Lafı hiç uzatmadan konuya gireyim: Altınordu bir futbolcu fabrikası ve artık fabrika işliyor.
Ben bu günlere en dolambaçsız açıklama ile böyle bakıyorum ve gülümsüyorum. Gülümsüyorum çünkü, planla, programla, iyilikle, özveriyle, sevgiyle, tutkuyla yapılan; uykusuz geceler ile büyütülen bir sistemin nerelere geldiğini gördüğüm için mutluyum. Geleceğin neler getirebileceğini gördüğüm için umutluyum. Altınordu altyapı takımlarının yer aldığı birçok turnuvayı takip etme fırsatı buldum ve tohumların filizlenmesi için herkesin nasıl müthiş bir özveri ile uğraştığını en yakından gözlemledim.
Altyapıdan bugüne kadar çıkardığı oyuncuları bir ‘Tesadüfi yıldızlar haritası’ olarak tanımlayabileceğimiz, puslu bir bitki örtüsüne sahip futbolumuzda, bir avuç toprak ile başlayıp bir vahaya dönmüş bir (u)mutluluk merkezi artık Altınordu...
Yine bir özet: Altınordu, Türkiye’nin Ajax’ıdır... Gelinen ve gidildiğini bildiğim noktada, başta başkan Seyit Mehmet Özkan olmak üzere tüm ekibi her zaman olduğu gibi tebrik ediyorum. Altınordu ailesinde herkes özenle çalıştı, didindi, sabretti, imkanları zorladı, çiçekleri her gün umutla suladı ve günün sonunda ortaya bu altyapı vahası çıktı... Ürünler birer ikişer olgunlaşmaya başladı.... Çağlar Söyüncü ile başlayan, Cengiz Ünder ile yoluna devam eden ihracat treninin bir sonraki vagonunda Berke Özer, ardından gelen vagonunda ise henüz kamuoyunda olmayan isimler var...
Transferde gönderdiği her oyuncunun ikinci satışından %30 pay maddesi koyuyor ve oyuncusunu gelişebileceği kulüplere gönderiyor Altınordu. Bu kulüp için olduğu kadar futbolumuz için de önemli. Bakın, o gelen para ile kulübün imkanları artıyor, oyunculara ayrılan pay fazlalaşıyor, büyük resimde ise ülke sporuna yapılan katkı artmış oluyor. Zincirleme bir mutluluk tamlaması değil de nedir bu?
Neydi Altınordu mottosu: “İyi birey, iyi futbolcu, iyi vatandaş”
Cengiz Ünder özelinde....
Cengiz müthiş bir potansiyel, büyük bir yetenek. Bunların yanında çalışmaya düşkün, şımarıklık ifadesinin yanına uğramayan bir genç futbolcu. Şimdi Roma’da büyük hedefler peşinde koşacak..
Hikaye enfes: 1997’de sıcak bir Temmuz gününde Balıkesir, Sındırgı’da dünyaya geldi Cengiz. 10 yaşından itibaren Altınordu’da bir nakış gibi işlendi.... Bir futbol projesiydi Cengiz. Henüz 16 yaşında eli titremeden A takıma koydu onu Altınordu A takım teknik direktörü Hüseyin Eroğlu. M.Başakşehir’in deneyimli teknik patronu Abdullah Avcı, Altınordu başkanı Seyit Mehmet Özkan’a, ‘Biraz oynasın ardından ben alıp direkt takıma koyacağım, başkan’ dedi. (Aynen oldu bu diyalog).. Projenin temelleri atılmış, detayları için çalışılmaya başlanmıştı... A Milli Takım’a kadar yükseldi. Temmuz 2017’de 15 Milyon Euro gibi rekor bir bedelle bir Serie A oyuncusu oldu....
Taraflı tarafsız herkes ayakta alkışladı bu genç fırtınayı. Metin Tekin hocam okuyorsa, belki lakabından bir parça ayırıp İtalya’ya gönderir, yakışırdı. Sarı Fırtına’dan Genç Fırtına’ya bu lakap armağanı...
Bazı dostlar, biraz daha pişseydi öyle gitseydi şeklinde görüşler bildirmiş, yorumlar dile getirmişler... Bu konudan yola çıkarak bir tümevarım yapalım. Yaşama dair bir dip not atmış oluruz: “Fırsat kapısı açıldı mı geçeceksin. Hayat kısa ve ikinci kez çok nadir çalar o kapı”
Hikayenin bundan sonraki perdesi tarihin başkentlerinden Roma’da...
14 Temmuz 1997 Balıkesir --- 14 Temmuz 2017 Roma
Ne serüven ama...
Keyifle okumayı sürdüreceğiz...
Yolun açık olsun çocuk...