Dün akşam kendi ülkesindeki Dünya Kupası'nda rezil olmuş Brezilya ile oynadık. Brezilya, tarihi hezimetten sonra dünyanın bir çok futbol ülkesinin yapacağı şeyi yaptı ve yeniden yapılanmaya başladı.
Dün akşamın 11'ine bir bakalım… Kaleci Diego Alves henüz sekizinci kez milli olmuş, sağ bek Danilo'nun da sekizinci maçı. Miranda'nın 12. milli oluşu. Fernandinho 15, Filipe Luis 9, Willian 17 saydı dün. Luiz Adriano'nun ilk maçıydı. Sonradan girenlerden Firmino da ilk kez Milli Takım formasını giydi, Douglas Costa 13, Casemiro 6 ve Coutinho 5'i yazdı milli hanesine.
Milli Takım düzeyinde "tecrübeli" sayılacak David Luiz, Luiz Gustavo, Oscar ve Neymar dışında isim yoktu ilk 11'de, onların arasında da 2009 yılında milli takım forması giyen kimse yok. Yedeklerde de bir Thiago Silva ile Fred vardı sadece. Yeniden yapılanma teknik direktörle başlamıştı bir kaç ay önce, takımla devam ediyor.
Ya biz?
Türkiye, 2008'den beri herhangi bir turnuvaya katılamıyor. Semih Şentürk'ün Slaven Bilic'in Hırvatistan'a 122'de attığı maçtan beri heyecan veren bir Türk Milli Takımı'nı görmedi bu ülke. Ama biz yeniden yapılanmayı Volkan Demirel, Bekir İrtegün, Bilal Kısa, Hamit Altıntop, Umut Bulut ile yapıyoruz. Umut vaadedenlerden bir Ozan Tufan var, dört yıl aradan sonra ilk kez Milli Takım forması giyen Volkan Şen var. O da 27 yaşında. Kaan Ayhan oyuna dahil olsaydı ülkenin yarısı tanımayacaktı. Mehmet Ekici'yi sokakta görse hala tanımayacak bir çok insan var. Hakan Calhanoğlu da olacaktı ama şanssızlık işte, kurşun adres sormuyor bazen.
Fatih Terim bugün itibariyle "yeniden yapılanma" kararı alsa, yapamaz. Çünkü yeniden yapılanmak için oyuncusu yok. Yabancı sınırı nedeniyle büyük takımlarda oynamak zorunda olan bir çok vasat futbolcudan kurulu bir milli takımımız var. Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın ve Trabzonspor'un mecburen aldığı oyunculardan kurulu bir milli havuzumuz var. Hal böyleyken eleme grubunda neden rezil oluyoruz, Brezilya'dan neden fark yiyoruz diye teknik heyete yüklenmeyelim.
Kendimizi kandırmayalım, yerin dibine girdik. Daha dip noktası yok. "Futbolcumuz Neymar'dan top kaptı" diye sevinen bir futbol ülkesi haline geldik. Kulübüyle, milli takımıyla uluslararası platformda rezil olan bir futbol ülkesi haline geldik. Ve tekrar; bu teknik bir sorun değil.
Formül başka yerde, Türk futbolunun problemi yıllardır saha içinde değil. Çareyi orada aramak da gereksiz ve zaman kaybı. Dün akşam "neden yok" diye kızdığımız Hakan Calhanoğlu ve Ömer Toprak'ı bile bu sistem geliştirmedi. Ömer Toprak o talihsiz kazayı geçirmese bugün Alman Milli Takımı'nda oynuyordu. Almanlar aynı dönem içinde Mesut Özil, Mario Götze, Andre Schürrle, Julian Draxler, Thomas Müller'i yetiştirmese Hakan Calhanoğlu, Alman Milli Takımı'nda oynuyordu. Hatta Türkiye formasını giymeseydi Joachim Löw'ün değişmeziydi şu an.
Almanya'da Matthias Sammer diye bir futbol adamı var. Kimse sevmez, çünkü ülke futbolunun en iyi anlarında bile tenkit edip, eleştirdi. Hep sorguladı, hep doğruları söyledi. O Sammer, önce Dortmund'u, sonra Almanya Futbol Federasyonunu, sonra da Bayern Münih'i adam etti. Tarihinde kazanmadık kupa bırakmamış, yönetiminde Almanya Futbolunu şekillendirmiş isimler olmasına rağmen Sammer'e "biz neyi yanlış yapıyoruz, gel bize yardım et" diyen Bayern Münih'i bile. Bayern ve Almanlar bile bunu diyebiliyorsa, bizim "biz aslında iyi bir takımız ama destek vermiyorlar" deme hakkımız yok. Çünkü iyi değiliz. Bunu kavrayacak ve önlemini alacak biri lazım sadece.