Futbolda oyun ve oyuncu kalitesini ölçmeye dönük süreçlerin önemi giderek artıyor. Bir açıdan bakınca endüstriyelleşmenin doğal bir sonucu bu. Buna karşın, iyi düşünülmemiş bazı adımlar da oyunun ruhunu tehdit eder hale geliyor.
Çok değil bundan yirmi yıl öncesine kadar maç sonrası tartışmalarda geçen sayılar, yalnızca skor tabelasında yazılı olanlardı. Giderek, önce şutlar sayılmaya başlandı, sonra paslar. Günümüzde ise amatör takımların hocaları bile oyuncuların kaç kilometre koştuklarını bilmek istiyor. Çok değil on küsur yıl önce istatistiksel analizi anlattığımızda, kimi ciddiyetle kimi de küçümseyerek karşı çıkan futbol insanları ya emekli oldular, ya da dönüşüme uğradılar. Buna karşın itirazlarının altında yatan önemli bir nokta, yeşil sahalar sayılarla doldukça, üzerinde düşünülmeyi daha da hak eder hale geldi. Futbolda istatistiklere dönük bu en sağlam eleştiri, futbolun sayılara indirgenemeyeceği düşüncesiydi.
Eskiden kimi yaşlı teknik direktörlere oyunu verilerle anlatmaya çalışmak ne kadar zor idiyse, bugün de gençler karşısında istatistik kullanımının yanlış taraflarını eleştirmek o kadar cesaret istiyor. Ancak, epey zamandır bu alanda çalışan birisi olarak görebiliyorum ki, endüstriyel bir etkinlikte veri kullanımına karşı çıkmak ne kadar çağdışı ise, futbol gibi ele avuca sığmaz bir oyunda standart verilere olmayacak anlamlar atfetmek de o kadar yanlış.
Giderek sayısallaşan futbolun bugün her yerde öne çıkan biçimi istatistikler. Takım ve oyuncuların toplu ve topsuz etkinliklerini ölçmeyi amaçlayan bu veriler iki ana hedefe dönük üretiliyor: Medya ve Kulüpler. Bu iki farklı hedef, verilerin ya maç anında genel hatlarıyla, ya da maçtan sonra ayrıntılarıyla tutulması gibi iki ayrı çalışma biçimini doğuruyor. Medyaya dönük istatistikler, yorumculara hemen sunulmak için kısıtlı sürede ve ister istemez üstünkörü, dolayısıyla da hata oranı yüksek bir süreçte tutuluyor. Kulüplere dönük olanlar ise maç görüntüleri üzerinde ileri geri gezinerek ve saatler süren bir çalışmanın ardından üretiliyor; bu nedenle de yüksek bir doğrulukla, ama daha önemlisi zengin bir kriter setine göre çıkartılıyor. Dolayısıyla her iki çalışmanın sonucunda ortaya yalnız nicelik olarak değil, nitelik olarak da farklı değerler çıkabiliyor.
Medyaya dönük tutulan canlı analizlerin kalitesi, hem kullanılan teknolojiye, hem de bu verileri değerlendirecek yorumcuların anlayışlarına sıkı sıkıya bağlı. Ancak geniş kesimlere kolayca ulaşması nedeniyle etkisinin yüksek olduğu düşünüldüğünde, bu verilerin hem oyunun doğasına uygun, hem de doğru tutulmuş olması büyük önem taşıyor. Oysa, maç sırasında ekrana gelen ya da sonrasında tartışılan belli başlı verilere bakacak olursak, örneğin topa sahip olma oranı ya da pas başarı yüzdesi gibi veri türlerinin, tek başına kullanıldıklarında bilgi değerleri çok düşük; katedilen mesafe ya da sprint sayısı gibi fiziksel veri türlerinin hem ölçüm doğruluğu şüpheli, hem oyunu açıklama güçleri zayıf; anahtar pas ya da ikili mücadele kazanma başarısı gibi veri türleri ise, tanımları açık olmadığından maçtan maça değişen şekillerde ortaya çıkabiliyor. Hal böyle olunca, titiz bir çalışma ile oyunu açıklama güçleri yükselebilecek olan maç istatistikleri, maç sırasında tutulan halleriyle ya bir dolgu malzemesi olarak kalıyor, ya da gerçeklikten uzak tartışmalara neden oluyor. Hele bir de maçla sağlıklı ilişkisi kurulmadan kullanılma sıklıkları artarsa, izleyicide oyunu okuma bilincini arttırmak bir yana, bıkkınlığa yol açabiliyor.
