Takvimin herhangi bir gününde, herhangi bir yerde, herhangi bir amaçla oynanan Galatasaray - Strasbourg maçını rahat kazanabilirdi Galatasaray. Tarih 27 Nisan, mekan Abdi İpekçi, maçın adı da final olunca, rahatlık falan kalmıyor ortada. Kalmasın da zaten. İşin içinde kaybetme korkusu, gerginlik, takat sınırına varmak, değişken duygular, tahriş olmuş ses telleri, terlemekten sırılsıklam olan gömlekler/formalar/tişörtler yoksa, tadı da yok başarının. Hepsini yaşadı Galatasaray. Eurocup şampiyonu oldu. Basketbol tarihine altın harflerle yazdırdı adını.
Duyguların o kadar yukarıda yaşandığı bir maç oldu ki, birbiriyle alakası olmayan yüzlerce cümle kurdurdu Galatasaray. Maçı teknik/taktikle açıklayan, eksik kalır. Eurocup Finali, yaşattığı duygularla kazınacak hafızaya.
“Abi yalnız bu Strasbourg kolay takım değil”
Maç öncesinde bu cümleyi kuranların sayısı hiç de az değildi. Vincent Collet'nin takımı, nasıl savunma yapabileceğini ilk maçta Galatasaray'a göstermişti. Üstelik, favori olmayışlarından doğan bir rahatlık da vardı hava atışı öncesi. Gerçi yaklaşık iki saat önce salonu doldurup, tezahürat performansına başlayan Galatasaray taraftarını görünce epey gerildiler; fakat kaybedecek bir şeyi olmayan taraf, Strasbourg'du.
“Burası Abdi İpekçi kardeşim!”
Hava atışı oldu, Galatasaray tam saha baskıyla başladı maça. İlk beşte yer alan Göksenin Köksal o kadar çok istiyordu ki maçı, AROG filmindeki “Carlos” karakterini andırıyordu. Sanki yıllardır kafeste tutulmuş da, basketbolsuz kalmış gibiydi parkeye çıktığında. Sürekli saldırı havasında, temas yaratmaktan kaçınmayan, takımın enerjisini yukarı çeken Göksenin, standardı belirledi. Strasbourg'a hangi salonda olduğu hatırlatıldı, 61 numarayla başlayan savunma direnci, kusursuz şut performansıyla devam etti. Vladimir Micov, Blake Schilb ve Sinan Güler'in üst üste üçlükleri, mesajı kuvvetlendirdi: Abdi İpekçi'ye hoşgeldiniz. Öyle isabetli şut attı ki Galatasaray, Strasbourg'un ilk savunma ribaundu tam dört buçuk dakika sonra geldi.
“Hakkını helal et Kaptan!”
Sinan Güler, özellikle Gran Canaria ve Strasbourg final serisi ilk maçında birçok kişi tarafından ağır bir dille eleştirilmişti. Maçın başında şutu girdi, çembere gitti, ribaund aldı, asist yaptı ve savunmada da aksamadı... Kısacası, Sinan Güler çok tweet sildirdi o bölümde.
“Erken mi yakaladık acaba farkı?”
Daha ilk çeyrekte 16 sayıya çıkan fark, Galatasaray için bir lütuftu. Fakat Stephane Lasme'nin kısa sürede iki faul almasının ardından, oyuna Chuck Davis'in girmesi denge bozdu. Aynı bölümde Errick McCollum da Göksenin yerine sahadaydı. McCollum tüm iyi niyetine rağmen Göksenin'in baskısını yapamadı, Schilb yoruldu, Davis de Strasbourg'un gizli silahı Romain Duport'un ikili oyun sonrası attığı şutlara geç kaldı. Hücumda top kaybeden Galatasaray, ribaundlarda aksayınca rakibe sürekli ikinci sayı fırsatını verdi. 12-2'lik seriyle Strasbourg, turu geçmesini sağlayacak farkı yakaladı.
“Lasme lütfen faul yapma...”
Strasbourg farkı üçe indirdiğinde mola geldi Ergin Ataman'dan. Zaten ikinci yarıyı molasız geçen tecrübeli koç, beş mola hakkının sadece birisini kullandı maçta. Ne molaydı ama... Dönüşteki üç buçuk dakikada yeniden savunmasına dönen Galatasaray, son üç buçuk dakikada sadece bir sayı yiyerek bitirdi devreyi. Bu sürede agresif savunma iyiydi de, iki faulü bulunan Lasme'nin her atladığı topta yüreği ağzına geldi milyonların.
“Sekiz sayı yeter mi?”
Eurocup resmi sitesindeki bilgilere göre yaklaşık 11 bin 400 taraftar vardı salonda. Haklılar, çünkü kapasite o. Gerçekçi olmak gerekirse, Abdi İpekçi'de 14-15 bin kişi vardı ve hepsi birbirine aynı soruyu soruyordu: “Bitti mi?” Hayır, daha bitmemişti iş ve 20 dakika daha oynanacaktı. 20 dakika mı? Sanki üç saattir basketbol oynanıyor gibiydi ve bu stres 20 dakika daha kaldırılacak gibi değildi...
“Büyüksün Göksenin!”
İkinci yarı başlarken çembere gitmeyi kafasına koymuş bir Strasbourg vardı sahnede. Ancak Abdi İpekçi'de oynuyorsanız, kafanızda ne olduğunun bir önemi yok. Galatasaray ne isterse, o olacak. Göksenin'in sertlik düzeyini yeniden yukarı çekmesi, hücumda da üst üste attığı şutlar, bir anda farkı yeniden 14 sayıya çıkardı. Galatasaray, kalan bölümde harcamak için kredi çekti kendine.
“Eline sağlık bıyıklı”
Galatasaray, muazzam savunma direnci koyduktan sonra hücumda yorulmaya başladı. Bu noktada güvenilen isim McCollum'du fakat finalde pek ortalarda yoktu Amerikalı oyuncu. Meğer, kapıyı kilitlemeyi beklemiş. Son periyotta Galatasaray Odeabank'ın bulduğu 17 sayının 10'unu McCollum attı. Her şeyin bu kadar durduğu anda, Eurocup MVP'sinin yaratıcılığı, maçı kazandırmış gibiydi...
“Nereden çıktı bu Collins?”
Maç bitmiş gibiydi, çünkü Mardy Collins henüz imkansıza yakın şutları sokmaya başlamamıştı. Aniden gelen Collins yağmuruna karşı tepki vermekte gecikti Galatasaray. Fark, tur için tek topa kadar indi.
“Dağ başını duman almış”
Geciken tepki için Lasme iş başındaydı. Çemberi savundu, ikili oyun savunmasında adam değiştikten sonra kısaların karşısında kusursuzdu... Ona eklenen Sinan'ın çaldığı iki topla kupa Türkiye'ye geldi.
Sırasıyla temkinlilik, kibir, mahcubiyet, kaybetme korkusu, koruma içgüdüsü, sabırsızlık, mutluluk, temkinlilik ve gurur yaşadı dünkü Galatasaray Odeabank maçını izleyenler. Salonda binlerce, ekran başında milyonlarca kişi aynı anda, aynı şeyi düşündü. Sürpriz olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Baba Gündüz zamanında boşuna dememiş: “Galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır. Galatasaray bir his takımıdır.”