Beşiktaş kadrosuna bakıyoruz. Stoperde Necip var. Zaruret sonucu oynadığı mevkide Alexis'ten formayı alması ilginç. Ama hak etmişti. Kesici özelliği öteden beri yüksek bir oyuncu. Giderek futbolu olgunlaşıyor; topu oyuna iyi sokuyor, baskı altında olsa bile soğukkanlılığını kaybetmiyor. Aslına bakarsanız, yine zaruretten stoper oynayan Tosiç de iyiydi. Dolayısıyla Rhodolfo'nun olmadığı koşullarda yaşanacağı düşünülen stoper sıkıntısı yaşanmayacak gibi görünüyor. Ve bu maç üzerinden konuşacak olursak, Necip-Marcelo ikilisi neredeyse hatasız oynadılar.
Birkaç haftadır hücum hattını sırtlamış götüren Quaresma'nın maçın daha 11. dakikasında sarı kart görmesine ne demeli? Üstelik cezalı duruma düşmek pahasına! Ve üstelik hakemin düdüğünden sonra topa vurarak! Yani hiçbir gereği yokken gördü o kartı. Beşiktaş'taki geçmiş dönemiyle mukayese edildiğinde daha sorumlu bir profil çiziyordu, aslında. Eh, huylu huyundan kolay kolay vazgeçmiyor.
Maçın bütününe bakıldığında… Beşiktaş 26. dakikada golü bulduğunda, o ana kadar sadece tek pozisyonu vardı. Golden hemen iki dakika önce, sağdan Sosa'nın kullandığı serbest vuruşta Gomez'in kafa şutu… Oğuzhan ve Sosa'nın kişisel becerileri ile gelen golden sonra da alışkın olduğumuz pozisyon zenginliğini göremedik. Hakkını teslim edelim, Josa Morais'in işleri ele almasından sonra Antalyaspor seviye atladı. Takım savunmasını hakkıyla yapıyorlar. Beşiktaş'a hızlı ve ısrarlı pas trafiği için alan bırakmadılar. Bir de maçtan sonra yaptığı açıklamada Beck'in dikkat çektiği bir husus var: “Bir haftada üç maç yaptık,” diyor. Alman bile yorgunluk imasında bulunuyorsa, takımın diğer oyuncularının zinde olduğunu düşünemeyiz!
Yine Kerim Frei'dan bahsedeceğim ama, bu köşeyi okuyanlara da gına geldi diye endişe ediyorum. Ben mi saplantı haline getirdim, bilmiyorum. Hazır Gökhan Töre ortada yok, eline bir fırsat geçmiş, neden hakkını vermiyorsun? Oysa bütün yapman gereken, ayağına topu aldığın zaman aralarına girecek üç oyuncu aramak yerine o topu nasıl basit ve etkili kullanırım diye düşünmek. Ben izlemekten sıkıldım, o gereksiz top kayıplarından sıkılmadı.
Hüseyin Göçek (onun yönettiği ve benim izlediğim hemen her maçta olduğu gibi) yine yetersiz bir yönetim gösterdi. Belki herkesin daha ziyade dikkatini çeken pozisyon ceza sahası içinde Celustka'nın elinin topla buluşma anıydı. Tartışmalı bir pozisyon. Penaltı verilebilir de verilmeyebilir de. Hadi diyelim yüzde 51 penaltıydı. Ama o pozisyondan önce korner atışı sırasında Atiba'nın formasından çekilmesi kesin bir penaltıydı. Üstelik amorstan çekim yapan kamera görüntülerinden izledik, pozisyon tam Hüseyin Göçek'in gözleri önünde yaşanıyor. Pes yani! Acaba hakemlerimize serbest vuruşlarda ceza sahası içinde yaşanan mücadeleler grekoromen sınırları içinde kaldığı sürece penaltı çalmayın falan mı deniliyor?