Bu soruyu sorarım tabi. Brütüs'ten ne farkın var şimdi senin? Sen ki 3 kupa almış, bizi Şampiyonlar Ligi'nde temsil edecek tek takımımızsın. Ne zaman hazır olursunuz acaba? Hazır olmak için daha çok zamana ihtiyacınız varsa söyleyin de iletelim yetkililere. Şöyle diyelim mi mesela: “En değerli oyuncularımızdan Burak'la Hamza Hoca yüzük atmak üzere. Aileler olayın farkında ama çifte müdahale etmek istemiyorlar. Sorun çözülürse seremoniye katılacaklar.”
Dedikoduyu da toplum olarak severiz. Milletçe “Aa öyle mi olmuş; yok böyle olmuştur” varyasyonlarımız filmlerde yok. O yüzden Hamza Hoca bir çıksa söylese de rahatlasak hepimiz. Ama lütfen söylediklerine kendisi de inansın!
Geçen sezon takım 3 kupa aldı ama harikalar yaratmadı; hepimiz biliyoruz değil mi? Tamam engeller aşıldı. Birlik olundu. Müthiş geri döndü Galatasaray ama bu sezonun perdesi de mi aynı? Paran var. Yıldızların var. Moralin var. Kulvarın belli. Açılan bu perdeyle olmaz bu iş.
“Aralarında problem var” diyorlar. “Yine dağıldılar, birlik yok” diyorlar. Her sezon Abdurrahim Albayrak sizinle uğraşamaz ki efendim. Herkesin çoluğu çocuğu var. Bir de sen neden sırtı sıvazlanmadan yürüyemiyormuş muamelesi görüyorsun Galatasaray!
Ben bu “Birlik, aile olamama” muhabbetini hiç anlamıyorum. Her futbolcunun kendi ailesi var zaten. Kimsenin aile şefkatine ihtiyacı yok. Saygı ve sevgi çerçevesinde çıkarsın arkadaşlarınla işini yaparsın. Takım maç kaybedebilir. Futbolda doğaldır. Ama maçı kaybetmenin nedeni takım içerisindeki arkadaşlık, birlik, beraberlik ya da futbolcuların hocayla sorun yaşaması olmamalı. Biz işimizi yapmadığımızda kimse bize “Mutlu Hanım ne derdiniz var?” demiyor. Dememesi de doğaldır. Kusura bakmayın.
Kime sorsanız Galatasaray, Osmanlıspor'u yenerdi. Maçı arkadaşımla izledim bu arada. Kendisi anadan doğma Galatasaraylı. Maç başladı dedim ki; “Bu dizilişte sıkıntı var!” Biz de Kağıthane Vergi Dairesi'nde çalışmıyoruz ki! Her hafta Galatasaray'ın dizilişini, muhtemelini veriyoruz ekranda. Bana “Ne var ki?” dedi. Sallamadı yani. “Sneijder solda, Podolski sağda oynuyor. Herhalde hoca yeni birşey deniyor” dedim. Takım sürekli yer değiştiriyor bu arada. Derken gol geldi. Sonra eşitlendi skor. Sonra Osmanlıspor yine attı. Muslera ilk golde hatalı olabilir ama ikinci golde de Torje rahat rahat kaleye bakıyor, gerine gerine vuruyor. El insaf biraz. Serdar pas hatası yapmasa hemen dakikalar sonra Osmanlıspor üçüncü golü de atacaktı. Yani neden Burak çıktı? Neden Umut kaldı? Neden Podolski solda oynamadı? Sol açığın Sneijder mı hocam senin? Yasin'i aldın; tamam da oyuna neden Yasin ile başlamadın? Yasin sağda, ortada Sneijder, solda Podolski'ye ne oldu hocam? Bulmaca mı çözüyoruz yahu! Telles sahada ama yok. Rodriguez ürkmüş. Velhasıl kelam yanımdaki arkadaşa NTV Spor'da çalıştığımı bir kez daha ispatlamış bulunmaktayım.
Maçı tamamlayamadım. Sonrasında yukarıda sorduğum sorulara saha içerisinde Hamza Hoca'dan yanıt geldiyse yani herkes yerine geçtiyse onu bilemem. Ama sonuç gösteriyor ki cevap verdiyse bile geç kaldı. Koşarak Arsenal-Liverpool maçına yetiştim.
Tam Eduardo Galeano'ya göre bir maçtı. Ne demişti? “Tanrı rızası için güzel bir maç lütfen.”
Maçta gol yoktu. Ama herkes işini yaptı. Koşmayan görmedim ben. Ve farkettim ki onlarla bizim aramızdaki en büyük farklardan biri saygı!
Adamların başta kendilerine, stadı dolduranlara, televizyondan izleyenlere, topa, yaptıkları işe büyük saygıları var. Sergiledikleri bu performansın başka açıklaması olamaz. Sana oyun sahneliyorlar ve sonunda ayakta alkışlıyorsun. Çünkü işleri bu!