Kurulda üyeler, genel olarak krizin başarıyla yönetildiğine hükmederek başkan Adnan Polat'ı destekleme kararı aldılar. Ama krizin nasıl yönetildiği konusunda bazı sporseverlerde hala soru işaretleri var. Bunun sebebi ise gidenler değil, gelenler...
Yiğit Şardan'dan boşalan koltuğa oturan isim Mümtaz Tahincioğlu oldu. Tahincioğlu'nun Şardan'a yakınlığı göz önüne alınırsa, onun politikalarını devam ettirme konusunda bir tutarlılık göstereceğini düşünüyorum. 1997'den beri Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu başkanlığını başarıyla yürüten Tahincioğlu'nun basketbol şubesine katacakları zamanla görülecek. Eğer aynı isteği ve motivasyonu burada da gösterirse, basketbol takımını yeteri kadar sahiplenirse, başarılı projelere de imza atar.
Cem Akdağ ise bana göre en isabetli seçim oldu. Kendisi, Okan Çevik'ten önce 1.5 yıl bayan basketbol takımının koçluğunu yapmıştı. Takım 2007-08 sezonununda play-offlarda final, FIBA Bayanlar Avrupa Kupası'nda yarı-final oynama başarısı gösterdi. Sonraki sezon ise Cumhurbaşkanlığı kupasını kazandı, Avrupa'da yoluna namağlup devam ederken, potada Beşiktaş'i mağlup ettikleri maçın ertesi günü Cem Akdağ istifasını verdi, ya da genel kanıya göre istifaya zorlandı. Her ne kadar kendisi bunun sebebini ligde alınan beklenmedik yenilgiler olarak gösterse de, kulislerde Ahmet Dedehayır'la anlaşamadığı için gittiği konuşuldu.
O yüzdendir ki, Adnan Polat, Cem Akdağ ismini açıkladığında şaşırmış, kulüpte huzursuzluk yaşanıp yaşanmayacağını merak etmeye başlamıştım. Nur Gencer'in de internete düşen videosunda Dedehayır'a olan itimadının boyutunu alenen ilan ettiğini göz önüne alınca, bu kez Dedehayır'a mı kibarca mesaj verildi diye düşünmedim değil. Bu acaba sadece karma mıydı yoksa net bir politika değişikliğinin uzantısı mı?
Sorularım kısa sürede cevaplandı. Ahmet Dedehayır, isimler açıklandıktan sonraki gün görevinden ayrıldığını yönetime bildirdi. Gerekçesi, olayla ilgisi olmamasına rağmen, divan kurulunda gelecek tepkileri azaltmaktı.
Gelelim Nur Gencer'e...
Gencer'in CV'sinde Türkiye Basketbol Federasyonu Genel Koordinatörlüğü, FIBA Teknik Komiserliği ve Uluslararası Organizasyon Komitesi üyeliği, Eczacıbaşı, Efes Pilsen, Galatasaray ve Tuborg kulüplerinde yapılan üst düzey yöneticilikler, Türkiye Basketbol Federasyonu genel sekreterliği ve A Milli Takımlar idari menajerliği gibi prestijli görevler var. Ama tüm bunların yanında Gencer'in mevcut basketbol federasyonuyla, hatta isim vermek gerekirse Turgay Demirel'le arasının hayli gergin olduğu gerçeği de var.
Açıklayalım.
Turgay Demirel federasyon başkanlığı seçimlerine ilk aday olduğu dönemde, Demirel'e karşı suçlamalar içeren bir iddianame, devlet erkanından ve camiadan pek çok kişiye gönderildi. Belgede imzası olan eski hakem Ertan Anadol, imzanın kendisine ait olmadığını söyleyince olay mahkemeye intikal etti. Mahkeme, Demirel'i suçlayan belgenin altındaki imzanın Nur Gencer'e ait olduğuna karar verdi. Gencer, “sahtecilik” suçundan 14 ay ceza aldı ve hapis cezası para cezasına çevrildi. Ayrıca federasyonda genel sekreterken, ABD vizesi almak için konsolosluğa verilen listede Ümit Milli Takım'da yer almayan 4 kişiyi kafilede göstermekten dolayı hakkında soruşturma açıldı ama suçlu bulunmadı.
