Tamamı Fatih Terim'le geçen 2012-13 sezonundan bu yana, ligi başladığı teknik direktörle bitiremeyen Galatasaray, bu kez de 20. haftada Riekerink'in görevine son vererek takımın başına Karabükspor'un hocası Igor Tudor'u aldı.
Türkiye'de teknikdirektör ararken, genç, dinamik ve başarıya aç olma (!) kriterlerinin en az deneyim kadar dikkate alındığı düşünülürse, Karabükspor'un reytingi yüksek takımlarla oynayıp medyanın dikkatini çektiği maçlarda gösterdiği performansın ardından Tudor'un adının öne çıkması sürpriz sayılmamalı. Şimdi merak konusu olan ise, çiçeği burnunda sayılacak teknik adamın Karabükspor'da tercih ettiği oyun anlayışını Galatasaray'da da uygulayıp uygulayamayacağı.
Herkesin bildiği gibi futbolun çekiciliği, öngörülemezliğinde yatıyor. Üstelik ülkemize özgü koşullar sporun doğasındaki bu belirsizliği daha da büyütüyor. Örnek vermek gerekirse, SüperLig'de Rijkaard'la başarıyı yakalayamayan Galatasaray, Hamzaoğlu'yla şampiyon olabiliyor. Bu olgu her ne kadar geleceği planlarkengeçmişe bakmanın önemini azaltıyor gibi olsa da, Tudor'un Galatasaray'da yapacakları üzerine düşünürken Karabükspor'a bir göz atmanın da yararı bulunuyor.Ancak öncelikle, bu haftaya kadar ortaya çıkan verilerden yaptığımız karşılaştırmaları değerlendirecek olan siz okurların, takımların kapasite farklarını göz ardı etmemelerini de rica etmem gerekiyor.
Alt ligden bu sezon gelmiş bir ekibin, yalnızca güçlü rakipleri değil de ligdeki her takım karşısındaki performansını istatistiksel analize tabi tuttuğumuzda karşımıza; kadro mühendisliği konusunda başarılı sayılması gereken, orta karar oyunculardan verim alabilen, takım içinde uyum ve dengeyi gözeten, hırslı ama kontrolü kaybetmeyen bir teknik adamın, maç içindeki mücadelesini skora bakmadan sürdürebilen, fizik gücü yerinde ve arzulu takımı çıkıyor. Ancak her futbol takımı “son tahlilde” puan tablosuyla değerlendirildiğinden, Karabükspor Avrupa Ligi katılım grubuna da, küme düşme hattına eşit mesafede, başarılıdan çok orta kararbir ekip gibi görünüyor. Özellikle iç sahada alınan puanlara bakıldığında lig dördüncüsü olan takım, buna karşın deplasman sonuçlarına göre ligin onyedinciliğine kadar iniyor. Galatasaray'ın evindeki maçlara zaten büyük favori olarak çıktığı ve şampiyonluğun daha çok deplasmanlarda toplanan puanlarla geldiği düşünülürse, Tudor'un Karabükspor'daki puan performansı sarı kırmızılılar için pek iç açıcı değil. Her ne kadar takıma kendi imzasını atabilmek için genç teknik adama makul bir süre gerekse de, sarı kırmızılıların Tudor'la çıkacağı ilk maçın, Karabükspor'un daha iki hafta önce yenilgiyle ayrıldığı Rizespor deplasmanı olmasıda bu açıdan dikkat çekiyor.
