ve şansa bağlı. Ancak alınacak sonuç ne olursa olsun, Yunanistan Millî Takımı'nın ülkedeki itibarı zehir gibi bir IMF reçetesine imza atan PASOK hükümetinden ve kendi döneminde polisin sokakta çocukları vurduğu muhalefet partisi Yeni Demokrasi'den daha iyi olacak. Yani “korsanlar”ın kafası rahat. Belki de bu yaşlarının verdiği bir huzurdur.
Herhangi bir Yunanca sözlükte “cengâver” kelimesinin -ki “ağonistis”tir Yunanca'sı- karşısına resmi konulması gereken adamdır Sotiris Kiryakos. Saha içinde nefes alabildiği sürece mücadele eder, tekmeye kafa sokar. Defanstaki arkadaşlarından dağılan olursa gider toparlar. Takım arkadaşlarına sahada haksızlık yapıldığını hissederse Soto'yu zapt etmek zordur. Hangi formayı giyerse giysin, Kiryakos ölümüne oynar.
Trikala'da başlar Sotiris'in hikayesi, on yedi yaşında Panathinaikos'un kapısından girer. Başlangıçta A takımda kendine yer bulamaz, Ayos Nikolaos kulübüne kiralanır. İki sezon geçirir orada, herkesin kalbini kazanır. Derken PAO'nun defanstaki sıkıntısı Sotiris'e yeni bir şans getirir. Geri dönüş sezonundaki oyunuyla “Yoncalar”ın değişmez oyuncusu olur, şampiyonluk yaşar. Artık Avrupa'ya çıkma zamanıdır. Rangers, Frankfurt derken üç sezon sonra yolu Panathinaikos'un ezeli rakibi AEK'e düşer. Sarı-siyahlılarda kaldığı bir buçuk sezonda kaptanlığa kadar yükselir, taraftarın sevgilisi olur. Normal süresi 4-4 biten, penaltılarla beraber otuz beş golün atıldığı kupa finalinde Olimpiakos'lular Kiryakos'tan ancak onu sakatlayarak kurtulabilirler. Sakatken bile takımının son dakika golüyle sahaya koşanların başında o vardır. Kaptan Soto, artık sarı-siyahlıların deyimiyle tam bir “AEKçi” olmuştur. Derken Liverpool'dan teklif gelir. Olay daha gazetelere dahi yansımadan kendi internet sitesinde kendisini ilk andan son an kadar seven taraftara teşekkür eder ve kalbinde her zaman AEK'e yer ayırmaya söz vererek veda eder. Nea Filadelfia'dan başı dik ayrılır Anfield'ın yolunu tutarken, tıpkı geldiği zaman olduğu gibi.
Eric Cantona, “arkadaşlarına güven, arkadaşlarımız olmadan kayboluruz” der. Yanınızda Soto varsa kaybolmazsınız.
Ey Otto, büyük Otto, şanı yüksek, Kral Otto! Ne istersin şu gençlerden? Ne güzel geniş kadrodan gencecikti, niye doğradın hepsini? Haydi Manolas'ın fazla tecrübesi yoktu, Marinos'u, Galiçios'u gözün tutmadı, Cavelas'la Mitroğlu'ndan ne istedin? Cavelas'ı sen görmedin, tâ Frankfurt'tan Nea Smirni'ye gelip alıp götürdüler. Mitroğlu'nun eli kulağında, kim bilir hangi büyük lige gidecek? Şurada durup bir Afrika görseler, son on dakika iki top tepseler, ölür müydün? Kendini genç hissetmek için mi 25 yaşından aşağı oyuncu almıyorsun kadroya? Bak, Zağorakis'le Demis Nikolaidis, sırf kadroya çağırma diye gidip kulüp başkanı oldu. Nikopolidis kadroya alma diye abuk subuk goller yiye yiye bir hâl oldu. Bir de hocam, keşke bir tane bizim AEKçilerden götüreydin yanında, cümle alemin dalga konusu olduk. Sen yine bilirsin işini de, bu sefer de 2008'e benzerse bu medya senin Yunanca bilmemene bakmaz, Almanca öğrenir yine seni topa koyar, söyleyeyim.
PAO'da ve millî takımda orta sahada beraberler. Hani aklı olan Yorğos Abi'ye sürünse iyi futbolcu olur. Sotiris'te o akıl da var, yetenek de. İkisi coşarsa, ne olacağı hiç belli olmaz.
Tekrar söylüyoruz, bu takım buraya veteranlar turnuvasına gelmedi.
Yunanistan, gruptan çıkarsa, A Grubu'ndan bir takımla eşleşecek, ki bu grup kendi grubu kadar zorlu değil. Olası bir Fransa ya da Uruguay eşleşmesinden Yunanistan'ın sağ çıkma ihtimali var. Çeyrek final bu takım için hiç de fena olmaz. Daha fazlası biraz fantezi olur tabii.
Takım 1994'teki gibi gol bile atamaz, katılmak için bir on altı yıl daha bekler. Otto Rehhagel, o kupaya da bu kupadaki kadroyla gider, 38 yaşındaki Cavelas'ı “genç” diye kadro dışı bırakır.
Yunanistan deyince akla ilk gelen defanstır. Ancak Euro 2004'teki şampiyon takımda da, şimdiki ekipte de asıl kilit rolü oynayan hep orta saha oldu. Zira Yunan takımını tehlikeli yapan iyi defans yapması kadar topu hızla ileriye taşımasıydı. Karagunis'in uzak şutları, Stelyos'un kanat akınları, Zağorakis'in oyun zekası olmadan “korsan gemisi” karaya bindirir kalırdı. Şimdi de o görevi Kaçuranis, Ninis, Ciolis ve yine “millî şef” Karagunis yapacak. Yeri geldiğinde Paçacoğlu da bu ekibe destek verecek. Güney Afrika'da Yunanistan'ı izlerken akılda tutulması gereken şu; orta saha ayakta kaldığı sürece Yunanistan herkesi zorlar ama orta saha düşerse kale de düşer. Zira defans ve kale eskisi kadar kuvvetli değil.