İşte Fatih Terim'in açıklamaları:
Biz bir oyun anlayışı belirleyip, o oyun anlayışına uygun olarak oyuncular değil, elimizdeki imkanları zorlayarak ilk 11’e çıkabilecek oyunculardan bir oyun anlayışı geliştirmek zorundaydık. Satranç, dünyada bilinen en stratejik oyunlardan biri kabul edilir. Geçen sene benim koltuğumda olmayı bir strateji oyunu haline getirselerdi çok az kişi seviye atlayabilirdi. Herkesin elden gelenin fazlasını yapıldığından emin olunmasını istediğim bir sezon geçirdik.
Geçen sene sakatlıklar oldu. Bir oyuncu için durmak hem beden, hem heyecan hem de zihni etkiler. Bütün oyuncular da profesyonel. Bir profesyonel her koşulda ve krizde motivasyonunu sağlamak ve hazır olmak zorunda. Bunu yaşayan sadece Galatasaray değil. Bu pandemi döneminde tüm dünya ve oyuncular yaşadı. Ekstra bir durum yaşandı. İşin garibi yaşamaya devam ediyoruz. İşin doğasından uzaklaştık. Hayat devam ettiği için alışmaya çalyışıyoruz.
Enteresan bir durum ortaya çıktı. Dolayısıyla oyuncular da bu olaydan (Corona virüs salgını) çok etkilendiler. Nasıl hareket edeceklerini bilemediler. Biz de öyleydik. Bütün birimler Florya'da olağanüstü hal ilan ettiler. En az zararla bunu nasıl atlatırız diyerek tedbirler aldık. Oyunculara anlatıldı. En büyük sıkıntı şuydu. Sabah antrenman yapıyorsunuz, öğlen dinleniyorlar, akşam tekrar antrenman yapıp evlerine gidiyorlardı. Ne yapıyorlardı, misafirleri kimler, şoförleri kimler? Bunları kontrol etmeye çalıştık. Oyuncular da işin ciddiyetini anladılar. Sonuçta genç adamlardan bahsediyoruz. Bana bir şey olmaz psikolojisi tüm dünyada var. En önemli şey şudur. Maçın içerisinde hepimizi etkileyen bir olay var. Özellikle oyuncunun iyi ve kötü hareketine etken olan taraftar yok. Bu bir sıkıntı.
Galatasaray'ın başarılarında taraftarın büyük etkisi oldu. Bunu 1996-2000'de en iyi şekilde yaşadık. Son yıllarda toplum sosyolojisinin değişimi, teknolojinin daha çok hayatımıza girmesiyle taraftara biraz da seyirciler eklendi. Taraftar ile seyirciyi özellikle ayırıyorum. Statta hangisi fazla ise maçın atmosferi değişiyor. Galatasaray hala taraftarı seyircisinden fazla bir takım. taraftar bizim için itici güç olmaya devam ediyor. Maça çıkarken en az takımım kadar taraftarıma da güveniyorum.
"BAŞKANLIK GİBİ BİR DÜŞÜNCEM YOK"
Altyapı, öz kaynak önemli ama altyapıdan önce üst yapılara bakmak lazım. Büyük resme baktığınızda kulüplerin kapısına kilit vurulması gerektiği çok açık. Diğer kulüpler farklıdır ama benim açımdan Galatasaray'ın durumu kabul edilir değil. Bu laflardan da yakıştırmalar yapılacaktır başkanlıkla ilgili, bir kez daha açık olarak ifade edeyim. Böyle bir düşüncem yok. Zaman zaman direk basın toplantılarında böyle gitmez diyoruz. Deniz bitmiş durumda. Hangi yönetim daha iyi kredi anlaşması yapar, hangi yönetimin yerel veya uluslar liglerle ilişkisi iyidir, hangisi kasa kolaylığı yapar? Bunlar geride kaldı. Çevrilebilir bir borçtan bahsetmiyoruz. Kredi faizleri bile ödenebilir durumda değil. Zaten çıkıp kimse de benim çıkış planım var diyemez. Her sene şampiyon olsanız, Şampiyonlar Ligi'nde kupa kaldırsanız da borçları ödemeniz zor.
