Hayatın bazı dönüm noktaları vardır, hayatınızı bir anda "öncesi ve sonrası"na ayırır. Sizi hiç beklemediğiniz mecralara sürekleyebilir o dönüm noktası. O an, sizi çok daha iyi bir yere de taşıyabilir, uçsuz bucaksız bir olumsuzluğa da itebilir. 20 Mayıs 1987, Sao Vicente doğumlu Marcelo Antônio Guedes Filho da 14 yaşındayken böyle bir dönüm noktasıyla karşı karşıya kalmıştı…
Baba Guedes ani bir kararla aileyi, daha doğrusu evi terk etmeye karar vermişti. Anne, üç çocuğu bir anda tek başına kalmıştı küçük evlerinde. "O andan itibaren ablalarımın babası olmuştum. Özellikle 17 yaşındaki ablam çok zorluk yaşamıştı, babamın bizi terk etmesini kabullenemiyordu ve sürekli ağlıyordu. Ben onun için de güçlü olmak zorundaydım" diyor. "Yoksul bir aile değildik ancak evde yemek pişecek kadar paramız vardı sadece, ötesi yoktu" diyen Marcelo o süreçte Santos altyapısında oynuyordu ve bir anda terk edilen ailenin umut ışığı olmuştu.
O umut ışığı sönmedi, Marcelo futbolcu oldu. herkesin hayalini yaşayıp Santos'ta A takıma yükseldi, oradan Polonya'ya transfer oldu, Hollanda üzerinden Almanya'ya geldi ve Milli Takım'ın kapısını çalacak yükseldi kariyeri. Belki de o günlerin zorluğu ve getirdiği psikolojik baskı Marcelo'nun arkasındaki itici güç oldu: "O günleri hiç unutmadım. Evet, bugün istediğimizi yiyebiliyoruz, istediğimiz giysileri alabiliyoruz ama çocuklarıma, bunun doğal olmadığını anlatıyorum. Dünyada bir çok insanın bunları yapamadığını söylüyorum."
Marcelo, doğduğu gün şanslı olmayanlardan… hayatta bir noktaya varabilmek için mücadele etmek zorunda olduğunu bilenlerden… Futbolculuk kariyeri de sahadaki tarzı da bunu fazlasıyla yansıtıyor. Marcelo'yu tanıyanlar onun için şunları söylüyor tek ağızdan: "Çok profesyonel, çok çalışkan, çok istekli. Varını yoğunu ortaya koyar. Tam bir savaşçı!"
Hannover 96'da geçtiğimiz sezon oynanan her maçın her dakikasında sahada olan Marcelo, bu sezon oynanan 19 maçında da takımını yalnız bırakmadı. Tam bir istikrar abidesi. Kafa toplarında Bundesliga'nın en önemli oyuncularından bir tanesi, agresifliği ile ikili mücadelelerin müdavimi. 14 yaşında babasının gidişiyle mecburen edindiği liderlik özelliğini sahaya da yansıtıyor. "Bazen tek kelimeniz, tek bir hareketiniz, tek bir haykırışınız yeterli oluyor takımınızı uyandırmak için. O haykırışı yapmaktan çekinmem" diyen Marcelo, kariyerinin ilk bölümünde hırsının kurbanı olunca kart görmeye de meyilli bir futbolcuydu ancak yaşı ilerledikçe bu konuda da gelişim gösterdi.
Beşiktaş sadece 1. stoperi olacak kadar güçlü bir oyuncu kazanmadı, aynı zamanda takıma liderlik yapabilecek bir figür dahil etti kadrosuna. 1,5 yıldır kaos ortamında bulunan Hannover'in düşüşünden Marcelo'nun da nasibini alması doğal. Belki de profesyonel futbol kariyerinin en vasat ilk yarısını geçirdi. Ancak bir üst seviyede, daha organize bir yapıda Marcelo'nun kendisini bulması çok zaman almayacaktır, Beşiktaş'a kısa sürede direkt katkı verecektir. Vatandaşı ve muhtemel partneri Rhodolfo ile iyi bir ikili olabilme potansiyeli bir hayli yüksek. Ancak diğer oyuncularla da iletişimi açık olacaktır; mükemmel İngilizce ve üst düzeyde Almanca konuşan Marcelo'nun etrafında oynaması muhtemel Andreas Beck, eski takım arkadaşı Atiba Hutchinson gibi oyunculara da çabuk alışacaktır. Beck gibi Türkçeyi de çabuk öğrenecektir.
Dedik ya… hayatta bazı dönüm noktaları vardır. 14 yıl önce dönüm noktası kendi iradesi dışında gelişen Marcelo, bugün yeni yolunu kendi seçti, kendi hayat hikayesinin senaristi oldu ve Beşiktaş'a transfer olmak için yoğun uğraş verdi. İlk maçına çıktığında ve tribüne döndüğünde her zaman olduğu gibi yine ailesini selamlayacak… eşini, çocuklarını – ve yıllar önce barıştığı babasını...