Son yıllarda futbol maçlarının ardından yayınlanan istatistiksel veriler arasında "reyting"i yüksek bir başlık olarak oyuncuların katettiği mesafe ölçümleri öne çıkıyor.
Bu yazı, son dönemlerin bu favori istatistiğinin işe yararlılığı üzerine genel bir bilgilendirme amacı güdüyor.
Bugün için "koşu mesafelerine" -ki doğru terim "katedilen mesafe"dir- ulaşılabilecek üç kaynak var. Ya LigTV gibi yayıncı kuruluşlar bu ölçümleri yaptırıp yayınlıyor, bazı internet siteleri de bu bilgileri sayfalarına taşıyor. Ya FIFA ya da UEFA gibi kuruluşlar kendi düzenledikleri büyük turnuvalarda bu mesafeleri ölçtürüp internet sitelerinde duyuruyor. Ya da kulüpler kendi çalışmalarında kullanmak üzere stadyumlarına özel kamera sistemleri kurduruyor, zaman zaman da seçtikleri verileri çeşitli amaçlarla medyaya servis ediyor. Bir maça ilişkin katedilen mesafe bilgisi, eğer ölçüldüyse, ancak bu üç kaynağın birinden sağlanabiliyor. Birkaç dakikalık görüntülerin bile büyük paralara satıldığı bugünün profesyonel futbolunda, stadlara yayıncı kuruluş ya da kulüpler dışında kamera kurulamadığı için mesafe ölçümü gibi özel işlemleri her isteyenin yapılabilmesine olanak yok. Dolayısıyla, öncelikle belirtmek gerekir ki, bu veri ancak anlaşmalı kuruluşlar tarafından üretilebiliyor. Şu anda Türkiye Süper Ligi için medyada bulabileceğiniz "katedilen mesafe" verileri de LigTV'nin işlettiği sistemin ölçümleri.
Bilindiği üzere, futbol kamuoyu bu mesafeleri fazlasıyla önemsiyor. Takımların ve oyuncuların gerçek performanslarını sahaya koyup koymadıklarından hep şüphe edilen ülkemizde, koşu mesafeleri de sporcunun takımı için gösterdiği çabanın bir ölçüsü gibi algılanıyor. Ancak, bir an önce bu konuda giderek sağlıksızlaşan yargıların önüne geçmek, öncelikle futbol oyunu içinde koşu etkinliğini, olageldiği şekliyle bir fetiş olmaktan çıkarıp sorgulamak ve yerli yerine oturtmak gerek.
Futbol Maçlarında Koşu Etkinliği
Ölçümlerin gösterdiği üzere, profesyonel bir futbol karşılaşması boyunca takımlar ortalama 100-110 kilometre civarında mesafe kateder. Örneğin FIFA 2010 Dünya Kupası maçlarındaki verilere göre, maç başına bir takımın toplam mesafe ortalaması 104.58 kilometredir. Bu da, kaleci dışındaki her oyuncu için on kilometre civarına karşılık gelir. Doksan dakika boyunca bir oyuncunun katettiği bu mesafeyi, sağlıklı yaşam koşusu yapan bir insan altmış dakikada kolaylıkla alır. Bununla birlikte, oyuncular hızlanma ve duraklamalarla dolu bir maç süresince katettikleri mesafenin yaklaşık yüzde seksenini yürüyerek geçirirler. Ancak futbol kamuoyunda bu mesafe tartışması neredeyse hep koşma üzerinde döner. Bu durum da, koşmayı bir oyuncunun temel etkinliğiymiş gibi algılama yanlışını doğurur.
Eldeki kaynaklar, bugünkü kurallarıyla oynanmaya başlandığı yıllarda futbolun ana görüntüsünün, topa sahip olan oyuncunun hızla karşı kaleye koşması ve rakiplerin de onu kovalamaları şeklinde olduğunu söylemekte. Bugün hala kaldıysa arsalarda futbol oynayan çocuklara baktığınızda da aynı oyunu görebilirsiniz. Sokakta futbol oynadıktan sonra kan ter içinde eve gelen çocuk şüphesiz ki maç boyu sürekli koşmuştur.
Futbolda top sürmenin yerine pasın öne çıkışı, oyuncuların kendileri yerine daha çok topu koşturmalarının bir ifadesi olur. Pasın koşmaya olan zihinsel üstünlüğünü en açık şekliyle bir mahalle klasiği olan "ortada sıçan" oyununda görebilirsiniz. Bu oyunun bugünün antrenman uygulamalarındaki karşılığı da 5'e 2 çalışmalarıdır. Özetle, paslaşmak her durumda koşmaya yeğdir. Bu bakımdan koşu, topu kullanan rakibi oynatmamaya dönük özelliğiyle daha fazla defansif nitelik taşır. Oyuncularının az koştuğundan şikayet eden teknik direktör aslında savunma isteksizliğini vurgulamakta, takımının koşu mesafesini öven teknik direktör de rakibi oynatmamaya dayalı mücadele gücünü öne çıkarmaktadır.
