Biz Türkler, vefa duygusu olan bir milletiz derken aslında konu İsviçre olduğunda iş değişiyor, çok da doğru bir yaklaşım olarak durmuyor. Bizim nankör tarafımızı görünür kılan bir memlekettir İsviçre. Yıllar yılı etinden, sütünden ve çikolatasından faydalandığımız Milka ineklerinin nerede yetiştiğini unutuyoruz çokça zaman. Dünya Kupası boyunca neredeyse hiç destek vermeyip bir köşeye attığımız İsviçrelileri başımız sıkıştığında, ne bileyim oradan buradan kazandığımız kara paraları aklamak istediğimizde ancak aklımıza getiriyoruz. Bu ilgisizlik 2006 elemelerinde yaşanılan olaylardan önce de vardı, önemle belirtmek isterim.
Gurbetçi konusunda da benzer nankör tutumu sergiliyoruz. Almanya'da yetişen Mesutlara, Halil, Hamit, Nurilere olan ilgimizin boyutu ortadayken Kubilay, Hakan-Murat Yakın ve son dönemde Avrupa'da piyasa yapabilmiş Gökhan İnler ve Eren Derdiyok gibi önemli futbolculara ilgi yok denecek kadar az. Üvey gurbetçiler olarak bakıyoruz daha çok… Üstelik sadece İsviçre'de oynayan gurbetçi futbolcular, üzerine basa Türkiye Milli Takımı'nda oynamak istediklerini söyleyip de ilgisizlik / teklifsizlik sonrası İsviçre Milli Takımı'na geçiş yapmışlardır.
Gerek Milka inekleri gerekse de zamanında büyük bir gururla renk renk kolumuza taktığımız Swatch saatlerinden dolayı ama en çok da Hakan Yakın, Eren Derdiyok ve Gökhan İnler gibi ilgisizlikten dolayı kenara itilmiş futbolcular için ben İsviçre'yi destekliyorum. Tüm bunların üzerine dünyada en çok takdir edip en beğendiğim teknik adamın da bu takımın başına geçmesi işin tuzu biberi olmuştur.
İsviçre'nin genel oyun anlayışından ziyade başında bulunan teknik direktörün yeni İsviçre'sinin üzerinde durmakta fayda var. Hitzfeld takımı her şeyden öte disiplinlidir. Sonuç futbolunun çirkin olmayan versiyonunun belki de en önemli temsilcisidir. Efektif futbolun diğer adıdır.
Dünya üzerinde, Şampiyonlar Ligi'ni iki farklı takımla kazanan üç teknik adamdan birisi olan Hitzfeld'in İsviçre'ye oynattığı sistem genelde 4-4-2'dir. Ama biz onun Bayern Münih kulübünde yeri ve zamanı geldiğinde hızlı bir şekilde 4-2-3-1'in defansif versiyonunu sahada gerçekleştirdiğine şahit olduk ve burada Frei gibi orta sahamsı forveti ile özellikle var olan skoru korumak istedikleri vakit bu değişikliğe sık sık başvuracaktır.
Bundesliga'da uzun yıllar geçirmiş, takımın ve hatta İsviçre tarihinin en golcü futbolcusu konumunda olan Alexander Frei, uzaktan çektiği etkili şutlarından ve aynı zamanda forvete çeşitlilik sağlayacak ölçüde gelişkin futbol zekasından faydalanılmak için çakılı forvetin bir adım gerisinde on numaravari bir görevle sahada yer alacaktır. Dizilimin son rakamını oluşturan 2 forvet bu nedenle birbirlerinden ayrılır, 4-4-1-1 olarak sahada konumlanırlar. Hollanda Ligi'nde büyük sürpriz yapıp şampiyon olan Twente'nin yaşlı kurdu NKufo ise Eren Derdiyok gibi Bundesliga'da iyi çıkış yapmış genç oyunculara sırasını vermeyecek ölçüde önemli olmuştur takim için zira İsviçre, yaratıcı oyuncu eksikliğinden doğan az pozisyonlu maçlarını tecrübeli isimlerle efektif bir şekilde değerlendirip sonuca gitmek istiyor. Kaleye iki kez gelip 2-0 öne geçmek gibi durumların yaşanabilmesi için bu alanda tecrübesizliğe çok fazla yer vermeyecektir Hitzfeld.