Kulüplere dönük tutulan ve maç sonrası görüntülerden yapılan istatistik çalışmalarında ise karşımıza daha karmaşık bir sorun çıkmakta. Geniş zamanda ve düşünerek üretilen bu verilerin, takım stratejilerini etkileme, akademik çalışmalara kaynak olma, hatta futbolun bugünü ile geleceğine ışık tutma gücü var. Dolayısıyla, burada kullanılacak bakış açısının oyunun ruhuna uygunluğu ve seçilecek kriterlerin bilgi değerinin yüksekliği oldukça önemli. Bu istatistikler de maç anında canlı tutulanlar gibi pas, orta, şut vb. hareket verilerini temel alsa bile, her veriyi ayrıntılandırmak ve gerekirse yeni kriterler geliştirmek olanaklı. Ancak çoğu kez öyle maçlar yaşanıyor ki, takım ve oyuncu etkinliklerinin nicel değerlere indirgenmesiyle üretilmiş hiçbir veri sonucu anlatamıyor. İşte, futbolun istatistiklerle açıklanmayacağını savunan kimi futbol insanlarının eleştirileri de böyle maçlardan sonra iyice güçleniyor.
Peki ne yapmalı da, skorlar karşısında boynu kolay bükülmeyecek ölçüm kriterleri geliştirmeli? Futbol istatistikçilerini en çok cezbeden soru bu. Bazen bana ortaçağın simyacılarını andıran iyi niyetli bir telaş içinde, kimi takım boyunu ölçmeye kalkıyor; kimi bazı paslara kilit (yoksa anahtar mı?), oyunculara da sanki takometre takıyor; kimi şut atılan yerlere işaret koyup, aynı yerden atılmış başka şutlar üzerinden geleceği görmeye çalışıyor; kimiyse, yakın zamanda moda olduğu gibi, her pasla eksiltilen rakip oyuncuyu sayıyor. Bunun sonucunda ortaya, isimleri süslü ama tanımları üzerinde anlaşılması çok kolay olmayan, çoğu kez de skoru açıklamak yerine, bazı uzmanların elinde bir otorite göstergesi olarak kullanılan yeni istatistik türleri çıkıyor.
Oysa şu bir gerçek ki, bir yaşam modeli olarak futbol, sırlarını, elinde ölçüm aletleri tutup standart çözümler bulmaya çalışanlarla paylaşmaz. Hatta, kimi zaman ortaya çıkardığı skorlar üzerinden, böyle arayışlara girenlerle tatlı tatlı eğlenir. Bu güzel oyunu açıklayabilmek için ona, kesin doğrular arayan bir teknokrat gibi değil, elindeki vakaya odaklanan bir dedektif gibi yaklaşmak gerekir. Her maçın kendi koşulları ile akışı farklıdır; bu nedenle maçın toplamından çıkarılan standart veriler çoğu kez yanıltıcı olma tehlikesi taşır.
Gerek MathBall ve MatchStudy ile kulüplere ve medyaya veri sağlarken, gerekse de istatistikleri kullanarak takımların oyun anlayışları ile maçların gelişimlerini incelediğimiz Maç Analizi Kurslarımızda, konunun ayrıntılarını anlatırken sıklıkla belirttiğim üç önemli nokta var. İstatistiksel analizlerini futbolun gerçekleri karşısında hemen yıkılmayacak sağlamlık ve esneklikte inşa etmek isteyenlerin vazgeçemeyeceği üç ilke şunlar:
(1) Herhangi bir soruya yanıt ararken tek bir veri değil, neden sonuç ilişkilerini incelemeye izin verecek nitelikte zengin bir veri seti kullanılmalıdır.
Çünkü, futbolda skoru hiç yanılmadan açıklayan tek bir istatistik vardır, o da kale çizgisini geçen topların istatistiği, yani gol sayısıdır. Gol dışındaki hareketler, beklenen golün haberini değil, ancak takımların oyun anlayışlarının ipuçlarını verebilir. Bu hareketlerin değerleri de, çeşitli parametrelere göre belirlenir. Örneğin bir pasın değerini bir başkasından, atağın evresi, atağa verdiği yön, pası veren ve alan oyuncular vb., çok çeşitli parametre ayırır. Elinizde böyle ayırdediciler varsa, örneğin, yan paslarla atakları yavaşlatıyor diye eleştirilen bir oyuncunun, aslında merkezde tıkanan takıma kanatlardan hücum yolları açtığını keşfedebilirsiniz. Yine benzer bir şekilde, şutların niteliğini belirleyen unsurlar, yalnızca vuruldukları yer değil, vuruşun yönü, şiddeti, topla kale arasındaki oyuncular, vuran ve kurtaracak olanın becerileri, hatta rüzgar, zemin vesairedir. Örneğin şampiyonluk maçındaki takımın gol kralı olacak oyuncusunun ayağından çıkacak vuruşla, küme düşmüş takımın sözleşmesi bitmiş oyuncusunun ayağından çıkacak vuruş, aynı noktadan atılsalar bile, aynı torbaya konamaz. Bu şekilde bağlamından sıyrılıp sayılara indirgenmiş hareketlere bakarak gelecek maçlar için tahminde bulunanların inandırıcılığı ise, "bu yıl ayva bol oldu, kış sert geçecek" diyenlerden fazla değildir.
