SüperLig'in 9. haftasını lider tamamlayan Başakşehir'in yalnız bu sezon değil, yıllardan beri süren bir yükseliş çizgisi var. Lige ilk çıktığı 2007-08 sezonunun ardından Abdullah Avcı yönetiminde yavaş yavaş üst düzey mücadelelere ısınan takım Avcı'nın Milli Takım'a geçtiği sezon küme düştü, sonra yeniden toparlanıp eski hocasına kavuştu, bu yıl da ligin zirvesini sürüklemeye başladı.
Başakşehir'le ilgili herhangi bir değerlendirmenin sağlıklı olması için ilk vurgulanması gereken unsur istikrar. Bununla birlikte de belirtmek gerekiyor ki, Başakşehir Spor Kulübü söz konusu istikrarın sağlanabilmesi için gereken ortama fazlasıyla sahip. Bu haliyle kulüp, pek de doğru olmayan bir şekilde aralarında sayıldığı Anadolu takımlarından ayrılıyor; rakiplerinin yarışabilmek bir yana, kıskandığı bir model haline geliyor.
Uzun yıllar İstanbul Büyükşehir Belediyespor adıyla Türkiye'nin en büyük belediyesinin geniş kaynaklarından yararlanan kulüp, belediyelerin spor alanındaki asıl hedefinin amatör sporlar olması gerektiği tartışmaları içinde büyüdü ve SüperLig'deki ikinci dönemini şehrin yeni kurulan yerleşim yerlerinden birinin semt takımı olarak sürdürmeyi seçti. Başakşehir SK'nın bugün spotları üzerine çeken portresine bakıldığında ilk göze çarpanlar arasında, Türk futbolunun gidişi üzerinde söz sahibi olan bir kulüp yönetimi, yönetim ile teknik kadro arasındaki kan uyuşumunun gücü ve sürekliliği, kulübü pek çok futbolcu için çekici kılacak bir mali işlerlik, kısa sürede kullanımına sunulan son derece modern bir stadyum, son iki sezonda takım kaptanıyla da pekişen saha içi özgüven ve kötü sonuçlarda tesisleri basacak bir taraftar profilinin olmayışı sayılabilir. Bugün her ne kadar İstanbul'un büyük kulüplerinin hegamonyasına karşı bir çıkış kabulüyle romantik bir çerçeveden değerlendirilse de, varolan haliyle Başakşehir'i, saha dışında pek çok sorunla boğuşan Gaziantepsporların, Rizesporların, Akhisar Gençliklerin sikletinde görmek ve onlarla aynı değerlendirme kriterlerinden geçirmek pek adaletli değil. Öncelikle bir istikrar projesi olan bu kulübün başarı ya da başarısızlıklarını, sahip olduğu potansiyel ve olanaklar çerçevesinde değerlendirmek daha doğru. Bu bakış açısı bize, Başakşehir'in saha içi performansını incelerken de önemli bir temel sunuyor.
Başakşehir'i, bugün daha da anlam kazanan bir deyimle 'teknik direktör takımı' olarak görmek mümkün. Neredeyse on yıla yakın bir birlikteliğin - ki buna Göksel Gümüşdağ ile çalıştığı Milli Takım dönemini de katıyorum - getirdiği 'huzur ve güven ortamı', takımı Avcı'nın aklındakileri sahaya yansıtabileceği bir laboratuvar kıvamına getirmiş durumda. Hele bu laboratuvar bugünün futbol ortamında başarı getirecek reçeteler üretince, Başakşehir'in ne yıllardır süren yükselişine, ne de şimdi ligde bulunduğu yere şaşırmamak gerekiyor. Herşeyden önce ortada bir 'keyif verme' değil 'sonuç alma' takımı var.
Başakşehir 9. hafta sonunda ligin yalnızca en çok gol atan ve en az gol yiyeni değil, aynı zamanda, ataklara savunmadan uzun topla en çok çıkanı ve rakip ceza alanında topla en çok buluşanı. Toplu oyunda savunma bölgesi kullanım oranında lig 6.sı (%31.7), hücum bölgesi kullanımında da lig 5.si (%24.8) iken, orta alan kullanımınde lig 15.si (%43.5). Geçmişe kıyasla bugün orta alanı daha hızlı geçen ve daha skora dönük oynayan bir takım Başakşehir. Atak başına pas sayıları 2.8'in altında (ligde 9.). Oyuncuların topu ayaklarından çıkarmadan tutma sürelerinde ise maç başına 10.1 dakika ile lig 13.sü. Bu oyun tarzı, doğaldır ki yerleşik savunmalar karşısında pozisyon aramaya değil, rakibin atak geliştirirken yapacağı hataları değerlendirmeye dönük. Bu da Başakşehir'in topa sahip olup pas yaparken değil, topla oynayan rakibini bozarken tehlikeli olduğunu gösteriyor. Başka bir söyleyişle, Başakşehir karşısında topla fazlaca oynayan temposuz takımlar Avcı'nın oyun anlayışına uygun bir av haline gelebiliyor.
Başakşehir'in oyun anlayışının en bariz sonucu, iyi bir deplasman takımı olmaları. Son iki sezonda takımın deplasmanlarda kazanma oranı beşte iki, kaybetme oranı beşte bir. Hele bir de rakip genellikle Başakşehir gibi oynamaya çalışıp da iç saha koşulları yüzünden topu daha fazla kullanmaya çalışıyorsa, sonucu önceden söylemek çok da zor olmuyor.