Bir Değerlendirme Ölçütü Olarak "Katedilen Mesafe"
Şüphesiz ki koşmadan futbol oynanmaz. Ama hiç bir teknik adam da, doksan dakikada 30 kilometre koşabilecek olan sıradan bir maratoncuyu takımına katmaya çalışmaz. Bırakın yalnızca çok mesafe katetmeyi, çok hızlı koşan bir futbolcunuz olsa bile, bu oyuncunun verimliliği ancak takımınızın taktik anlayışıyla değer kazanır. Rakibi karşılarken kendi kalesi önüne yığılan takımlar gol umutlarını hızlı hücumcuların sprintlerine bağlar. Ancak yerleşik savunmalara karşı hücum eden takım sprinterlerinin süratinden çok teknik ayakların yaratıcılığına gereksinim duyar. Dolayısıyla, bir futbolcu için önemli olan, gerektiği zaman, gereken hızda ve gereken yerlere yapılan koşulardır.
Karşılaşma boyunca toplam katedilen mesafe, bir futbolcunun performans ölçümünde kritik öneme sahip olmadığı gibi kimi zaman da yanıltıcı nitelik taşır. Yıllar önce Beşiktaş'taki kısa döneminde analiz desteği sağladığımız Del Bosque'den dinlemiştim. Real Madrid'i çalıştırdığı günlerinde, bir karşılaşmada Raul'un katettiği mesafenin kaleci Casillas'tan bile az çıkması üzerine, o maçın verilerini gizlemek zorunda kaldıklarını anlatıyordu. İspanyol teknik direktör, fiziksel performansların ancak taktik anlayış ve takım oyunu içinde bir anlam kazanacağını şüphesiz ki gayet iyi bilmekteydi. Ancak belli ki İspanyol spor kamuoyu da o günlerde katedilen mesafeleri bir eleştiri noktası sayıyordu.
Toplam mesafelerin başlı başına bir değerlendirme ölçütü olmasındaki sağlıksızlık, bu ölçüme tutkun teknik direktörleri de performansları ayrıntılandırılma noktasına getirmiş durumda. Artık yalnızca toplam mesafelerden değil, ek olarak "sprint sayıları" gibi tanımı belirsiz, "faydalı koşular" gibi nesnel olmaktan uzak yeni kavramlardan da söz edildiğini duyabilirsiniz. Ancak bu alt kategorilerin bazıları bir anda ana kategorinin çökmesine yol açar. Örneğin, maç boyu yürüdüğünden şikayet edilen bir oyuncunun oyun zekasını kullanarak yalnızca gol anlarında hareketlenmesi ve "faydalı koşularla" goller atıp attırması, "katedilen toplam mesafe" kavramını geçerli kılmadığı gibi büsbütün işe yaramaz hale getirir.
Katedilen Mesafenin Taktik Anlayış ile İlişkisi
Doğaldır ki, ölçülen mesafe oyuncunun taktik yerleşim içindeki konumuna göre farklı değer taşıyacaktır. Örneğin, üçlü savunmayla ve hücum ağırlıklı oynayan bir takımın kanat oyuncusundan beklenen ileri geri hareketlilik ile savunma ağırlıklı oynayan bir takımın merkez stoperlerinden beklenen mevki disiplini, farklı mesafe ölçümlerin farklı kriterlere göre değerlendirmesini getirir. Üstelik bu mesafe katetmeler takımın atakta mı savunmada mı oluşuna göre de anlam değiştirir. Hücumda hareketlilik, hedeflenen bir durumken, savunmada fazla hareketli olmak kimi zaman yerleşim hatalarına yol açabilir.
Bununla birlikte, Türkiye gibi taktik anlayışların maç içindeki skora bağlı olarak büyük değişimler gösterebildiği bir ligde, katedilen mesafelerin skora göre de ayrıntılandırılmasında yarar vardır. Takım öne geçince savunmaya çekilen ve bütün takımı topun arkasında oynatan bir teknik adamın, takımının az koştuğundan şikayet etmesi de pek anlamlı değildir.
