Önümüzdeki Cuma Mayaların kehaneti tutarsa gerçek anlamda “son” olacak derbiyi geride bıraktık (Çarşamba günü basketboldakini saymazsak!). Galatasaray sahasındaki bu önemli karşılaşmadan 2-1 galip ayrılarak liderliği elinde tutmayı başardı. Futbol adına hemen herkesin hemfikir olduğu şey, yavan ve zevksiz bir maç olduğu ama en son futbol açısından gerçek anlamda doyurucu derbi hangisiydi diye sorsak ona da cevap alamayız.
Türk Telekom Arena'da oynanan 3 maçta 2 galibiyeti vardı Fenerbahçe'nin. Dün bu eşitlendi. Klasik, karşılıklı temkin ve yoklamayla geçen dakikalar geride kalırken maçın standardına bakınca verilmese de olur bir faulden doğan serbest vuruşu Riera güzel ortaladı. Bekir kendi kalesine atmasa ya arkasındaki Galatasaraylı oyunculardan biri vuracaktı, ya Volkan'ın bakışları arasında ağlara gidecekti o top. Normalde, oradan kalenin içine doğru kesilen topu kalecinin uzaklaştırması gerekir, altıpas içinde kime değse refleks aralığının dışında kalır top. Selçuk daha vurmadan kurduğu barajın arkasına doğru hareketlenen Volkan'ın ikinci golde frikikte yaptığı hata milli kalecinin TT Arena'da tuhaf goller yeme alışkanlığı kazanması anlamına gelebilir. Bu iki golün arasına sığışan Hasan Ali'nin sağ ayağıyla attığı harika gol de yine bir Fenerbahçe Galatasaray maçı klasiğiydi; oyuncunun Türkiye'de ligdeki ilk golüydü ve ters ayağıylaydı!
Maçın ikinci yarısı derbinin olmazsa olmazı kırmızı kart çıksın diye oynandı adeta. Yine maç standartlarının dışında bir pozisyonda, bir önceki itirazında mimlediği Meireles'i atarak bu eksiği tamamladı Özkahya. Maç genelinde evsahibi olmanın avantajını hakem bazında hissettiği söylenebilir Galatasaray'ın. Yani büyük olasılıkla hafta içi denildiği olmadı, korktukları başlarına gelmedi?
Fenerbahçe'nin oyun düzeni ve maça başlayacak onbiri, amiyane tabiriyle “sokaktaki çocuğa sorsan” yazılilir hale geldi. Dörtlü savunma, üç merkez ortasaha, iki ofansif kenar, tek merkez forvet. Bir de kaleci tabii!
Bu tahmin edilebilirlik sıkıntı olmamalı çünkü zaten “iyi” oynayan takımların bir makine düzeni mevcuttur ve bu dizilişten bağımsız önlem alınması zor bir şey olmalıdır. Barcelona'nın, Manchester United'ın, Juventus'un, Bayern Münich'in sahaya nasıl dizildiğini bilmek onu durdurmaya yetmez yani.
Fenerbahçe'nin toplu oyundaki sıkıntısı ise rakip yarı sahaya yerleşip topu orada tutamamakta. Kaybedilen topları çok geniş alanda karşılamak zorunda kalıyor, bunda da asimetrik orta saha yerleşiminin payı büyük. Topal – Meireles – Cristian'dan oluşan orta üçlü düzgün bir üçgen oluşturmuyor, daha ziyade orta – sol – sağ yerleşiminde yer kapatamıyor.
Topal sık sık ileri çıkan beklerden birinin kademesine kayan stoperin yerine kayacak kadar gömülü, merkez sadece Meireles'te, sağ kenara epeyi yakın oynayan Cristian da özellikle defansif özelliklerini hiç kullanamıyor. Ofansif özellikleri ise zaten kısıtlı. “Alex'in yerinde/görevinde oynamıyor” denilen Brezilyalının ne oynadığı çok da belli değil.
