Geriye dönüp baktığımızda Türkiye adına Emre Mor dışında aklımıza olumlu bir şey gelmiyorsa, kötü bir turnuva geçirdiğimizin resmidir. Puan sayısı ve kaçırılmış son 16 turundan öte kötü bir görüntü bu. 24 takımda göz gezdirdiğinizde sanki Rusya ve biz dışında herkes zevk almış, zevk almaya gelmiş. İlk elenen takım Ukrayna bile en azından birinci maçları olan Almanya maçından sonra soyunma odasında delice eğlenmiş ve partilerinden arda kalan alkol ve sigara fotoğrafları basına yansımıştı. Bizde ise dışarıya yansıyanlar gelirim, öfke, endişe, şüphe ve üzüntüydü… 15 maçta 14 kez yenilmeyen, bu süreçte kabuk değiştiren, gençleşen, o bir yenilgisinde de tarihinde gol atamadığı İngiltere'ye gol atıp, bir de iyi oynayan takım gitmiş, toplumu arkasına alamayan antipatik takım geri gelmiş adeta.
Bunu dış etkenlere bağlayabilirsiniz; Milli Takım'ın kulüp takımlarının artık çok gerisinde olduğuna, toplumun Milli Takım olgusuna artık farklı bir bakışla yaklaşıldığına, Milli Takım bireylerine duyulan tepkinin ağır basıp, Milli Takım'a bazı kesimlerce sırt çevrilmesine, ülke sporuna güven ve inancın azalmasına mesela. Ya biri, ya hepsi. Bunların bir çoğunun payı da mutlaka var.
Ancak herşeyden öte iç etkenlere konsantre olmakta fayda var. Neden son derece iyi istatistiklerle turnuvaya gelen bu takım, sanki son bir seneyi hiç yaşamamış gibi iki maçta direnç gösteremedi? Neden Türkiye sınırları dışında Türkiye ile bağdaştırılan karakteristik özelliklerinin tamamını kaybetmiş bir takım görüntüsü vardı? Neden çözüm üretemeyen bir topluluk vardı karşımızda?
Çünkü hazırlanamadık… bu turnuvaya hazır değildik. Ne bireysel anlamda. Ne grup olarak. 23 kişilik kadroda 5-6 oyuncu, takımlarının maç sayısının neredeyse yarısına ulaşamadan geldiler bu turnuvaya. Üstelik bir çoğu ilk 11 için düşünülen ve hatta oynayan isimlerdi. Burada „yanlış kadro tercihi“ diye teknik heyeti eleştirebiliriz ama Fransa'ya Caner Erkin, Semih Kaya, Nuri Şahin, Arda Turan, Burak Yılmaz, Gökhan Gönül'süz gelmenin de bir faturası olurdu mutlaka. Yerlerinde bir çırpıda sayabileceğimiz değerli oyuncular olsa da… Fatih Terim bazı mevkilerde kumar oynamak zorunda kaldı ya da o kumarı oynamak istedi. Ve kumarı kaybetti.
Ancak suçu sadece teknik heyete yüklemek de kolaycılık olur… başka ülkelerden örnek vermek bazen sıkıcı olsa da, Almanya ile 7. turnuvasını oynayan dünya şampiyonu olmuş Bastian Schweinsteiger'in bir çok Türk oyuncunun durumunda olduğu için aylarca yaptığı özel çalışmalar sayesinde Fransa'ya geldiğini örnek göstermek lazım. Jerome Boateng'in, Mats Hummels'in özel çabalarını örnek göstermem lazım. 3 yıldır hocası tarafından hiçe sayılan Mario Götze'nin yaptıklarını örnek göstermek lazım. Fatih Terim seçimlerinde ne kadar hatalıysa, kariyerlerindeki ilk turnuvaya, "zaten oynarım" diyerek özel hazırlık yapmayan her oyuncu da hatalı ve bu görüntünün sorumlusudur.
Ya peki bundan sonra ne olacak? Ülkece klasik refleksleri gösterip yine bir silbaştan talep edeceğiz. Hoca gitsin, oyuncular gitsin, federasyon gitsin, sistem değişsin, forma değişsin, vs. Ancak şu da bir gerçek ki, buna ihtiyacımız yok. Turnuvanın en genç takımlarından biriydik. Genç bir takımla yarıştık ve elde sıfırla eve dönsek bile bir çok oyuncu için cepteki turnuva tecrübesi paha biçilemez değerde. Bu genç takımın potansiyeli var, yapılacak nokta takviyeler ile daha iyisini yapacak gücü var.
Kuzey İrlanda, İrlanda, İzlanda, Macaristan ve diğerlerinin tur atladığı bir turnuva bizlere gösterdi ki; futbola dair bir fikriniz varsa, kondisyonunuz varsa, bilinçliyseniz, yeteneğiniz diğerleri kadar geniş yelpazeli olmasa bile başarı için her zaman bir yol vardır. Biz doğru bir yola çıkmıştık, Fransa'ya giderken yanlış saptık ve karambole yuvarlandık. Tekrar o yola çıkalım ve tez zamanda hız alalım çünkü Dünya Şampiyonası elemesinde bizleri iki buçuk ay sonra Hırvatistan ve İzlanda bekliyor…