Katedilen Mesafenin Teknik Performans ile İlişkisi
Özellikle maçların son bölümlerinde artacak bir şekilde yorgunluğa neden olan bu fiziksel efor, oyuncunun sağlıklı karar vermesini etkileyen bir unsur olarak da karşımıza çıkar. Oyunun büyük bölümünü rakip savunmaya pres yaparak geçiren forvet oyuncularının çoğu, güç gerektiren golleri atabilirken, doğru karar ve teknik vuruşlar gerektiren basit golleri kaçırmalarıyla da tanınır. Fiziksel yüklenmenin zihinsel süreçleri olumsuz etkilediği bilimsel bir gerçek. Benzer bir şekilde, kupa karşılaşmalarının uzatma bölümlerinde katedilen mesafelerin artmasıyla birlikte teknik performansların düştüğü ve oyunun tatsızlaştığını herkes kabul edecektir. Fazlasıyla koşmuş oyuncularla oynanan bu bölümlerde pas başarı oranlarındaki düşüş ve gol pozisyonlarını değerlendirmede artan beceriksizlik, uzatma dakikalarının çoğunlukla golsüz tamamlanmasına yol açar. Uzatmaların ardından gelen final penaltılarını kaçıranlar da çoğunlukla takımın en çok mesafe katettiren mevkilerinde oynayan oyuncular olur. Önemli uluslararası ülke ve kulüp turnuvalarından son yıllarda aldığımız veriler de bu olguyu doğrulamaktadır.
Takımın Katettiği Toplam Mesafe
Performans değerlendirmesinde yakın dönemde öne çıkan bir veri türü de "takımın katettiği toplam mesafe"dir. Bireysel değerlendirmede tek başına yeterli olmayan bir veri türünün, takımın tümü için anlamlı olması tabi ki beklenemez. Üstelik takımın toplam mesafesinin üç beş kilometre az ya da çok oluşunu zeminin iyi ya da kötü oluşuyla bile açıklamak olanaklıdır. Ancak burada ortaya çıkan daha büyük yanlışlık, takım performansını bireysel performansların aritmetik toplamı sanmaktır. Bir maç için takımın rakipten daha çok mesafe katetmiş olması, hareketlilik ve mücadele gücü adına bir bilgi taşıyabilir. Ancak bu veriler maçtan maça, rakipten rakibe, taktikten taktiğe değişim gösterirler. Dolayısıyla, her maç sonrası tek tek oyuncuların koştuğu mesafeleri toplayarak bulunacak değer için bir hedef belirlemek ve buradan bir takım başarısı çıkarmaya çalışmak pek de faydalı bir çaba değildir.
Katedilen Mesafenin Kazanma ile İlişkisi
Katedilen mesafelerle ilgili vurgulamak gereken son bir konu da, bu olgunun sahadaki başarıyla ilişkisi olmalı. Gerek Türkiye Süper Ligi, gerekse büyük uluslararası turnuvalarda yapılan ölçümler, daha çok koşan takımların genellikle kaybedenler arasından çıktığını göstermektedir. Örneğin FIFA 2010 Dünya Kupası'nı kazanan İspanya, rakibinden az mesafe katettiği üç maçı da kazanırken, tek yenilgisinde rakibinden fazla mesafe katetmiş durumdadır. Turnuva boyunca, yarı finale kadar çıkan Uruguay yedi maçın dördünde, finale çıkan Hollanda ise yedi maçın beşinde rakipten daha az mesafe katetmiştir. Görünen, sahada iyi organize olan ekiplerin daha az mesafe katederek de kazanmayı başardıkları. Fazla mesafe kateden takımlar için ise fiziksel yüklenmeler ancak teknik eksiklikleri kapatmanın ya da geride sürdürdükleri bir maçı çevirmenin bir yolu olarak ortaya çıkar.
Toparlamak gerekirse, katedilen mesafe verileri, bugünkü ayrıntı düzeyleri ve yorumlanış biçimleri içinde, oyuncular ile takımların sahaya koydukları performansları değerlendirmekten oldukça uzak durumdadır. Yalnızca bu verilere dayanarak yapılan değerlendirmeler ve verilen kararlar çoğu kez doğruları yansıtmaz, aksine oyuncuların sahada kullandıkları futbol aklı ve takım için harcadıkları emekle çelişir. Bu nedenle, katedilen mesafe değerlerinden bir işe yararlılık bekleniyorsa, ölçümlerin maç içinde o anki skora, topun hangi takımda olduğuna, oyuncu mevkilerine ve fiziksel eforun alt bileşenlerine göre ayrıntılandırarak sunulması gerekir.
Hasan Gören
*2004-2007 yılları arasında dört yıl boyunca Hacettepe Üniversitesi bünyesinde Dr. Alper Aslan'ın yürüttüğü "Futbolda Oyun Dinamiklerinin İncelenmesi ve Değerlendirilmesi" başlıklı doktora çalışmasına MathBall analiz sistemimiz ile yazılım desteği sağlarken, konu hakkındaki düşüncelerimi sınama fırsatı da buldum. Bu çalışma daha sonra "Journal of Sports Science and Medicine" adlı dergide de yayınlandı. Meraklısı ayrıntılarına https://www.jssm.org/vol11/n1/25/v11n1-25text.php adresinden ulaşabilir.