Şimdi Galatasaray'ın, kulübün genel menajerliğine Nur Gencer'i getirerek, federasyona verdiği mesaj açık. Gencer, değerli, vasıflı bir yönetici olabilir. Ama federasyonla da arası oldukça kötü. Her ne kadar olumsuz düşünmek istemesem de, bana göre kılıçlar çekildi. Sanki “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığıyla hareket ediliyor, verilen ağır cezalara tepki, bu şekilde hayata geçiriliyor. Korkarım bir normalleşme sürecinden ziyade, bir soğuk savaş dönemine girildi. “Sahte lisans” suçundan ceza yağmuruna tutulan Galatasaray'ın, aynı suçla gündeme gelmiş bir ismi yönetime getirmesi, kulübün bundan sonra izleyeceği yol konusunda kimi sporseveri endişeye düşürüyor.
Aynı bağlamda, şube koordinatörlüğüne Tuğrul Demir'in getirilmesi de düşündürücü. Özellikle de tribündeki şiddet olaylarının arttığı bir dönemde ve yaralananların dahi olduğu olaylı Fenerbahçe derbisinden hemen sonra...Eski bir Galatasaraylı basketbolcu olan Demir, 2006 yılında sarı-kırmızılılarda basketbol şube koordinatörlüğü yaparken çok nahoş bir olayla gündeme geldi hatırlarsanız. Demir, Telekom maçı sırasında önce topa ayağıyla vuran Galatasaraylı oyuncu Fatih Solak'a, ardından da itiraz eden koç Halil Üner'e teknik faul çalan hakem Erşan Kartal'a kızarak sahaya girmiş ve hakemi tokatlamıştı!
Şimdi, Nur Gencer eğer federasyonun men cezalarına verilen bir cevap ise, Tuğrul Demir de derbide yaşanan saha olayları nedeniyle alınan 4 maçlık seyircisiz oynama kararına bir tepki olmalı. Herşeyi kötüye yormak istemesem de, bu atamalar tesadüfi durmuyor; en azından bilinçsiz tercihler olduğunu düşünmek saflık olur. Galatasaray yönetiminin, bu isimlerin göreve gelmesiyle doğacak şüpheleri düşünmemiş olması mümkün değil. Yapılan atamaları düşününce, sarı-kırmızılı kulüple federasyonun arası önümüzdeki günlerde iyice gerilecek gibi gözüküyor.
Camiadan federasyona gösterilen bu tepki de enteresan. Sonuçta aynı federasyon, kulüpten gelen talep üzerine, Cemal Nalga'nın cezasını hazırlık maçlarında çekmesine izin verdi, ki Cemal'in yumruğunu ilk sıraya koymakla birlikte, hatalar zinciri bence asıl burada başladı. Federasyon, bu hazırlık maçlarını takip etme gereği dahi görmedi. Oyak Renault'nun yaptığı itirazı reddederek, Galatasaray'dan gelen bilgilendirme doğrultusunda Cemal Nalga'nın cezasını doldurduğunu kamuoyuna duyurdu. Bu bir imtiyaz veya müsama değilse bile en kötü ihtimalle iyi niyetti. Galatasaray Kulübü'nde gerçekleşen olay ise bu iyi niyetin suistimal edilmesi ya da en iyi ihtimalle kararın uygulanmasında ihmal yapılmasıydı. Adnan Polat'ın medyaya yansıyan ve “konuyu önceden bildikleri halde bizden sakladılar” şeklindeki sözleri ise federasyona karşı bir kırgınlık ve kızgınlık içinde olunduğunun göstergesi.
Tüm samimiyetimle istiyorum ki yanılıyor olayım. Koskoca Galatasaray kulübü, hatalardan ders çıkarmış olsun. Daha fazla gerginlik yaratmak yerine huzuru sağlamak, tribünde şiddete göz yummak yerine hoşgörüyü ve fair-play'i aşılamak, “dişe diş” görüşünü benimsemek yerine hataları kabullenmek ve tekrarlamamak gayreti içinde olsun. Çünkü sarı-kırmızılı camiaya yakışan tam da budur.