Orta saha dörtlüsü ise kulüp takımları ile milli takım performansları çok da uyuşmayan yıldız oyunculardan kurulu olacaktır. Gerek Gökhan İnler gerekse de Bayer Leverkusen'in ve aynı zamanda bu turnuvada İsviçre'nin en büyük yıldız adayı olan Tranquillo Barnetta'nın, İtalya ve Almanya liglerinde gösterdikleri performansı elemeler boyunca milli formayla gösteremeseler de takım arkadaşlarıyla daha fazla birlikte olup Dünya Kupası'nın eşi benzeri olmayan atmosferinin de etkisiyle geçmişe göre çok daha farklı bir performans gösterecekleri düşünülüyor. Behrami ve oynarsa Fernandes ile birlikte 24 yaş ortalamasına sahip bu direnci yüksek orta sahayla İsviçre, turnuvada çok büyük sürpriz yapabilecek konuma gelecektir. Fernandes yerine oynaması beklenilen Huggel deneyimi ile tecrübesizlik sorununu da ortadan kaldıracaktır.
İsviçre'nin sorunlu bölgesi defans dörtlüsüdür. Bu dörtlünün içerisinde en güzel ve problemsiz addedilen, istikrar abidesi Frankfurt'un sol beki Spycher'in sakatlanması işleri daha da zorlaştırıyor. Senderos'un kulüp takımında sezon boyunca forma giymemesinin yanında Steve Von Bergen'in İkinci Bundesliga'ya düsen Hertha Berlin'de dahi birinci seçenek olmaması tüm yükü tandemin şefi olan Auxerre'li Stephane Grichting'in üzerine yıkıyor. Lichtseteiner'in formu ve diğer kenarda oynaması beklenilen Spycher'in sakatlığı sonrası kadroya dahil edilen Magnin'in tecrübesiyle golleri engellemek gibi zorlu görevin altından kalkabileceği konusunda kaygılar mevcut.
İsviçre, sahaya yerleşim ve disiplin konusunda gösterdiği üstün başarısı ile rakibe çok az pozisyon veren bir takım. 2006 Dünya Kupası'nda tek bir gol dahi yemeden turnuvaya veda edişlerinin arkasına yatan gerekçe burada da onları kaygılandıran unsurdur. Çift ön liberolu 4-4-2 sisteminin içerisinde kenarlara kayan oyun merkezinin yeteri kadar yaratıcı olamaması büyük bir handikaptır. Tecrübeli forvetlerinin ne kadar efektif olduklarına bağlı olacaktır başarıları. Her şeyin dışında en büyük şansları başlarında dünyanın en başarılı teknik adamlarından olan Hitzfeld'in olmasıdır.
Kaptanları Frei'ın hem gol yükünü hem de liderliğini çektiği bir takımda Barnetta gizli öznedir. Aslında o kulüp takımında gösterdiği performans nedeniyle her seferinde yıldız adayı olur ve fakat bırakın büyük turnuvalarda etkili olmasını, eleme maçlarında bile kendisini gösterememesi onun İsviçre Milli Takımı'nda ikinci plana atılmasına neden oldu. Dirençli bir orta saha ve uzaktan etkili şutlarının olduğu yerde fark yaratacak oyuncu olması gerçeğinden yola çıkarak her zaman Barnetta'nın patlamaya hazır bir yetenek olduğunun üzerinde durmak gerekir. Yaşına fazla gelen maç sayısı ve iyi bir ligde güzel bir takımın değişmez oyuncusu olduğunu da akılda tutarak bu takımın gizli bombası olduğu kadar gizli abisi konumundadır da. İlk 11 içerisinde Alexandre Frei'dan sonra en çok milli olmuş (50) 25 yaşındaki futbolcu, başlarındaki teknik adamın İsviçre'ye katacağı güzellikten nasiplenirse yıllardır beklenilen gerçekleşecek ve bir sınıf daha yukarıya atlayacaktır. Kalecileri Diego Benaglio ile beraber takımda piyasa değeri en yüksek oyuncu olan Barnetta, en verimli ve olgun çağındadır. Yıldız adayı olarak çıkacağı son turnuvada artık kendisinden “yıldız” olarak bahsettirecek bir performans sergilemesi beklenilendir.
Ey sevgili Hitzfeld! İki kez üstelik farklı takımlarla Şampiyonlar Ligi'ni kazanmış, yedi kez Bundesliga Şampiyonu olmuş, iki kez yılın teknik direktörü seçilmiş olabilirsin. Keza tüm bu başarılarına rağmen İsrail beraberliği sonrası yaşadığın, kendi evinde Lüksemburg faciası senin de hatalar yapabildiğini gösterir. Tam bu kriz anında 35 yasındaki NKufo seni kurtarmış, takımı buralara getirmiş olabilir lakin artik Amerika'da emekliliğini yaşayacak olan bu büyük futbolcunun, yerini Eren Derdiyok'a yavaş yavaş bırakması gerekiyor. Yok, bu adam benim hayatimi kurtardı, Letonya'yı, eski dost Rehhaggel'i hep bu oyuncunun golleriyle geçtim deyip Eren'ime ayıp edersen iki elim yakanda olur bilesin. Dünyada hakkı yenmiş en büyük teknik direktör olarak bilsem de seni, Eren'i harcarsan affetmem.
