Hayatını adadığı kulüpte yanına gelip iki karış aklıyla kaleci öneren 10 yaşındaki çocuğa da, icabında maaşına zam yapmak için mütevazı evini ipotek ettirdiği efsane Metin Tekin'e de, en kadim dostları Şevket Belgin ile Gaga Erol'a da aynı şekilde davranırdı Süleyman Seba. Çünkü onun için birinci kural hep aynıydı: “İyi bir insan olmadan iyi bir Beşiktaşlı olunmaz”dı
Yalansız dolansız, sadece neye inanıyorsa onu söyleyen, yapan bir derviş. Rol aldığı çikolata reklamında yanındaki çocuğa gülümsediği sahne var ya aynen o çocuğa gülümsediği gibi yalnızca içinden geldiği için güneş sıcaklığıyla yüzüne gülümsediği milyonlarca çocuktan biriyim sadece.
Süleyman Seba hep su gibiydi, sadece girdiği şişenin (devlet memurluğu, futbolculuk, şube kaptanlığı, başkanlık) şeklini aldı, hep o tadına doyulmayan su gibi kaldı. “Kıymetli rakiplerimiz” derken “politik doğruculuk” rolü oynamaz, gerçekten öyle hissettiği, içinden öyle demek geldiği için rakibine de takım arkadaşları kadar kıymet verirdi Süleyman Seba. Yenildikleri ya da yendikleri rakip Trabzonspor, Galatasaray, Fenerbahçe ya da Demirspor fark etmezdi: Futbol sanatının olduğu gibi hayat sanatının da bir adabı vardı… Artık “Seba adabı” olarak anılan, asla unutulmayacak olan… O yüzden uçakta ya da sokakta yürürken etrafta tek bir “kıymetli rakip” dahi varsa değil kutlama yapmak, o efsane bopstil bıyığının altından bile gülmezdi. Bu yüzden Metin-Ali-Feyyaz'ın Ali'si Türkiye lig tarihinin en farklı galibiyetinden sonra “Burada rakip takım arkadaşlarımız varken konuşmak yakışmaz, onlar da bu işten ekmek yiyorlar ve şu anda çok üzgünler” demişti. İçinden gelmişti Ali'nin çünkü “babası”ndan öyle öğrenmişti. Süleyman Seba kendini asla “Baba” olarak ilan etmedi, Beşiktaş tarihinin Altın Çağı'nın asıl mimarı olduğunda bile “Ben bir şey yapmadım, çocuklar yaptılar, onlara müteşekkirim” dedi. Lafı uzatmadı, “Eski Dostlar”ının yanına gidip sahte spotlardan uzakta mutluluk ve hüznün, hayat madalyasının ayrılmaz iki yüzü olduğunu anlatmaya devam etti.
Ne kadar iyi bir başkansa o kadar da iyi bir futbolcuydu aslında… Aksini iddia eden varsa Amerika turnesindeki muhteşem performansından sonra Manchester United'ın, Süleyman Seba'yı transfer edemeyince şimdilerde stadının önüne heykelini diktiği Bobby Charlton'ı takıma monte ettiğini hatırlatmak lazım!
Tabii bir de sakatlığın sekteye uğrattığı futbolculuğu ile muhteşem başkanlığı arasındaki şube kaptanlığı, elini değil adeta kafasını taşın altına koyduğu yöneticilik dönemleri var ki işte bugün renkkörlüğünü aşıp milyonları ağlatan efsane, asıl o dönemde zaten çok güzel olan insani hamurunu mükemmelleştirdi. Rıdvan Akar ustanın “Beşiktaş'ın Dervişi Süleyman Seba” kitabının her bir sayfasında çok daha fazlası anlatılıyor.
Süleyman Seba, tüm kupalar, neticeler bir yana, çok büyük bir “hatice şampiyonu”dur da… “İnsanlık Ligi”nin her daim en tepelerinde yer alan, çok büyük bir “insani şampiyonluk” öyküsüdür. Bu vesileyle bir kez daha dünyanın en güzel çocukluğu için ne kadar teşekkür etsem, yazsam az. Benim Türkçem bu kadarına yetti. Keşke Süleyman Seba'nın Beşiktaş'tan sonraki en büyük aşkı Türk edebiyatında en sevdiği kalemlerden Ahmet Hamdi Tanpınar yaşasaydı da o yazsaydı… Sahi Tanpınar'ın başyapıtı “Huzur”un Mümtaz'ı ile Leman Dergisi'nin efsane “Gönül Adamı” karakteri 88 yıl boyunca gerçek hayatta aramıza karıştı, daha ne olsun! İnsanın babası, dedesi fiziksel açıdan aramızdan göç etse de asla ve asla gerçekten ölmez ki zaten!
(aliece.com'dan alınmıştır)