Trabzonspor Kulübü Başkanı Ahmet Ağaoğlu, Trabzonspor Dergisi'ndeki röportajında, çok sıkıntılı bir dönemde göreve başladıklarını ancak Trabzonspor'un şartlar ne olursa olsun türbülansın içinde çıkabilecek dinamiklere sahip olduğunu bildikleri için de inanarak göreve geldiklerini anlattı.
Çok sevdiği, sevdalısı olduğu Trabzonspor'un daha sonra irtifa kazandığını ifade eden Ağaoğlu, şöyle devam etti:
"Bununla beraber de çok şey kazandık. Her şeyin ötesinde, taraftarımızı yeniden kazandık. Özellikle genç jenerasyonu kazandık. Bugün 7-18 yaş grubuna baktığımız zaman azımsanmayacak bir taraftar kitlesine sahibiz. Üstelik tutkuyla kulübüne bağlı olan bir taraftar kitlesi bu. Kamuoyunda yaratılan ‘Trabzonspor bir daha şampiyon olamaz’ algısına rağmen çok ciddi bir tutkuyla kulübüne bağlı, inanılmaz bir kitle vardı. Bu nedenle onların mutluluğu çok ama çok önemliydi. Onların bu başarıyı yaşamaları, aslında şampiyonluğun çok ötesinde bir anlam ifade ediyor: Bu takım ‘yapar’ geçmişte de ‘yapmıştı’ ve ‘yine yapacak’ İşte ‘yine yapacaksın fitilini bu şampiyonluk ateşledi."
Ağaoğlu, 'Trabzonspor'da ben yapacağımı yaptım, deyip köşesine çekilen ne bir başkan ne bir yönetici var' diyerek, "Benim için de şu var, borcumu ödedim diye bir şey yok. Benim bu kulübe borcum çok büyük. Öyle de tahmin ediyorum ki bu borcun tamamını ödeyemeden bu dünyadan göçüp gideceğiz. Herkesten helallik istendiği yerde kendim için söylüyorum; Trabzonspor’dan da helallik istenmesini ben şahsen isterim. Çünkü bize çok şey verdi. Hizmet ettiğimiz yapı sıradan bir yapı değil. Hizmet ettiğimiz yapı Trabzonspor. Ancak bu yapının içine girdiğiniz zaman büyüklüğünü kavrayabiliyorsunuz." şeklinde konuştu.
Camianın içinde yıllardır yaşamış olmanın verdiği bir birikiminin olduğunu vurgulayan Ağaoğlu, şunları kaydetti:
"Camiayı tanıyorsunuz, burada nereden bakarsanız 32 yıllık bir yöneticilik sürecim var. Camianın dinamiklerini daha iyi algılayabiliyorsunuz. Ben Trabzonspor’un gücünü hep buz dağına benzetiyordum. Alt tarafta koca bir buzdağı var. Görünen gücünden çok daha fazlası var. Ben buna inanmıyordum, bunu çok iyi biliyordum. Bu noktada işte bizim için en önemli güç Trabzonspor’un sahip olduğu dinamikleri kullanmak oldu. Sportif, finansal, demografik, idari dinamikler bunlar. Her şeyi gerektiği gibi yaptığınız takdirde 60 bin forma satışından 280 bin forma satışına ulaşabiliyorsunuz. Yahut forma alacak gücü olmayan 13-14 yaşındaki bir taraftarın da TS Club’tan bir çift eldiven alarak kendi sorumluluğunun bilincine vardığını görüp mutlu oluyorsunuz. Biz bu dinamikleri harekete geçirdik."
Ağaoğlu, rakiplerle hiç kavga ortamına girmediklerini belirterek, "Bir kulüp başkanı çıkıyor, iki üç ay sürekli sizinle uğraşıyor. Biz bu noktada tartışmaların, kavganın içerisinde yer almak istemedik, doğru yerde durmaya çalıştık." dedi.
Şampiyonluk sürecini yaşarken sorumluluklarının olduğunu dile getiren Ağaoğlu, şöyle devam etti:
"Algıyı, camiayı yönetiyorsunuz. O yüzden bir taraftar gibi yaşayamadım bu şampiyonluğu. Ben zaten şampiyonuz dedim Konya maçından sonra, şubatın ikinci haftasıydı, 'bu işi bitirdik' dedim. Ama camiayı hep temkinli tutmak gerekiyordu. Neticede bu yönetilmesi gereken bir şey olduğundan ben Antalya maçında şampiyon olduğumuzda da pek bir şey hissetmedim. Sadece Antalya maçının son beş dakikası biraz gergindim. Oradaki gerginlik de şu, saha kenarında Antalyaspor’un hocası ortamı anlamsız bir şekilde gerdi. Bir final maçı olur anlarım, ama seyirciyi tahrik edecek davranışların içinde bulunması beni ürküttü. Benim gerginliğim de ‘şu maç selametle bir bitse’ şeklindeydi. Ondan sonra on dakika fazla bir şey hatırlamıyorum, on dakikalık bir kopukluk var bende. Tek hatırladığım sahada on binlerce taraftar ve büyük bir uğultu. O kopukluk anı, belki de işte benim şampiyonluk duygum. Sorumluluk olduğu zaman bir taraftarın yaşadığı şeyi yaşayamıyorsunuz."
Ağaoğlu, 'başkan olmasaydınız, taraftar olarak bu şampiyonluğu nasıl yaşardınız?' şeklindeki bir soru üzerine de, "Bir kere kafadan sahaya ben de atlardım. Niye atladığımı bilmezdim ama orada olmalıyım düşüncesiyle kesin atlardım. Yürüyerek, marş söyleyerek Meydan’a giderdim ve Meydan’da da sabahlardım. Fiziki olarak o enerjiyi boşaltırdım kesin. 1984 şampiyonluğunu iyi hatırlıyorum. O zaman bile, arabanın üstüne bayrak asıp Bağdat Caddesi’nde tur atmış, üç beş taş yemiş, arabanın camının kırmış, sonra oradan dönüp Acıbadem’de iki tur daha atmıştım. Ama taraftar olmakla yönetici olmak bambaşka şeyler işte. Orada sadece o insanların beklentisini karşılamış olmuş olmanın yaşattığı büyük bir mutluluk vardı." şeklinde konuştu.