Fenerbahçe Ülker'in yarı saha hücumundaki seçenekleri çok sınırlı. Bu sezon başından bu yana defalarca görüldü.
Maçın hızı düştüğü zaman Fenerbahçe'nin yarı sahadaki tek yaratıcısı Emir Preldziç oluyor. İşte o Preldziç, Fenerbahçe adına kötü bir günde olduğu zaman sarı-lacivertlilerin hücumu duruyor. Nitekim liderlik yapması beklenen Preldziç, maç boyunca hiç öne geçemeyen Fenerbahçe'nin beraberliği yakaladığı iki noktada da takımı öne geçirme fırsatına sahipti. Birinde ikide sıfır faul attı, diğerinde de kalabalığa girerek çok kritik bir top kaybetti.
Preldziç'in çok kötü oynadığı maçta kararlar iki kişiye kaldı: Bo McCalebb ve Nemanja Bjelica. Üçüncü maçın aksine Bjelica ortalarda olmadığından, sorumluluk tamamen Bo'nun omuzlarına yüklendi. Seri boyunca görüldüğü üzere Galatasaray Liv Hospital'ın savunmayı gömülü tutması, Bo McCalebb'ın şut tehdidinin olmamasını avantaja çevirmek için yapılan bir taktik. Ancak savunmayı gömülü tutmanın da belirli kuralları var. Eğer şut atmasını istediğiniz Bo McCalebb'a verdiğiniz mesafe çembere yaklaşmasına yetecek kadar çok olursa, o da cezayı keser. Nitekim Galatasaray savunması o dengeyi ayarlayamadı ve Bo önündeki boşluğu kullanarak kolay sayılar buldu. 10/15 atarak 22 sayı kaydetmesi galibiyet için yeterli değildi. Çünkü Fenerbahçe Ülker'in bireysel üretim yapacak bir skorere değil, hücumu çeşitlendirecek bir organizatöre ihtiyacı vardı. Kısacası, 82 sayı atmasına rağmen kötü hücum etti Fenerbahçe Ülker.
Galatasaray Liv Hospital cephesindeyse yine farklı bir senaryo vardı. Ribaundları rakibine kaptıran ev sahibi, bu kez farklı hücum edebilmenin yollarını aradı. Çember savunmakta zorlanan Fenerbahçe'ye karşı Sinan Güler ve Manuchar Markoishvili'nin penetrelerini kullanan Galatasaray; dış şutlardaki yüksek isabet oranıyla maç içinde farkı iki kez açma fırsatı buldu. Ancak özellikle alan savunmasına karşı doğru şut seçmekte zorlanan Galatasaray, farkı da koruyamadı. Maçın kopma anında sahneye iki kişi çıktı: Carlos Arroyo ve Markoishvili. Alan savunmasında anlık reaksiyon hatalarını hisseden Arroyo nefis asistler yaptı. Markoishvili de ceza şutlarında hata yapmadı. Galatasaray belki çok farklı şeyler yapmıyor hücumda, ancak perde üzerinden hücum ederken durdurulması çok güç bir takım. Hele Arroyo skora böyle katkı yaparken… Son periyot da bunu gösterdi.
Teknik olarak konuşulabilecek farklı detayları da var maçın, ancak basketbol çok uzaklarda kalmaya başladı final serisinde. Derbi atmosferinde gelinen nokta iki takımın da ismine yakışmıyor. Kazanmaktan başka hiçbir sonucun kabul edilmediği, takım elbiseli kocaman adamların sokak ağzıyla konuştuğu bir ortamda, kazanmak için yolu önemsemez hale geldik. Ne yazık ki iki kulübün de adalet değil, imtiyaz peşinde olması başta hakemler olmak üzere diğer herkesin dengesini bozmuş durumda. Bu durumun yakın zamanda düzelmesini beklemek büyük hayalcilik olur. Fakat dört maç sonunda böyle bir noktaya geldiysek, serinin ilerleyen maçlarında iki salonda da bizi neler bekliyor, tahmin etmesi bile korkutucu.