(2) Futbolun bir pozisyon oyunu olduğu ve her pozisyonun, oyunun akışı ile kendi gelişim koşullarına göre ayrı değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Çünkü futbol, pozisyonundan kopartılmış tek tek hareketlerin maç sonundaki toplamından çok daha başka bir bütündür. Nasıl ki "Suç ve Ceza" romanının edebi değerini içindeki sesli harflerin toplam sayılarına bakarak anlayamazsanız, bir futbol maçını da toplam pas ve şut sayılarıyla açıklayamazsınız. Futbolda anlamlar, oyunun içinde değişen skor dengelerinde, buna bağlı biçimlenen oyun anlayışlarında ve bu anlayışların doğurduğu pozisyonların gelişimlerinde saklıdır. Pozisyonlar da, topun ve oyuncuların durum ve hareketlerine bağlı olarak ofansif ve defansif değerler taşır. Bir pozisyonu incelerken, takımların o anki skora bağlı oyun anlayışları başta olmak üzere, oyuncuların konum, hareketlilik ve becerileri, karşılıklı eşleşmeler, topun hareketi ve top kullanım tercihlerinin yeni pozisyonlar yaratabilme gücü gibi çeşitli parametreler bir bütün olarak dikkate alınmalıdır. Oyunun gelişimini bu parametrelerden yalnızca bir tanesiyle açıklamaya çalışmak, analizcilere geçerli bir formül sunmaz. Öyleyse, ne takım boyu gibi durumsal veriler, ne de, yakın dönemde moda olduğu üzere, pasların eksilttiği rakip oyuncu sayısı gibi oyun verimliliğini ölçme iddiasındakiler, pozisyonun diğer parametrelerinden bağımsız birer ölçek değildir. Örneğin takım boyu, maç içinde değişen oyun anlayışlarına göre farklılaşan doğruluk değerleri taşır. Örneğin, iki rakip oyuncuyu eksilten, ama rastgele orta yapacak kanat oyuncusuna gönderilen bir pasın, hiç rakip eksiltmeyen ama takımın kaleyi karşıdan gören etkili gol ayağına verilecek bir pastan daha değerli olduğunu iddia edemezsiniz.
(3) İstatistiksel analizle ulaşılan sonuçların, o sırada kapsam dışında kalmış başka bazı olgularca geçersiz kılınabilecek birer sav olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Çünkü, her tür bilimsel süreç gibi istatistiksel analiz de gerçeği bulmanın değil ona yaklaşmanın bir yoludur. Bu amaçla kullanılan veriler her ne kadar saha içinden gelse de, bazısı henüz ölçülmemiş, bazısı hiç ölçülemeyecek, bazısı da saha dışında gelişen unsurlardan fazlasıyla etkilenir. Dolayısıyla, analizcinin vardığı sonuçlara, değer yargılarımızla etiketlendireceğimiz kesin gerçekler olarak değil, yalnızca eldeki verilerin işaret ettiği olgular olarak bakmak gerekir. Bu yaklaşım, zaten çatışmalarla dolu futbol dünyasında istatistikleri bir mücadele malzemesi olmaktan çıkarır, yapıcı bir tartışmanın konusu haline getirerek oyunun gelişimine fayda sağlar.
Sonuç olarak, futbolun istatistiklere gülümseyecek yüzünü aydınlatmanın yolu, günümüzde yapıldığı şekliyle pas, şut gibi tek tek hareketleri değil, değer ve gelişimlerine göre pozisyonları açıklayan kriterler kullanarak doğru ölçümler yapmak, sonra da bu ölçümleri oyun süresince ortaya çıkan dengelere göre yorumlamaktan geçer. Yoksa, standart süreçlerden geçirilerek yalnızca toplam sayılara indirgenen hareketler, ne futbolu anlatır, ne yorumcuya destek olur; olsa olsa bunlara güvenip bahis oynayanlara para kaybettirir.
Ne yazık ki günümüz futbolunda istatistik kullanımı, oyunun değil piyasanın beklentilerine göre gelişmekte. Bu yüzden, özellikle talebin yoğun olduğu maç sonralarına yetiştirmek için dar zamanda hazırlanan kısıtlı veriler öne çıkartılıyor. Üzerinde çalışma fırsatı bulunduğunda kullanılan kriterler ise, pozisyon bilgisi gibi oyunun ruhunda bulunan ama ölçülmesi zor olgulardan ayıklanıp, endüstriyel bir standartlaşma uğruna basite indirgeniyor. Bu da, futbolun sayılarla açıklanamayacağını savunanların tezlerini canlı tutmakla kalmıyor, bir de haklı kılıyor. Özetle, bugünkü haliyle 150 yıla yakın zamandır oynanan futbolda yalnızca 10 küsur yıllık bir geçmişi olan yaygın istatistik kullanımının, oyuna yararlı bir çizgide ilerleyebilmek için ciddi bir anlayış değişimine duyduğu gereksinim ise artarak sürüyor.