Başakşehir'in zorlandığı durumlar ise kendisi gibi oynayan takımlara karşı madalyonun tersine döndüğü iç saha mücadeleleri. Bu yıl şu ana kadar iki puan kaybı da iç sahada, Osmanlıspor ve Konyaspor gibi disiplinli takımlar karşısında oldu. Kasımpaşa'yı ise ancak son çeyrekte çözebildiler. Ligin geri kalanında, örneğin Bursaspor, Gençlerbirliği ya da Karabükspor'la iç sahada yapacakları maçlarda da puan kaybetmeleri sürpriz sayılmamalı.
Avcı'nın oyun tarzının, SüperLig'de topun daha çok hakimi olan İstanbul'un büyük takımları karşısında ise geçmişten bu yana süren bir zorlaştırıcı tarafı var. Söz konusu üç takımın iç sahada karşılaşmak istemediği ve sıklıkla puan kaybettiği bir takım Başakşehir. Bu durumun temel nedeni, sahada ortaya çıkan dengelerin konuk ekibin oyununa daha fazla göz kırpıyor oluşu. Beraberlik anlarında topla kendi kalesinin uzağında oynayan Başakşehir bu alanda 57.0 metre ile ligde 1. iken, yine bu bölümlerde rakibe ileride baskı yapma konusunda 46.8 metre ile lig 2.si. Dolayısıyla, topla çıkarken baskı görüp hata yapan diğer takımlar gibi İstanbul'un üç büyükleri de Başakşehir'in 'ısırgan' futbolundan nasibini alabiliyor. Görünen o ki, yaklaşan Galatasaray ve Beşiktaş deplasmanları, Başakşehir'in içeride oynamaktansa konuk olmayı tercih edeceği türden.
Rakibin verdiği açığı değerlendirip galip duruma geçen Başakşehir için oyun da yeni fırsatlar sunacak bir hale bürünüyor. Beraberlikte topa sahip olma oranı %53.3, yenik duruma düşünce ise %58.2 olan takımın, önde oynarken topla oynama oranı yalnızca %42.9. Yenik oynarken taç ve avut atışlarında oyun başlatma süresi ortalama 8.4 saniye olan takım için öne geçince bu süre 17.5 saniyeye çıkıyor. Ceza alanına gönderilen top ve şut sayıları da yarı yarıya düşüyor. En son 5 golle kazandıkları Akhisar B. Gençlik maçında Başakşehir'in rakip ceza alanına gönderdiği top sayısı 25 ile son haftadaki bütün maçların en düşük değeri. Ancak galip durumda oynayan Başakşehir'in rakip ceza alanına bu nispeten az girişlerindeki verimliliği, her iki toptan birinin isabetli oluşu gibi sıra dışı yükseklikte bir değerde. Zaten maçın her anında isabetli şutların %46.7'lik gol olma oranı ile ligin açık ara en iyisi olan takım, öndeyken bu oranını bir parça daha yükseltiyor. Özetle Başakşehir'e karşı yenik oynamak kolay değil. Şu ana dek karşılarında yenik durumdan puan alabilen tek takım Konyaspor oldu. O da ilk iki dakika içinde.
Buna karşın, Başakşehir'in sahada zorlandığı anlar yenik duruma düştüğü maçlar oluyor. Bu zayıflığın bir sonucu olsa gerek, takımın geride oynamaya tahammülü yok. Bu sezon deplasmanda hiç yenik oynamadılar. İçeride Kasımpaşa ve Osmanlıspor maçlarının çevirmeye çalışırken de çok zorlandılar. Ancak özellikle geçen yıl pek çok maçta belirginleşen, yerleşik savunmalara karşı akan oyunda sonuç alabilme sıkıntıları sürse de, böyle anlarda takımın imdadına duran toplar yetişiyor. Başakşehir'in yıllardır duran toplardan aynı takımlara aynı golleri kolayca atıyor oluşu, rakip teknik adamların Başakşehir'i analiz etme biçimlerini de sorgulatan bir olgu.
Bitirirken, Başakşehir'i kulüp olarak diğerlerinden ayıran istikrar olgusunun kadroya yansımasına da değinmek gerek. Milli Takım teknik ekibinin kendisine çok güvenip sürekli şans verdiği bir kaleci; Yalçın, Epureanu ve Bekir gibi performans ve deneyimleri ortalamanın üzerinde, birbirini tanıyan ve zor geçilen bir stoperler grubu, ki telaşlı SüperLig oyuncularının pas organizasyonları yerine art arda gönderdiği sonuçsuz kanat ortalarını savuşturmakta çok başarılılar; Uğur ve Ferhat gibi çalışkan iki kanat beki; savunma hattının önünde Emre ve Mahmut gibi önemli bir ikili; hücumda ise son haftalarda hiç değişmeyen Cengiz, Mossoro, Visca ve M.Batdal dörtlüsü; tüm mevkilerde de Eren'den Holmen'e kadar ortalama üzeri yedekler, Başakşehir'in önemli bir kadroya sahip olduğunu kanıtlıyor. Bu oyuncu grubunu yazının başında sıraladığım sorunsuz ortamın (dikensiz gül bahçesi?) içine yerleştirdiğiniz zaman, başarının gelmesi de şaşırtıcı olmamalı. Ancak, madem uzun süreli bir proje takımı olarak hiçbir rakiplerinin sahip olmadığı lükslere sahipler, Avcı'nın takımından da yalnız skor getiren 'doğru oyun!' değil güzel futbol beklentilerinin de daha yüksek olması gerekiyor.