YAZI: ALİ EMRE DEDEOĞLU
1996 Jenerasyonundan 8 yıl sonra 2004 jenerasyonu ile Türkiye’de yeni bir U18 Avrupa Şampiyonası yaşadık. 2014 Konya’da tabiri caizse rahat bir şampiyonluk kazandık ki hatırlayın 94-95-96 jenerasyonu o dönemlerde Yıldız – Genç ve Ümit milli şampiyonalarını domine ediyordu.
İzmir ise 2006’de 86-87 Jenerasyonunun Ümit Milli oynadığı dönemde turnuva ev sahipliği yapmıştı.
Şimdilerde Voleybola ev sahipliği yapan Atatürk Spor Salonu’nun muhteşem atmosferinin aynısı Karşıyaka Mustafa Kemal Atatürk Spor Salonu’nda yaşandı.
Hatta bir U18 Avrupa Şampiyonası için ilk kez zikredilen fan zone uygulaması ile İzmir’in bu sporu ne kadar sevdiğini bir kez daha gördük. Teşekkürler İzmir iyi ki varsın!
Gelelim turnuvaya.
Turnuvada iki mağlubiyeti İspanya’dan aldık. İki maçta da ara ara gelir gibi olduk ama İspanyollar iki maçı da kontrol altında tuttu dersek yanılmayız.
Turnuvada biz dahil bir çok takım eksiklerle sahadaydı. İspanya’da U17 Dünya Şampiyonası’nın yıldızları Aday Mara ve Lucas Langarita yoktu o kadrodan yıldız olarak bir tek Izan Almansa geldi ki o da etki etti. Ayrıca U18’e yaşı tutan ama U20 Kadrosunda değerlendirilen ve Sergio Scariolo tarafından A milli takım kadrosuna çağrılan Nuñez de burada yoktu. Onlar da olsaydı turnuvayı muhtemelen skorlar anlamında daha farklı şekilde bitirirlerdi.
Bizim çocuklara bakacak olursak eğer; Öncelikle herkesin eline, emeğine sağlık. 2 ay hazırlanıp 10 gün boyunca 7 maç yapmak kolay bir şey değil ki bu sıkışık turnuvaların da oyunculara müthiş hatıralar ve deneyimler getirdiği açık ancak çok büyük gelişim sağladığını düşünmüyorum.
Buralar yarışmacı alanlar burada gelişimden çok hedef için yarışıyorsunuz fakat geleceğe projeksiyon açısından da son derece önemli alanlar.
Bizde adettir Altın da alsan, gümüş de alsan derece de yapsan “Biz bu çocukları ileride nasıl oynatacağız?” diye sorarız. Derece yapamazsak eğer hiç bu jenerasyonu ilerisi için düşünmeyiz bile.
Şimdi klasik soruları sormayacağım sadece ümitlendiren ve kaygılandıran şeyleri biraz yazıp geleceğe bakacağım.
Sporumuzun her alanında olduğu gibi basketbolumuzda da “kaos” kelimesi eksik olmaz. Bu takım da enteresan biçimde kaos basketboluna uygun bir yapıda. İlk oynadığımız Polonya maçı tam tersi düşünmemize neden oldu ve bence yanıltıcıydı da ki ikinci maçta İspanya duvarına çarpmamız biraz bizi kendimize getirdi.
Almanya’yı rahat yeneriz diye düşünürken zorlanmamız Britanya maçında direk tabelayı öldürmemiz sonrası Litvanya ve Slovenya maçları reaksiyon verdiğimiz ve meydan okumaların yaşandığı maçlar oldu.
Şu oyuncu iyi bu oyuncu zayıf analizine girmeden. Malzeme güzel, cesaretli oyuncularımız var, yetenek anlamında da geniş bir havuza sahip… Vs. gelecek yıl U19 Dünya Şampiyonası vizesini almak da ayrı bir hedefti ve o hedefe de ulaşıldı.
U18 sonrası fiziksel gelişimlerinde süratli bir sürece girmesi şart ki Avrupa’da çocuklara 20 yaş itibari ile oyuncu olmalı gözüyle bakılıyor ve kurtlar sofrasına atılıyorlar.
Gelelim gelişmesi gereken diğer özelliklere. Oyun okuma kısmına ağırlık vermeliyiz. Bireysel top teknikleri bir yere kadar gelişiyor ama oyunu okumazsak büyük sıkıntı yaşarız ve bu turnuvada da bence bunu net bir şekilde yaşadık.
Sistemin yarattığı özgürlükler ile boş alan bulmaya çalışıyoruz fakat sistem tıkandığı zaman oyuncularımızın bireysel çabaları da yeterli olmuyor. Sonuçta dar alanda 10 tane adam oradan oraya koşturuyor ve boş yer bulmak o kadar kolay değil.
Uzunlarımız fizik olarak çok iyi ama bitiricilik konusunda çok büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Uzunlar arasında Kerem Konan’ın dışarıya kaçışları ve net bir dış şut özelliğine sahip olması ise bize farklılık kattı nitekim Yiğit Hamza Mestoğlu da aynı şekilde dışarıdan şut atabilen bir isim ama o daha çok içeride boğuşmak zorunda kaldı.
U20’de kısamız yok dedik U18’de üç kısa oyuncumuz da bize ümit verdi ama daha cesur olmaları ve karar anlarını daha iyi yönetmeleri gelecekte ihtiyacımız olan şeyler.
Son olarak kaygımı dile getireyim. Dedik ya İzmir harika bir ev sahipliği yaptı bu turnuvaya diye. Tribünler dolmuş, nefis bir atmosfer ve 18 yaşındaki genç neferlerimiz sahada ama…
O ama ne biliyor musunuz?
Genç kardeşlerim siz daha dünyada değilken tribündeki TBF Başkanınız, başkan vekiliniz ve yönetim kurulu üyeniz 2001’de Ankara ve İstanbul’da 12 Dev Adam şarkıları eşliğinde tıklım tıklım dolu tribünler önünde A milli düzeyinde Avrupa İkincisi oldular. Sonra geldiler 2010’da Dünya İkincisi oldular. Seyirci ile oynamak güzeldir, heyecan vericidir, ateşler, yüreklendirir ama değerli kardeşlerim atılan hemen hemen her basketin, lehimize olan her durum sonrası seyirci ile beraber oynanmaz. Biraz duyguları frenlemek ve sahada sakin kalmak lazım yoksa ağabeylerinize yapıldığı gibi sizler de bu tür konularda çok yıpranır ortaya Basketbol koymaktan çok “akılları şovda” eleştirisi ile karşı karşıya kalırsınız. 17 yıldır altyapı ile ilgilenen mesleğe başladığında genç takım oynayanların basketbolu bıraktığına şahit olan bir ağabeyiniz olarak küçük naçizane bir tavsiye kondurmak istedim buraya.
Yolunuz açık olsun gençler başarılarınız ile gurur duymak dileğiyle emeğinize sağlık.