Ama şimdi geçmiş skorları bir kenara bırakıp sahaya konan oyuna dönecek olursak; Şüphesiz ki, kendisinin de belirttiği gibi, teknik direktörlerin performansı takımının kapasitesiyle birlikte harmanlanıyor. Ancak yalnız Galatasaray'ın değil neredeyse Türk takımlarının tümünde teknik direktörler takımın oyun karakterine uygun seçilmiyor. Bu durumda, yeni gelen eğer kendisini değiştirmeye niyetli değilse, eldeki malzemeyi de plastik çamur gibi görüyor. Çok uzak olmayan geçmişte Skibbe'den Korkmaz'a ya da Terim'den Mancini'ye şok geçişler yaşayan sarı kırmızılılarda, Riekerink kenardayken, topa sahip olma ve pasa dayalı oyun konusunda rakiplerinden ciddi şekilde ayrılan takımın, Tudor döneminde öncelikle top kullanımı konusunda bir parça farklılaşacağını söylemek mantıklı görünüyor.
Top kullanımı düşünüldüğünde göze çarpan ilk nokta, Karabükspor'un topla ilişkisini skordan bağımsız olarak maç boyu korumasında belirginleşiyor. SüperLig'de takımların galip ile yenik oynarkenki topa sahip olma oranları arasındaki fark, yüzde olarak ortalama 10 puana yaklaşırken (takımların galip oynarken topa sahip olma oranı ortalama %45.1, yenik duruma düşünce ise %54.8), Karabükspor'da bu değişim yalnızca 2 puan (49.4'ten 51.6'ya). Demek ki Tudor takımının topla ilişkisini rakibin güç ya da zaaflarına bağlı kurgulamak yerine, kendi oyun anlayışının bir parçası olarak görüyor. Galip oynarkenki topa sahip olma oranıyla, eski takımı Karabükspor, Beşiktaş ve Galatasaray'ın ardından üçüncü durumda olan Igor Tudor'un, Galatasaray'ın %60'a yaklaşan topa sahip olma oranını çok dert etmeyeceğini, ama oyun temposunda beklenen artışla birlikte bu oranın ister istemez %53-54 gibi makul düzeylere ineceğini söylemek bugün için çok da yanlış görünmüyor.
Galatasaray'ın en büyük sıkıntısı olan oyun temposunda bir farklılık ortaya çıkacaksa da, bunu öncelikle pas bölgelerinin değişiminde bekleyebiliriz. Şu an orta alanda yapılan yan pas sayılarında ligin açık ara ilk sırasında olan sarı kırmızılılar, savunmadan pasla çıkarken rakibin hafif bir baskısında bile hata yapıyor. Tudor'un Karabükspor'unun ise oyunu uzun top yerine pasla kurmasına karşın takımının orta alanı hızlı geçtiği düşünüldüğünde, bu oyun tarzının Galatasaray'a uyarlanması söz konusu olacaksa takım adına hem olumlu hem olumsuz yanlar öne çıkıyor. Mevcut manzarada Tudor'un, orta alanda Tolga gibi yaratıcı sayılması zor, üstelik de hataya açık bir oyuncuyu kullanmak yerine De Jong gibi savunma performansı giderek artan bir oyuncuyu her maç tercih etmesi beklenirken, stoperlere daha yakın ve merkezde oynayabilecek bu oyuncunun yanında değil ama önünde oynayabilecek Selçuk ya da Josue'li bir kurgu şimdilik daha olası görünüyor. Bu durumda Galatasaray topu hücuma taşırken merkezdeki paslaşmalardan çok, Karabükspor'da gördüğümüz gibi dikine kanat kullanımı öne çıkacağa benziyor. Hal böyle olunca da,Tudor'un önünde ilk engel olarak topla ilişkisi çok parlak sayılmayacak Galatasaraylı kanat bekleri duruyor.