Keza tüm sezon boyunca neredeyse tek bir lig maçında dahi forma giymemiş Philippe Senderos'u kariyerine aldanarak ilk 11'in içerisine yerleştirip, takımı düştü diye hakir görüp Steve Von Bergen'in tandemdeki hakkini yersen hesabımı sorarım. Böyle küçük, mini minnacıcık ayrıntılarla biz burada ne adamları kesip biçtik ve bu yüzden Şampiyonlar Ligi finallerin, kupaların, lig şampiyonluklarına filan güvenip de ciddiye almamazlık yapmamanı tavsiye eder, ellerinden, gözlerinden öperim. Laf aramızda ben bu dünya üzerindeki en başarılı ve kariyerli teknik adam olarak seni görür, sadece senin için 32 takım arasından İsviçre'yi desteklediğimi belirtmek de isterim.
Blaise Nkufo: Takımın en genç oyuncusu Shaqiri'nin abisi değil babası olacak yaştadır. 35 yılı geride bırakan Kongo kökenli oyuncu İsviçre Milli Takımı'na 2010 elemelerinde yaptığı katkı tartışılmaz çok büyüktür. Hitzfeld'i pek çok kez ipten alan adamdır. Özellikle 2010 elemelerinin ilk altı maçının beşinde gol atıp diğerinde de asist yaparak muazzam bir katkı yapmıştır. İsrail beraberliği sonrası kendi evinde Lüksemburg yenilgisi ile beraber herkesin her şeyden ümidinin kesildiği bir noktada Letonya karşısında golünü atmış ve İsviçre'yi bugüne getiren oyuncu olmuştur. Twente'nin şampiyonluğunda da önemli rol oynayan oyuncu, takımın tartışmasız abisi konumundadır ve ayni zamanda bu abiliğe yakışır şekilde milli takim serüveni içerisinde sarı ya da kırmızı olsun, kart görmemiştir.
Xherdan Shaqiri: 1991 doğumlu Kosova kökenli futbolcu turnuvanın en genç oyuncuları arasında. Her iki kanadı ve her iki ayağını bu yaşta bu şekilde etkili kullanan oyuncu, bizim gibi genç yetenek hastası futbolseverleri heyecanlandırıyor. 1,68 boyunda, Roberto Carlos gücünde muhteşem şutlar çıkaran yetenek abidesi, turnuvanın sürprizini gerçekleştirmek için bekliyor. Şampiyon olan Basel'in oynadığı 34 maçta da forma giymesi ona genç yaşta bu formanın teslim edilmesini sağlamıştır.
Bir futbol takımında teknik direktörün öneminin yüzde beş ile on arasında olduğunu düşünüyorsanız bunun yanlış olduğunu size güzel bir şekilde göstermekten kaçınmayacağız
İsviçre, başında bulunan teknik direktör nedeniyle bu Dünya Kupası'nda beklentilerini arttırmış durumda. İlk hedef grup ikincisi olarak yukarı çıkmak olsa da son sekize kalınmadığı sürece başarı kelimesi İsviçre ile beraber anılmayacaktır.
En kötü senaryo, grubu sonuncu veya sondan ikinci bir şekilde bitirip turnuvaya erken havlu atmaktır.
İsviçre Milli Takımı'nın başarılı olması için en kuvvetli mevkisinin orta saha olması gerekir, daha doğru bir yaklaşımdır. Kulüp takımlarında tek tek topladığınızda güçlü olan ve fakat Milli Takım bütünlüğü içerisinde bir türlü potansiyelini sahaya yansıtamayan bir futbolcu grubundan bahsediyoruz. İtalya, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi üst düzey ülkelerin liglerinde oynayan, henüz 25 yaşını geçmemiş futbolculardan kurulu olması bir yana, ileriye doğru adım atılabilmesi için bu bölgenin artık oyuncuların kulüp takımlarında gösterdiği performansı ülkelerinin milli takımlarından da esirgememeleri gerekiyor. Barnetta, Gökhan İnler, Fernandes, Behrami gibi her biri çift haneli milyon eurolarla ölçülen değerlere sahip futbolcuların birlikteliğinden bir Voltran'ın artık oluşması gerekir. Forvet mevkisine göre bir kıyas yaptığınız zaman aslında efektif olma ve takıma katkı açısından korkulması gereken bölgenin yedekleriyle beraber ön ikili olduğunu düşünebilirsiniz ama buradaki isimleri alt alta toplayıp yaş ortalamasını göz önünde bulundurduğunuz zaman gerçekte öyle olmasa dahi daha çok buradan korkuyorsunuz.