Fenerbahçe'nin Final Four performansına değinmeden önce, Avrupa basketboluna geniş resimden bakmakta fayda var. 2000'li yıllarda 16 final four düzenlendi Euroleague'de. Avrupa'nın büyük takımları ne yapmış?
- CSKA Moskova, 14 kez final four'a kaldı. Pazar günü üçüncü şampiyonluğunu kazandı.
- Barcelona, sekiz kez final four'a katıldı. İki şampiyonluğu var.
- Maccabi, sekiz kez final four'a katıldı. Üç şampiyonluğu var.
- Panathinaikos -tamamı Obradoviç yönetiminde- yedi kez Final Four'a katıldı. Beş şampiyonluğu var. Üstelik Obradoviç gittiğinden bu yana Final Four'a kalamıyorlar.
- Olimpiakos, beş kez katıldı. İki şampiyonluğu var.
- Real Madrid'in ise 16 yılda sadece dört final four'u var. Üst üste iki kez finalde kaybettikten sonra, yalnızca bir kez şampiyon oldular.
2000'li yıllarda sadece bu altı takım şampiyon oldu Euroleague'de. Fenerbahçe'nin hedefi, yedinci şampiyon olmak. Ancak bu kulüpler hâlâ orada ve onların arasına girebilmek için, iki deneme yeterli olmayabilir.
Modern bir yapı inşa etmek istiyorsanız, adım adım gitmek ve sabretmek zorundasınız. Fenerbahçe, yapıyı inşa ederken ne yaptı? Önce fikir projesini çizdi, Obradoviç'e gitti. O proje yönetim tarafından onaylandı. Ardından uygulama projesini çizdi, kadrosunu kurdu. Sonrasında yapı çukurunu kazdı. Obradoviç'in ilk sezonu, zemini tanımakla geçti. İkinci sezonda yavaş yavaş temeller atılmaya başlandı. Final Four'a kalan Fenerbahçe'de temelin ardından tam inşaatın kolonları görülecekken, bazı eksiklikler fark edildi. Temel sağlamlaştırıldı ve daha sert, daha savunma odaklı bir takım kuruldu. Artık kolon, kiriş ve döşemelerle yapının iskeleti çıktı. Fenerbahçe son topa kadar mücadele eden, iç sahada maç kaybetmeyen, önceliği savunma olan bir takım. Fakat yapı henüz bitmiş değil. Şimdi inşaatın duvarları örülecek ve sonra da ince işçiliği yapılacak.
Fenerbahçe'nin bundan sonra yapmak durumunda olduğu hiçbir şey, bundan önce yaptıklarından zor değil. Ülker Arena'ya sahip olmak, taraftar kültürünü oturtmak, Obradoviç – Maurizio Gherardini – Ömer Onan üçlüsüne tam yetki vermek, istikrarlı bir bütçeye sahip olmak, oyuncu gelişimini sağlamak, Avrupa ve dünya basketbolunda kendine önemli bir yer edinmek, Fenerbahçe'nin başardığı önemli işlerdi. Şimdiki hedef, bunları sürekli hale getirmek.
Final Four öncesi, Euroleague yönetimi bir Zeljko Obradoviç belgeseli yayınladı. O belgesel içinde Obradoviç'in şu sözleri, Fenerbahçe'nin yol haritası niteliğindeydi:
Maçtan önce oyuncularıma çok sevdiğim bir şeyi söylerim: "İnsanlar buraya sizi izlemek için geliyor. Bunu hak ettiniz çünkü iyi oynuyorsunuz. Onların çok görmek istediği bir şey var. Çok mücadele etmeniz. Burada ilk andan son saniyeye kadar savaşmak için geldiğinizi görmek istiyorlar. Sonuç önemli değil, bana inanın. İnsanlar agresif olduğunuzu, çok çalıştığınızı görmek istiyor. Bazen o kadar gününüzde değilsinizdir, ya da rakip sizden daha iyidir. Sorun yok." Bazen oyuncuları anlamaları için zorlamalısınız, bu en olumlu yöndür. Kendilerine, rakibe ve herkese saygı duymak. Sahaya bu anlayışla çıkarlarsa, çok mutlu olurum. Bu benim antrenör olarak ilk hedefim.
Berlin'de tam bu haritaya uygun bir oyun sergiledi Fenerbahçe. Son topa kadar savaştı, iki maçı da uzatmaya götürdü ve sonunda tek bir ribaundu alamadığı için kaybetti. Bir tek ribaund belirledi tüm farkı. O kahrolası top başka yere sekemez miydi? Sekebilirdi. Bir el dokunamaz mıydı? Dokunabilirdi. Khryapa kaçıramaz mıydı? Kaçırabilirdi. Sekmedi, dokunmadı, kaçırmadı. Fenerbahçe, Avrupa ikincisi oldu. Bu seferlik kupa kaybedildi, ancak genel resimde kaybettiği pek az şey var Fenerbahçe'nin.
Final Four'dan çıkarılabilecek dersleri yok mu Fenerbahçe'nin? Elbette var. Öncelikle Avrupa tarihinin gelmiş geçmiş en büyük antrenörüne sahip olsa da, saha içinde yaratıcı kısa eksikliği öne çıktı takımın. Laboral maçında Sloukas'a o penetreleri attıran Obradoviç'in setleriydi. CSKA maçında Itoudis'in elinde De Colo varken, Fenerbahçe'de güven veren bir yaratıcı yoktu. Yine koçun yaratıcılığına kalmıştı iş. Öyle olunca, ters eşleşme yaratabileceği tek yöne gitti Obradoviç ve Nikola Kaliniç'in fizik avantajını kullanmasını istedi. Dördüncü çeyrek ve uzatmada üç kritik hücumda Kaliniç'in sırtı dönük oyunlarına gitti Fenerbahçe. Çünkü güveneceği el, Bogdanoviç beklentilerin çok altında kalmıştı. Koç da sene başından bu yana takımın gerisinde kalan Hickman'a güvenmedi ve Fenerbahçe yaratıcılık sorunu yaşadı.
Laboral'den Kuban'a, CSKA'dan Brose'ye, bu sezonun tüm başarılı takımlarına bakılırsa; birden fazla yaratıcı kısaya sahip oldukları görülebilir. Fenerbahçe'nin gelecek sezon için Hickman'ın yerine bilhassa delicilik özelliklerine sahip bir guard alması, takımın elini daha da rahatlatacaktır. Yine kritik anlarda alan açabilecek bir uzuna daha sahip olmak, takım için çok önemli.
Bu noktada hakemleri konuşmak, o ribaund pozisyonunda takılı kalmak, kaçan serbest atışlardan yakınmak, tribünün sessiz kaldığı anları sorgulamak bir şey kazandırmayacak Fenerbahçe'ye. Euroleague, takımların hissedar olduğu bir yapıya sahip. Yani Fenerbahçe -tıpkı diğer Euroleague takımları gibi- bu organizasyonun hissedarlarından biri. Üstelik iki senedir Final Four'a kalarak, bir yılı aşkın süre evinde hiç kaybetmeyerek, kurduğu organizasyonla elit takımlar arasında olduğunu gösterdi. Sıradaki iş, 2000'li yıllarda şampiyonluk yaşayan yedinci takım olabilmek. Bu kadar çok işi başardıktan sonra, o neden olmasın?