Takımın savunmadan ataklara hızlı çıkışında mevcut oyuncularla yaşanacak sıkıntıları bir kenara bırakacak olursak, Igor Tudor'un Galatasaray'a en ciddi dokunuşunun hücum bölgesi etkinliklerinde olacağını söyleyebiliriz. Topu bir ileri iki geri paslarla hücum bölgesine taşıyan Galatasaray'ın top kayıpları, daha çok ceza alanı çevresinde ve kalabalık savunmanın önünde, kimi zaman da yeterince çalışılmadığı anlaşılan ve bir futbol takımından çok hentbol takımını andıranpaslaşmalar sırasında yaşanıyor. Her ne kadar kapalı savunmaları aşmanın en etkili yolu tehlike bölgesine atılan derin paslar olsa da, sarı kırmızılıların dengeli savunmalar karşısında, hele bir de Sneijder'in olmadığı ya da Podolski'nin rakip kaleden uzaklaştığı bölümlerde yaşadığı ciddi tıkanıklıklar, takımın tek bir maçını izleyenlerin bile dikkatini çekiyor. Bu durumda, ligin ceza alanına pasla girme denemelerinde 1.si, ortayla giriş oranında ise 17.si olan Galatasaray'da, eski takımı ligin en çok orta yapan takımlarından olan Tudor'un etkisiyle, Eren'in kafa vuruşlarını hedefleyen ortaların sayısının artacağı görülebiliyor.
Yalnızca Galatasaray'ın değil, Süperlig'de kapalı savunmaları aşmaya çalışan tüm takımların sıkıntı yaşadığı ve söz konusu durumun bu ligi mesken tutmuş teknik direktör ve oyuncu yapısıyla kolayca çözülmesinin beklenemeyeceği düşünüldüğünde, Tudor'un önünde bir de Mancini çözümü bulunuyor. Mancini'nin ilk geldiği zaman yaptığı gibi takımı bir parça geri çekmek, hücumcuları kimi zaman çizgilere yaklaşacak şekilde geniş alanda oynatarak rakip savunmanın yoğunluğunu azaltmak ve takımın hızlı adamlarına alan yaratmak, genç teknik adamın planlarından birisi olabilir. Ancak bu durumda Galatasaray'ın, topun rakipte daha çok kalmasına alışması, daha da önemlisi bu duruma karşı savunma önlemleri alması gerekiyor. Mevcut durumda sarı kırmızılıların orta alanda topla oynayan rakibe uzak kaldığı ve hangi takım olursa olsun üzerine gelenlere direnç gösteremeyip, sıklıkla kaleci performansına bel bağladığı düşünülürse, orta alanda bir savunma direnci oluşturmadan topu rakibe bırakacak bir oyuna geçmenin, Tudor için kaş yapayım derken göz çıkarmak olacağını öngörmek de pek zor değil. İşin gerçeği Galatasaray topla oynama üstünlüğünü, yalnızca gol yolları aramak için değil, rakibe bırakınca kolay gol yediği için de böyle yüksek bir oranda tutuyor.
Bütün bu uğraşı alanlarının yanında Tudor için önemli noktanın da sarı kırmızılıların duran top performansı olacağı açık. Her ne kadar Karabükspor'un ligde köşe vuruşundan gol yememiş takımlardan biri olması Galatasaray adına olumlu görünse de, duran top savunmalarında oyuncu becerilerinin çoğu kez taktik uygulamalardan daha önemli oluşu, bu alanda yaşanabilecek değişimin oranını merak konusu haline getiriyor.
Sözün özü, bu teknik adam değişiminin bir yanı, Tudor'un Galatasaray'a en azından bu sezondaki dokunuşlarının, yalnızca teknik adamın geçmiş deneyimi açısından değil, takımın mevcut yapısı nedeniyle de soru işaretleriyle dolu olması. Sarı kırmızılıların hedeflerini tutturamaması durumunda, yapılan sözleşme teknik adamın en azından gelecek sezonu takımın başında tamamlaması hedefiyle imzalandığından, sahadaki taktik hamleleri yalnızca bir maçtaki skor değişimine göre değil de, oyun anlayışının kadroyla uzun vadedeki uyumu çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Değişimin diğer yanında ise, bu haftaya kadar hem maç içi hazırlıklar hem de maç anındaki teknik hamlelerde herkesin kabul ettiği yetersizliklere rağmen hala zirveden kopmayan bir takımın, daha bilinçli kararlarladaha iyi sonuçlar alma olasılığı bulunuyor.