Inter ve Milan, Juve'den ders almıştı
Yeni sezonda Juventus yönetiminin hataları sürerken, diğer tarafta şampiyonluğu unutmuş olan ezeli rakipleri ise siyah-beyazlıların rolünü çalmaya başlamıştı. Orta sahaya Matuidi ve Bernardeschi hamleleri, yönetimin burada bir sorun olduğunu kabul ettiği anlamına geliyordu. Ancak sorunlar çözülmediği gibi, orta saha problemi giderek büyüdü. Inter 2020'de Barella transferiyle, Milan ise 2021'de Tonali transferiyle yıllardır yaptıkları hatalardan döndüler. Juventus, 2018'de Ronaldo transferiyle bu kez daha da büyük harcamayla, biraz da hata yaptığının farkında olmanın etkisiyle panik bir hamleye imza attı. Allegri'nin Ajax'a elenmesi onun sonu oldu ve 2019 yazında yollar ayrıldı.
Yeni karar ise Sarri olacaktı. Napoli'de bir çok kez kendilerine sorun çıkaran teknik direktörü tercih etmeleri anlaşabilir bir karar elbette; ancak oyun tarzı olarak neredeyse Allegri'nin tam zıttı diyebileceğiniz bir teknik direktör tercihi cesur hamle olarak da değerlendirilebilir. Diğer dönemlere nazaran biraz daha zorlu olsa da yine Serie A'da zafer geldi ancak bu serinin 9. ve son halkası oldu. Sarri'nin sonunu getiren ise aynı Allegri'deki gibi Şampiyonlar Ligi'ndeki hayal kırıklığıydı. Juve'nin Sarri döneminde bariz ihtiyacı olan noktalar; derin oyun kurucu ve hücumcu kanat oyuncusuydu. Ancak Sportif Direktör Fabio Paratici, bunun yerine savunma merkezine 137 milyon Euro harcamayı tercih etti. De Ligt 85.5 milyon Euro bonservis bedeliyle aralarında en pahalı olanıydı.
Lyon'un Süper Lig tecrübeli 3'lü savunması, Juventus'un hücumdaki sayısal eksikliğine karşı ağır bastı ve Fransız ekibi yarı finale kadar gideceği yolu Sarri'nin takımı karşısında adımlamaya başladı. Belki de bu 3'lü savunmanın başarısı sonrasında yeniden başa; yani Allegri'ye dönme kararının ilk tetikleyicisiydi.
Sarri'ye sabır göstermeyen Juventus, yine de yeni bir oyun kimliği kazanmak için istekli olduğunu gösterircesine üst seviyede sıfır tecrübesi olan ancak oyunu klasik Juventus anlayışından farklı oynatmayı vadeden Pirlo'yu tercih etti. Kulusevski ve Chiesa'nın transferleriyle Juventus en azından kanattaki eksikliğini bu dönemde kapattı. Efsane futbolcunun dönemi lig dördüncülüğü ve Şampiyonlar Ligi'nde Porto'ya son 16 turunda elenilmesi ile beraber bitti. Pirlo'nun ayrılığı tartışmaya yer bırakmaksızın, herkesin gözünde doğal sonuç olmuştu.
Başa dönmek bir kısır döngüdür
Juventus'un bir sonraki tercihi aynı zamanda iki öncesi olan Massimiliano Allegri oldu. İtalyan teknik direktörün bu aradaki süreçte boşta olduğunu hatırlamak gerek. Döndüğünde de Juventus aynı Juventus olmadığı gibi, kendisi de bıraktığı gibi değildi. Ancak en önemlisi rakipleri artık bıraktıkları gibi değil ve rol değişimi yapmış gibi, ezeli rakiplerine ders verir nitelikte kararlar alıyorlardı.
Başa dönen Juventus, Allegri'nin ilk sezonunda Milan, Inter ve Napoli'nin net bir şekilde arkasında kaldı. Bu sezon için ise durum biraz daha karanlık görünüyor. Yine bir başa dönüş amacı görebileceğimiz hamle olarak Paul Pogba yeniden Juventus çatısının altına girdi. Gelir gelmez sakatlık yaşayan Pogba'nın muhtemelen Dünya Kupası dönüşüne kadar olmayışı ve Allegri'nin düşük formu başladığın yere dönmenin her zaman işe yaramadığını kanıtlıyor. 8 hafta sonunda ligde sadece 3 galibiyet gelirken, Şampiyonlar Ligi'nde ise ilk 2 maçta 2 yenilgi alındı.
An itibariyle kötü gidişata sihirli bir dokunuş mümkün gibi görünmese de; Pogba ve çapraz bağ yırtığı nedeniyle uzun süredir sahalardan uzak olan Chiesa'nın dönüşüyle bu durum değişebilir. Aynı zamanda Angel Di Maria gibi bir tecrübenin ve Dusan Vlahovic gibi bir genç yeteneğin de hücumda yapacağı liderlikleri ekleyebiliriz. Ancak bütün bunlara rağmen Juventus treni kaçırmış gibi görünüyor.
Ellerinin kollarının bağlı olduğu bir durumda olan Juventus yönetimi, başa dönme planıyla sınıfta kaldı. Daha da kötüsü Agnelli'yle yolları ayıramayan yönetim; başarısızlığı kabul ederek istifa etti.
Siyah-beyazlıların acilen başa değil, bıraktıkları yere dönmeleri gerekiyor. Bunu yaparken de oldukça cimri harcamalar yapmak zorundalar.