Altyapıya nasıl yöneleceğiz? Mülkleri mi satacağız? Sponsorlarla mı bu işimizi yürüteceğiz? Ortak mı bulacağız? Satışa mı yöneleceğiz? Bunların hiçbirini konuşamıyoruz. Nedenini söyleyeyim. Galatasaray bizim kutsalımız. Tarihiyle, değerleriyle bir dünya markası. Bu kıymetin heba edileceğini ve değerlerinin değişeceğini söylüyoruz. Yıllardır duyarsınız. Galatasaray'ın en önemli değerlerinden birisi "Kol kırılır, yen içerisinde kalır". Kol kaza ile mi kırıldı yoksa bilerek ve isteyerek mi kırıldı? Bazı konuları net bir şekilde konuşma taraftarıyım. Altyapılara gelelim. Çok duyuyorum, 'Hocam, Ozan gibi oyuncular çıksa kulüp kurtulur' diye. 11 milyon Euro Ozan'ın satışından geldi. Bu paranın yüzde kaçı akademiye geldi. 'Sıfır.' Neden, ya yeni oyuncu alınması gerekir, ya borç ödenir ya da maaş ödenir. Bütçede de böyle bir kalem yok. Akademinin böyle bir bütçesi yok. Ozanları yetiştiren antrenörüm ne kadar maaş alıyor? 2 bin 500 ile 4 bin TL arası bir maaş alıyor. Bu arkadaşlar haftada 6 gün çalışıyor. Türkiye'nin en büyük kulübünde çalışıyor ve Ozan'lar yetiştiriyor. Varın Anadolu'yu düşünürsek vay halimize. Artık genç oyuncu kavramı değişiyor. Sosyal medya, çevre, aile kavramı var. Bunlar oyuncuyu değiştiriyor. Sonra zaman zaman neden şu genç oyuncu neden oynamıyor deniyor. Demek ki bir bildiğimiz varki bazı genç isimler süre alamıyor. Sadece yetenek kafi değil. Baskıyı ve stresi nasıl yönettikleri, algılamaları, uygulamaları veya seviyelerini belirli bir yere çekmek için lazım olan kavramlar. Dünyanın hiçbir yerinde genç oyuncu oynat ve her sene şampiyon ol beklentisi anlaşılabilir ama uygulanabilir değil. Kulüplerin geleceği olarak görülen altyapılarda durum bu. Yeni Ozanlar çıkar mı? Kulüplerin geleceği için alt yapılar yeterli midir?
Bir Haliç Konferansı yaşadık. Yol haritası için öneriler getirmiştim. Aslında yapılması gereken çok basit. Futboldan gelmeyen bir anlayış. Daha önce A Ligi diye bir lig vardı. Sonra bunun adı ve statüsü değiştirildi. A takımda süre alamayan genç isimler bu takımlarda oynuyordu. Fakat 1.5 sene önce bu değişti. Çünkü felsefe şuydu. U21 düzeyine gelmiş bir oyuncu zaten A takımda süre alamıyorsa bu ligi kapatalım dendi ve kaldırıldı. Yüzlerce çocuk açıkta kaldı ve işsiz kaldı. Daha sonra rezerv lig uygulaması getirildi. Şimdi sonra ne oldu? Sonra bir veya iki kulübün talebiyle kaldırılan lig TFF tarafından B Ligi olarak açıklandı. Kulüplere katılım isteğe bağlı diye yazı gönderildi. B takım için açıklanan statü ve kriter evlere şenlik. Herhalde yapılmayacak ses seda yok. Çocuk oyuncağı değil. U17 dahil tüm alt liglerin olmayacağı yazısı gönderildi. Ama U14, U,15, U16, U17'ler oynamıyor. Türk futbolu büyük bir tehdit altında. Bana soranlara "Ne doğru ki bu olsun" diyorum. Şimdi bence seneye bu görüntüleri tekrar yayınlayın. Çünkü bu kurallar yeniden tartışıldığında önemli done olacak. Yabancıya gelince bu kuralı Futbol direktörü olduğum dönemde Sayın Demirören'e izah ettim. En son Kulüpler Birliği Toplantısı'na ben anlattım. Burada en çok zarar görecek kişi bendim. Ben de bu riski aldığımı, dünyada bunun örneklerinin çok olduğunu yabancıların serbest olduğunu görürsünüz. Orada bir de ekstra kontenjanlar da vardı. Böyle baktığımızda şampiyon olanlar İspanya, Almanya, Fransa... Olayın boyutu burada değildir. Esasında kural Türk oyuncu kuralıydı. 14 Türk oyuncu olmadan oynayamazsınız. Kim ne kadar Türk oynatırsa bunun karşılığını alır. Hatta altyapıdan oynatacak oyuncu 2 misliydi. Kulüpler tarafından pek rağbet görmedi. Belki hala vardır. Çok büyük Euro'larla yedek oturan çok oyuncumuz vardı. Kendisini hiç sıkmadan bu paralarla oturuyordu. Bugün bir kaç şeyin oturduğunu görüyoruz. Bir tanesi herkes oynamak istiyor. Sadece Türkiye'yi değil dışarıyı tercih ediyor. Takır takır oynadıklarını görmekten gurur duyuyorum.
Milli Takım'a olan sıkıntının olmadığını gördük. Bu kararın ardından 2016 Avrupa Şampiyonası'na gittik. Bu belki şöyle yapılabilirdi. Eksik yerlere veya diyelim ki yenilenmesi gereken yerler yapılabilir, daha net ve ülkemize uygun olduğunu düşündük. Dünyada pek yasak kalmadı. Yerli ve yabancı demek istemiyorum. Bizim evlatlarımız gidip nasıl dışarıda oynuyorsa çok ilgi görüyorsa diğerleri için de aynısını düşünmeliyiz. Bence alınmış doğru kararlardan biridir.