Maç içlerinde Topal – Meireles'ten biri oyundan çıkıp Sezer Öztürk oyuna girdiğinde Cristian savunmanın önüne geçiyor ve kalan orta saha ikilisi önde daha iyi top dağıtarak ve tutarak hücum gücünü arttırıyor Fenerbahçe'nin. Ancak bu ancak son yarım saatlerin tercihi olmanın ötesine geçemedi. Sezer dün akşam da bu görevle oyuna girdi ancak Galatasaray'ın başarılı ve planlı uyutma oyunu içerisinde o da topla buluşamadı.
Fenerbahçe'nin kanat etkinliğinin Galatasaray'ın bek ikilisini zorlaması bekleniyordu. İlk yarı Kuyt'ün Riera'yı zorladığını söyleyebiliriz. Ama aynı kanat da Fenerbahçe'nin sağını zorladı. Orada Amrabat'ın yüksek oranlı tercih hataları o etkinliğin artmasına engel oldu. Ters tarafta ise Hamit'in çok parlamayan ama istikrarlı bir kanat performansı sergilediği söylenebilir. Fenerbahçe'nin solunda da Caner'in Eboue'yle karşılıklı itişmelerini futbol sınırları içine sokamamaları iki tarafın da etkinliğini azalttı. Galatasaray oradan çıkardığı ilk golü hanesine kâr yazdı.
Cristian'ın orta ikilinin önünde sağa yakın oynaması Kuyt'un iyice çizgiye yapışması ve Caner'in solda daha ziyade güreşle iştigal etmesi sonucu açığa çıkan geniş alanda Sow az ama öz adam eksiltti. Yardımına kimse gelmedi ve klasik yanlızlığına devam etti.
Galatasaray ileri ucunda ise Umut Bulut tamamen kaybolurken Burak Yılmaz iki kez etkili olma şansı yakaladı, birinde kötü vurdu, diğerinde ayağından açtığı topu Volkan'a teslim etti. İki takımın da ofansif oyuncularının performanslarını bu kadarcık şeyle özetleyebildiğimiz maçta zaten zevkten keyiften bahsetmek zor.
Galatasaray klasik 4-4-2'siyle Melo ve Selçuk'un geçen seneki performanslarının altında kalmasına rağmen özellikle Meireles'in düşük oyunuyla merkezi tutmayı başardı. Kanatlardan veya merkezden hücum zenginliği çıkaramadı ama Fenerbahçe de bunların her ikisinde de etkisiz kalınca ilk yarıda yakaladığı skor avantajını elinde tutmayı başardı.
Fenerbahçe'nin oynamaya çalıştığı futbola uygun olmayan oyuncuları var. Cristian, revize görev tanımına uyum sağlayamamasıyla bunlardan biri. Sağ kenar Krasic'in form tutmasıyla belki toparlanır ancak sol kenardaki toplam IQ yapılmak istenene yetecek gibi durmuyor Caner ve Stoch ikilisinin ayaklarında. Türkiye liglerinde özellikle tepeye oynayan takımlarda farkı atak gücü belirlerken Fenerbahçe'nin reçetesinde belki Galatasaray'ınkine benzer bir 4-4-2 devreye alınmalı. Onun için de öncelik Sow'un yalnızlığına son verecek bir forvette olmalı. Kuyt'ün oraya çekilmesi ve Krasic'in sağa montesi buna olanak sağlayabilir. Topal, Meireles, Baroni'den birinin kulübeye gelmesi bunun için yeterli. Ancak bunun için yeterli olmayacak şey Fenerbahçe'nin kulübesindeki golcüler. Semih emekliliğe gün sayar tavırda, Hoşgeldin ise baştan beri tutmamış bir aşı. Dün Fenerbahçe'nin TT Arena kadrosunda kulübede bile değildi bu ikili nitekim.
Biraz zihniyet değişikliği, bir – iki transfer, biraz da borçluluk hissiyle Fenerbahçe, taraftarının özlediği gibi oynamaya yaklaşabilir. Derbi deplasmanında dokunsan ağlayacak gibi yüz ifadeleriyle oynayan oyuncular, hiç bir takım taraftarının kabullenebileceği bir durum değil zira, renklerden bağımsız.