Havuzda yüzülür mü maç mı izlenir?

Nostalji kuşağımızda bu kez de 2009 Ağustos ayına dönüyor ve havuz ihalesiyle ilgili ilk yazımıza bakıyoruz.

NTV Spor 19.11.2008 - 12:46
Havuzda yüzülür mü maç mı izlenir?

left /NTVMSNBC/Components/SporÖzel/_Yazarlar/barisgerceker.jpg 1 100 136 5 7 left false https://media.ntvmsnbc.com false 1 P false false

mailto:baris.gerceker@gmail.com

Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor başkanlarının televizyonda dillendirdikleri yeni ihaleyle ilgili olarak “tek bir yayıncı kuruluşun üç pakedi birden alması mümkün değil” buyurmuşuz, o zaman kastettiğimiz tv, internet ve 3G idi, paketlerden birinin birinci lig olacağı belli değildi (veya belliydi, ben bilmiyordum). Sonuç olarak haklı çıkmışız, o ayrı konu.

Akabinde muhammen bedelin kaç olacağıyla ilgili kafa yormuş, çok yüksek olmasının kuruluşları kaçıracağından, düşük olmasının ise kulüpler birliğinin havuzla ilgili beklentilerinin göz önüne alınmaması anlamına geleceğinden bahsetmişiz. Bir önceki senelik bedelin yaklaşık 1.5 katıyla açıldı açık arttırma, açılış bedelinin 1.5 katıyla, bir önceki senelik bedelin yaklaşık 2.5 katıyla sonlandı.

Bu noktadan sonrasında naklen yayınlarla ilgili diğer modellerden bahsetmiş ve olağan endişemizi dile getirmişiz; ”Bu yıllık 400 milyon dolarlık meblağ (artık 320 diyelim) kötü transfer politikalarının sonucu olan fesih tazminatlarına mı gidecek, Türkiye'ye Katar muamelesi yapan emeklilere mi, yoksa Edirne'nin öbür tarafında alabileceği paranın en az bir buçuk katına imza atarak “çöl tazminatı” alanlara mı? Yoksa “artık yeter” denilip tahsil masrafları, öğrenci sponsorluklarına kadar uzanan bir altyapı yatırımına mı gidecek? Tesislere, futbolcu, sporcu yetiştirecek hocaların eğtimine mi? Yoksa imza şovlara mı?”

Şu anki artışla bir önceki ihalenin 2.5 katına çıkarken gelinen bedel Alman ve İspanyol liglerinin yarısından biraz fazla, Fransa liginin yarısı. İtalya'da havuz yok, İngiltere'den de bahsedip canımızı sıkmayalım, gerek yok.

Bu ihalenin ligimizdeki yabancı sınırlamasıyla yazının da üstüne denk gelmesiyle birlikte akıllardaki soru işaretleri çeşitlendi. Nitekim, bu son yazıya gelen yorumların çoğu, ilginçtir, yazının anafikri olan “Yabancı kısıtlaması kaldırılsın” fikriyle hemfikir olurken endişe belirten yorumların haklılık payı da yok değildi tabi ki. Hemfikir olunmasını ilginç buluyorum çünkü bu konuda genelde anlamsız bir milliyetçilik sergilenir, bu sefer bu olmadı.

Zeki Çol'un 6 Ocak'taki yazısında yazdıklarına bakacak olursak, toplam 128 yabancı oyuncu forma giymiş ligin ilk yarısında. Ortalama 57 dakika civarı sahada kalabilmişler. Yani takımların tamamı, toplam 8 yabancısının ortalamada yaklaşık yarısından faydalanabilmiş.

Böyle bir manzarada yabancı kısıtlaması kaldırılsın demeyi iki yönden de değerlendirebilirsiniz; birincisi “yerli oyuncular yabancıları kesebiliyor, demek ki kısıtlama kaldırılsa da yerli oyuncuların önü kapanmaz”. İkincisi ise o kadar iyimser değil ve şöyle “Yabancı oyuncu takımın kalitesini arttırması gereken oyuncuyken eldeki yerli oyuncu onları kesebiliyorsa bu yabancıların transferlerine harcanan paralara yazık değil mi?”. Her iki argüman da kendi içlerinde haklı ve tutarlı.

Para konusunda dönebildiğimize göre, havuz konusuna da geri dönelim.

Dün ihaleyle ilgili gelişmeleri takip edebildiğimiz sanal ortamların çoğunda (e-mail trafikleri, twitter, facebook vs) bu gelecek paraların nasıl harcanacağı akıllardaki ilk soruydu. İkinci soru ise Digitürk'un bu artışı teklif ederken kendisinin yayın satışında nasıl bir yol izleyeceği konusuydu. Platformun genel müdürü Ertan Özerdem “Bu artışı doğrudan abonelerimize yansıtamayız” diyerek insaf buyurmuşlar, sağolsunlar. Zira toplam bedellerde düşünüldüğünde mevcut, lig yayını izlenebilir paketlerin yurtdışındaki namzetlerinden aşağıda kalmadığı rakamlarla ortada. Üstelik havuza verilen bedel o namzetlerin bu artışa rağmen altında olmasına rağmen. Bu durumda bu platformun 2.5 katlık fiyat artışını doğrudan yansıtması demek yaptığı yatırımın karşılığını alma ihtimalini kendi eliyle bitirmesi demek çünkü öyle bir zamda kaçacak müşteri sayısı çok olacaktır.

Ancak tabi ki bu platformun geride kalan senelerde elde ettiği kâr marjını bilmiyoruz. Çünkü o paketle satılan diğer spor kanallarının gelirleri de söz konusu, reklamlar vesaire cabası, bu maçları yayınlıyor olmanın verdiği manevi gücü de pas geçmemek lazım. Büyük güç ve itibar sonuçta. Öyle ki, maç sonuçları kadar o platformun maçlarla ilgili yorumları da ülkenin futbol gündemine yön veriyor.

Söz konusu dijital platformlardan beklentilerin de artması gerekiyor öte yandan. Olasıdır ki bu meblağlar ilk dillendirildiğinde “Mümkün değil” diyenler rakamlar gerçekliğe dönüşünce, sanki o paralar kendi ceplerinden çıkıyormuş gibi hesap sorma hakkını kendilerinde görecekler. “Kulüplere bu kadar para aktarıyoruz, karşılığı bu oyuncular mı?” polemiklerine hazır olun. Tabi bunu çok uzatamazlar, neticede kendi mallarını kötülüyor durumuna düşerler.

Öte yandan, yayın ve eleman kalitesi, program kalitesi olarak kendi kalifikasyonlarını da bu bedelle birlikte 2.5 katına çıkaracaklarını umuyor bu platformun ve ligimizin müşterileri. Haklılar da. Haftada 4 maça kendini kısıtlayıp olası bir sürpriz şampiyonluk adayının maçını yayına eklemek zorunda (?) kaldıklarında ekipman ve elemansızlıktan yakınmayacak kadar donanım sağlamaları gerekiyor.

Dün Bağış Erten'in köşesinde aktardığı gibi, karşılıklı iki kankanın muhabbeti kıvamında giden, yakasında mikrofon olanın ruhhaline göre bir sağa bir sola yatırılan ülke futboluna Messi gelse takılacak kulp bulunur. Bu gücün suistimalinin de sonlanması gerekiyor. Bizim memleketimiz insanının BBC-Sky TV kıvamında maç önü, sırası, sonu yorumlarını soğuk bulacağından şüphemiz yok ama bunun bir arası olmalı.

Bugünlerde Angola'da sürmekte olan Afrika Uluslar Kupası naklen yayınlarını Eurosport'un HD yayınından izleme şansı elde eden biri olarak beklentilerim fazla yükselmiş olabilir. Ancak bu ihalenin süresinin de, bir şekilde bozulmaması halinde, 4 sezon olduğunu göz önüne alacak olursak, teknolojiye ayak uydurma konusunda da geri kalınmayacağını ummak zorundayız. Çünkü baştan beri söz konusu rakam konusunda ayak dirediklerini unutmamak lazım, o zaman da federasyon üzerinden kulüplere aktarılan meblağın büyüklüğü nedeniyle teknolojik yatırımdan kaçınılması kolaylığına gidilebilir, aman diyelim, olmasın böyle bir şey.

Tabi ki “sanal reklam uygulaması” denilen komedi de var. Pozisyon tekrarlarında topun kimden çıktığına veya çıkıp çıkmadığına, çizgiyi geçip geçmediğine, bir faul veya penaltıda gerçekten temas olup olmadığına bakmaya çalışırken orada tepinen komik böcükler veya koşarak geçen gıda paketleri görmesek? Reklam geliri bunun büyük parçasıdır ancak maçın orta yerinde, ekran alanını ciddi şekilde daraltan bu reklamlar iç de daraltmıyor mu? “Dev ekranda maç keyfi” yazan kurumsal aboneler 106 ekran televizyonlarının bu reklamlar yüzünzdne 80 ekrana inmesinden mağdur olmasa? 

Ve son olarak, yeniden ilk yazıdaki endişemize dönelim; kulüpler ne yapacak? Bir dönemin Celal Doğan'lı Gaziantepspor'u, hala başkanlığını sürdüren İlhan Cavcav'ın Gençlerbirliği bütçelerinin büyüklere göre kısıtlı olmasına bakmadan, özellikle de Afrika'dan bulup getirdikleri yabancılarla bu işin daha az para ve daha çok çabayla ucuza ve iyiye kapatılabileceğini gösterirlerdi. Üç büyüklerimizin yabancı oyuncu oynatma konusunda ligin standartlarına göre dakika ve adet olarak daha çok yararlandığı ortada olsa da, kapasitelerini doğru kullandığını söyleyemeyiz. Daha iyisi olabilmeli.

Havuz geliri dağıtımındaki düzenleme değişmez ise, gelirlerden aslan payını alacak olan üç büyüklerin, Dünya Kupası yapılacak olan 2010 yazında transferde nasıl çılgınlıklar yapabileceğini hayal edebiliyoruz. Bu nedenle federasyonun asıl önceliği havuz dışı gelirleri üç büyükler kadar yüksek olmayan Anadolu kulüplerinin bu gelirden daha çok yararlanmasını sağlayacak düzenlemeyi yapmak olmalı. Bu da “eski şampiyonlar” kıyağının ortadan kalkmasıyla olur. Ligdeki performans, hatta atılan goller bile etken olmalı gelir dağılımında. Tabi bunun hatalı hakem kararları durumunda speküle edileceği de gerçek.

İkinci bir konu ise, UEFA kriterleri iyice belirginleşmişken federasyonun kulüplerin borç tablolarını iyi şekilde denetlemesi veya bağımsız kuruluşlara denetletmesi şart. Bunun devamında da federasyonun kulüplere “karışarak”, onlara havuz üzerinden aktaracağı gelirlerin harcanması konusunda zorunluluklar getirmesi de bir diğer şart. Bu paraların çarçur edilmemesi için ne gerekiyorsa yapılmalı. Yabancı serbestliğini savunurken, gelirlerin bu kadar artmasına sevinirken, özellikle de hemen her yazıda ağlaştığım altyapı konusuna kimsenin yüz vermemesi de tüm bu iyileştirme çabalarının ele yüze bulaşması anlamına gelir. Bunu kim ister ki?

Sayfa Yükleniyor...